Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Şubat '12

 
Kategori
Güncel
 

Varoşlarda solan güller

Varoşlarda solan güller
 

Hani her insanın anavatanı çocukluğudur denir ya, anavatandan başlayıp, büyük kentlere doğru, düşe kalka, sere serpe yapılan yolculuklar içerisinde ve onraki yaşamda binbir insan manzaraları, binbir öykü vardır, nice çocuklara nice gençlere dair.

Anavatanından kopup gelen binlerce insan hazin duruşlar sergilerler metropollerde, mega kentlerde. Canları yanar, ruhları ölür, onurları zedelenir. Onların yaptığı soluklanarak, sadece karın tokluğuna yaşam mücadelesi vermektir. Yaşam, şamar gibi yüzlerinde patlayınca iş işten çoktan geçmiş olduğunu anlarlar ama, iş içten çoktan geçmiştir artık. Ya çocuklarını yitirirler ellerinden hangi yola saptığını bilemeden, ya karısını kaptırır bir girdaba ya da adam kopup gider yuvadan bu keşmekeşin içerisinde. Aile birliğini, dirliğini, düzeni ara ki bulasın. Ne ataerkil baba duruşu kalmıştır, ne saygı ne sevgi.

Rıfat, bundan yıllar evvel terör belasından kaçarak tası tarağı toplayıp Diyarbakır'dan çıkıp gelmiş, taşı toprağı altındır nasıl olsa dediği İstanbul'a.  Başını sokacak bir evi varmış köyünde, küçük bir tarlası, bahçesi de kendi yiyeceklerini  yetiştirecek kadarmış. Birkaç koyun-keçi, birkaç da tavuk...Sabah gün doğduğunda, güneşin, ayazın yaktığı, çatlak, nasırlı elleriyle çalışmaya başlar gece yattığında yorgunluktan belini alamazmış. Ama mutlu yatar, huzurla kalkarmış döşeğinden. Terör belası olmasa evlerinde mutlularmış kendilerince...

Bu huzurun kıymetini İstanbul'da yaşamaya çalıştıkları zamanda çok daha iyi anlamış.

Taşı toprağı altın değilmiş bu ucu bucağı olmayan devasa şehrin. Güzel, büyüleyici ama bir o kadar korkunç şehir, bir bir yutmuş onları.

İlkin kendisi çalışıp bakacakmış evine, eşine, çocuklarına. Kazın ayağı öyle değilmiş ama, para kazanmak da pek o kadar kolay değil....

Kendisi gündelik işler bulup orada burada çalışırken, karısı kendileri gibi yaşamak için debelenip  duran komşularından birinin aracı olmasıyla, temizliğe gitmeye başlamış farklı evlere. Büyük kızı bir kuaförün yanına girmiş eve üç-beş kuruş katkı olsun amacıyla, diğer kızı da çocuk bakıyormuş. Elde yok avuçta yok, ev kira, herşey paraymış bu şehirde, ne kazansalar yetmez olmuş zira.

Önce oğlan uçup gitmiş ellerinden, kiminle, nerede demeye kalmadan çoktan mesken etmiş çocuk kendisine, elinde bir torbayla tiner çekerek köprü altlarını. Ardından büyük kızı karnı burnunda oluvermiş daha ne olduğunu anlayamadan. Annenin ve küçük kızın çektiği sıkıntılar da cabası.

Ne namus kalmış ellerinde, ne örf-anane, ne onurları kalmış zedelenmeyen ne de gururları.

Ruhları ölmüş, yaşayan ölüden farksız dolanır olmuşlar sadece.

Ne dirlik kalmış ne düzen, geldikleri yerde kendi kendilerinin efendisiyken üçüncü sınıf vatandaş oluvermişler birden taşı toprağı altın bu şehirde.

Yaşamak mı yoksa sürünmek mi bu? diye düşünürmüş Rıfat.

Ne ileri ne geri hesabı.

Ne memleketine geri dönebilmiş, ne de yaşamayı becerebilmişler İstanbul'da...

 
Toplam blog
: 153
: 1584
Kayıt tarihi
: 18.12.08
 
 

Yaşamayı seven, yaşamı dürüst ve içten yaşayan, evi, eşi ve iki yavrusunun annesi... ..