Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Temmuz '08

 
Kategori
Siyaset
 

Vatan kurtarıcılardan vatanı kurtarmadan asla!

Vatan kurtarıcılardan vatanı kurtarmadan asla!
 

Kendi kendimizi yok ediyoruz...


Eskiden yüzyıllar ulusların hayatlarında fazla bir önem arz etmezdi. Eski İmparatorluklar yüzlerce yıl yaşardı. Şimdi durum farklı. Geçen yüzyılın sonlarında haritalar hızla değişti. Bu ufalanma ve çözülme süreci her devleti tehdit etmeye devam ediyor. Devletlerin hayatı kısaldı.Buna karşın insanlar 100 yıl 125 yıl yaşamak için çaba içinde.

Önceden devletlerin sınırları vardı.Sınırlarının içine mutlak hakimdiler.Yüzlerce yıl aynı kıtadaki devletler, insanlar birbirinden habersiz yaşarlardı.

Şimdi durum tam tersine.Yeryüzünde kapılarını kapatabilecek bir devlet kalmadı.İletişim teknolojisinin sağladığı imkanlar devletlerin bireyleri kontrol edebilmesini imkansız hale getirdi.

Egemenlik kavramının anlamı tamamen değişti. Devletler artık sınırlarını kapatarak mutlak egemenliğini kullanamıyor. İletişim teknolojisinin vardığı aşama sonrasında bilgisayarlar ile her türlü bilgiyi gümrüksüz sınırları geçerek devletlerin egemenliklerini delik deşik ediyor.

Büyük ekonomik değerleri olan programlar, ülkeden ülkeye hiç gümrük ödemeden geçebiliyor.

Devletler artık kendi ekonomilerini, kendi borsalarını dahi mutlak bir biçimde kontrol edemiyor. Dünyanın herhangi bir ülkesinden paranın sahipleri bir ülkenin ekonomik dengelerini etkileyebiliyor artık.

Ülkelerin ürettikleri ürünlerin bedeli , alım satımı devletlerin egemenlik alanından çoktan çıkmış durumda.

Dünyanın geldiği bu içiçe geçmişlik karşısında örneğin, bir ülkedeki ekonomik, siyasal istikrarsızlık ve beceriksizlik zincirleme olarak diğer ülkeleri de doğrudan etkiliyor.Bu yüzden, ekonomik politikalarınıza, hukuk uygulamalarınıza eski egemenlik anlayışı ile “kimseyi karıştırmam” demeniz mümkün değil.

Üretim ilişkileri, servetin kaynağı, değişti.

Servetin kaynağı önceleri “toprak”tı, sanayi devrimi sonrasında toplumun hem servet kaynağı hem ilişkileri, yapısı değişti…

Şimdi servetin kaynağı “bilgi”…

Bilgi sahibi, iletişim araçlarını kullanan, teknoloji geliştirebilen devletler sınır, gümrük tanımaksızın başka ülkeleri istila edebiliyor, o ülkelerin servetini kendi ülkesine transfer edebiliyor.

Egemenliğin kaynağı da artık “bilgi”…

Bilgiye yani teknolojiye sahip değilseniz kendi sınırlarındaki bir terörist örgüte karşı yapacağınız operasyonlar için başka devletlerin “anlık istihbaratı”na muhtaç oluyorsunuz.

Bilgi toplumunu oluşturamamış devletler kendi sınırlarını bile tek başlarına koruyamıyor artık.Kendi ekonomilerine hakim olamıyorlar…Birikimlerini, şirketlerini başka ülkelerin şirketlerine satmak zorunda kalıyorlar.

Devletlerin adeta kısalan ömürleri karşısında "akıllı şirket"ler ne sınır tanıyor, ne ulus tanıyor, ne egemenlik ne de ideoloji..Devletler üstü, uluslar üstü ve üstelik çok uluslu şirketler var artık.

"Akıllı Şirket"lerin , "Akılsız Devlet"lerden daha güçlü ve daha uzun ömürlü olacağı bir yüzyıldır 2000'li yıllar..

"Kalite"yi ve "Evrensel"liği temsil eden ürün markaları, bu markaların ortaya çıkardığı sanal kahramanlar ideolojilerden ve milli kahramanlardan daha fazla beğeni kazanmaya başlamıştır.

"Değişim"e direnen, modernleşme sürecini reddeden, içe dönük yaşarken dünya konjonktürünü görmezden gelen uluslar için 21. yüzyıl 20. yüzyıldan daha zor geçecektir.

Aynı şekilde, eski güç odaklarını ve araçlarını kaybetmemek için modernleşmeyi taklit ederek milletini oyalama yolunu seçen ve yerellikten evrenselliğe ulaşmayan ulusları da aynı akıbet beklemektedir.

Bu yüzyıl "Bilgi"nin, "İletişim"in, "Eğitilmiş İnsan"ın, "Esnek, akıllı, yerel değerleri ve milletiyle barışık, hızlı devlet"lerin yüzyılı olacaktır.

Hantal bir bürokrasi ile ayakta durmaya çalışan, ideolojik katılıktan ve saplantılardan kurtulamamış, dünyaya gözlerini, kulaklarını kapatmış, kendi iç kısırdöngülerini aşamamış, devletlerin bu yüzyılda ayakta kalmaları dahi zorlaşacaktır.

Bırakınız evrensel değerleri, kendi öz kültürü, kendi yerel medeniyeti, kendi insanı, kendi değerleri ile kavgaya devam eden, bu kendi kendisiyle yapa geldiği savaşı bu yüzyıla taşıyan, kısır ