Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Ağustos '15

 
Kategori
Anılar
 

Varto hasreti

Varto hasreti
 

1963'de Varto Ortaokulu bir grup öğrencimle


Varto Sevdası 
 
Baharın başkadır yazın bambaşka,
Hiçbir şey benzemez sendeki aşka,
Yaşayanlar bilir sendeki yeri,
Değişmem taşını saraya köşke,
Her köyünde ayrı birer güzellik,
Her köşende dostluk ile kardeşlik,
 
(Abdullah Fırat, Antoloji com.)
 
Abdullah Fırat, Varto’nun baharının, yazının, her köyünün başka güzellikte; her köşesinde dostluk, kardeşlik olduğunu vurguluyor. Şairin duygularına katılmamak olası değil.
 
Bir başka Fırat da yazar M. Şerif Fırat, “Doğu İlleri ve Varto Tarihi” adlı kitabıyla ünlenmiştir. Yapıtta, bilimsel kaynaklara dayanarak “Kürtlerin aslında Türk soyundan geldikleri” tezi işlenmekte, ayrıca 1925 tarihli Şeyh Sait İsyanı hakkında önemli bilgiler verilmektedir. Bu eser, günümüze kadar yerli ve yabancı yüze yakın araştırmada kaynak olarak gösterilmiştir.
 
“Doğu İlleri ve Varto Tarihi”ni 1945 yılında yazmış; Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğusunda yaşayan insanların nasıl kaynaştıklarını, inanç ve törelerinin nasıl içselleştirdiklerini anlatmıştır. Eserinin yayımlandığı tarihten hemen sonra da katledilmiştir. Yazarı katledenler, çeşitli yöntemlerle eserini de piyasadan çekmişlerdir. Yazarın katledilmesi ve eserinin piyasadan çekilmesi nedensiz değildir. Bölgede yaşayan insanların aynı kültürel değerlere ve soya bağlı olduklarının ortaya çıkarılması ayrılıkçıları ve bölücüleri rahatsız etmiştir. M. Şerif Fırat, Doğu illerinde yaşayan Türk aşiretlerinin tarihsel süreç içerisinde nasıl Kürtleştiğini folklorik, etnografik, demografik, tarihi ve coğrafi verileri kullanarak açıklamaktadır. Kitabı yeniden yayımlamakla doğruların ortaya çıkarılmasına hizmet ettiğimize inanıyoruz.(www.kitapyurdu.com)
 
1963’ün Haziran’ında Bursa Eğitim Enstitüsü’nden mezun oldum. O tarihlerde, tüm eğitim enstitülerinden mezun olan yatılı öğrenciler, Gazi Eğitim Enstitüsü’nün salonunda toplandık, öğretmen olarak gideceğimiz yerlerin kurasını çekeceğiz. Kuraya katılanların 200 kadarı edebiyat grubu öğretmenleri adına bir kişi çıkıyor. İlk çekilişte Hüseyin Başdoğan, Muş/Varto deyince salonda bir alkış kopuyor. Üzülüyorum, kendimi dışarı atıyorum; çünkü kurada çok güzel ve gelişmiş yerler vardı. Biz, dört beş kişi doğuyu çekmiştik.
 
Banal, Varto yolu gözüktü. Okullar açılmadan göreve başlamam gerekiyordu. O  yıllarda   karayolu taşımacılığı bugünkü gibi yaygın değil. Malatya’dan trenle Muş’a, oradan da karayoluyla Varto’ya gideceğim. O  yıllarda trenler de kömürle çalışıyor. En küçük istasyonlarda bile duruyor. Tünellere girip çıkıyor. İyi anımsamıyorum; ama bu yolda kısa uzun 5-6 tünel olduğunu sanıyorum. Tren tunele girince pencerelerinin kapanması gerekiyor. Yoksa acı duman kompartımanlara doluyor; duman kokusu günlerce üzerinizden gitmiyor. Şöyle ya da böyle, Muş’a maden ocağından çıkmış gibi giriyorsunuz. Bir çöküntü ovasında yer alan Muş’un evleri, Danimarka evleri gibi saç kaplamalı, yüksek çatılı. Çok kar yağdığı için çatıların böyle yapılıyormuş.
 
Ortaokul, 1956’da açılmıştı; ama giriş kapısında adı yazılı değildi. Adını yazmak için 150 lira istemişler, okul bu parayı verememiş. Kaymakam Emrullah Zeybek de eliyle giriş kapısına astı.
 
O yıllarda etin kg.6 TL.Öğretmen aylığı da 500-600 TL.Göreve başlayınca Bir kutu yağlıboya, bir sac levha, bir fırçayla bu sorunu çözdük. Kaymakam Emrullah Zeybek, (Sonra Erzurum Valisi oldu.) O da okulla ilgili bir kaymakamdı, birlikte okulun ana kapısının üzerine astık.
 
Varto’daki kısa öğretmenliğimde, Ortaokul Müdürü Hüsnü Özer’in yakın ilgi ve desteğini gördüm. Kızı Şenay ve Neriman öğrencilerim oldular.
 
Haydar Feroğlu’nun küçük kırtasiye, kitap dükkânından alış veriş yapar; onunla söyleşirdik. Daha sonra Ankara’da da bir iki kez ayaküstü görüştük. Oğlu Ekrem meslektaşımız ve avukattır. Küçük oğlu Mümtaz, öğrencim oldu.
 
Adlarını unuttuğum Vartolu ve Varto’nun dağ köylerinden kışta karda koşup gelen öğrencilerim de vardı. Zaman zaman akşamları gün kararınca –o yıllarda terör yoktu-bu öğrencilerin kaldıkları evlere gider, onların sorunlarıyla ilgilenmeye çalışırdım. Çoğu, yoksulluk içindeydi. Bir gün gene bir öğrencimin kaldığı eve gittim. Aslında ev değil, petrol lambasıyla aydınlanan izbe bir odaydı. Ne yiyorsun, dediğimde; bir tahta sandığı açtı, esmer bir ekmek parçasıyla biraz da çökelek vardı. Varto’nun eksi 15-20 derecelik kışında doğru dürüst yakacak odunu da yoktu.
 
Okul Müdürü Hüsnü Özer’in çalışma ve çabalarıyla okulun yanına köyden gelen çocukların kalması için yerel olanaklarla bir yurt yapılıyordu. Yurdun kaba inşaatı bitmişti. Yurdu tamamlamak için kayıtlarda velilerden 5-10 TL para topluyorduk. Bir veli çocuğunu okula kaydettirmek için geldi. Kayıt için 5 TL istedim. Ellerini cebine soktu, 5 TL çıkaramadı; çünkü o kadar parası yoktu. Ertesi gün, çocukla bir zarf içinde gönderdi. Okul Müdürü Hüsnü Özer, Vartolu olduğu için velileri yakından tanıyordu. Söz konusu veli çok mu yoksul, dedim. Evet, dedi.5 TL ’yı zarfa koyarak geri gönderdim. Bu ailenin ve öğrencimin çok hoşuna gitmiş olacak ki Varto’dan ayrılacağım zaman sınıflara girip öğrencilerimle vedalaşıyordum. Bu öğrencim, parmak kaldırıp bir şey söylemek istedi. Ne dediğini mi öğrenmek istersiniz.
 
 __Öğretmenim hakkınızı helal edin, dedi. Bu, öğretmenliğimin unutamadığım; ama acı, düşündürücü bir anısıdır. Bir tarafta hiçbir şeyi eksik olmayan, her istediği yerine getirilen çocuklar, diğer tarafta yoklukla savaşanlar.
 
O yılların belediye başkanı Celal Bey, babacan bir insandı. Bektaş, Sungur, Sever… Ailelerini anımsıyorum. Bektaş ailesinden öğretmenler vardı. Sungur ailesi de eğitimciydi. Bu aileden Çağatay öğrencimdi. Sever ailesinden Ahmet Sever çok zeki ve çalışkan bir öğrenciydi. Tanıdığım, tanıştığım Vartolular, cana yakın, ülkesini seven insanlardı.
 
1963 genel seçimleri… Alagöz Köyü’ne sandık başkanı olarak görevlendirildim. Köyün ileri gelenlerinden birinin evinde kalıyorum. O yıllarda televizyon yok. Radyoda da Kürtçe şarkılar çalıyor. Sıkılıyorum; Ankara Radyosu’nu açmalarını istiyorum. Konuk olduğum ev sahibi, Ankara Radyosu’nda ne var; ben, kimliğimi söylersem, sen bu evde yatamazsın, diyor. Korkuyorum; ancak töreleri de biliyorum. Ben, sizin konuğunuzum, diyorum. Davranışlarından bu evde güvende olduğumu anlıyorum.
 
Ev sahibi, Şeyh Sait Ayaklanması’na katıldığını, 300 atıyla Mardin Eşiği’nden Suriye’ye geçtiğini, afla döndüğünü; dönüşte Elazığ Valisi’nin “Bu millet, sizi unutmayacak.” dediğini belirtiyor. Ben, bu millete nasıl bağlanır; kendimi nasıl bu milletten sayarım, diyor. Sonradan öğreniyorum ki bu ailenin üniversite bitiren çocuklarından biri milletvekili olarak TBMM’ne girmiş. Demek ki bu devlet, affediyor; millet de seçip TBMM’ne gönderiyordu. Büyük devlet ve millet olmanın gerekleriydi, bunlar. Savaşlar, ayaklanmalar, kin ve nefret gerilerde kalmalı; bu ülkede yaşayanlar geleceğe güvenle bakabilmeli
 
1964 Martı, Varto’dan ayrılıyorum. Vartolular, her giden memuru olduğu gibi beni de Varto’nun çıkışında yolcu ediyorlar. Muş’a doğru yol alıyorum; Varto’yu seyrede ede… Güneş Uluçay’ın Vatan Türküsü’nün dizeleri dilimde:
 
 
Ovalarda sürü sürü kuzular meleşir.
 
Âşık çoban kavalıyla dertleşir.
 
Köy kızları tatlı tatlı söyleşir.
 
Her parçanı sevdim senin Türkiye’m.
 
Yüreğimi yaktın geçtin Türkiye’m.
 
Toplam blog
: 391
: 2555
Kayıt tarihi
: 04.12.12
 
 

Hüseyin BAŞDOĞAN, 1942'de Malatya- Arapgir'de doğdu.Arapgir Ortaokulunu, Diyarbakır Öğretmen Okul..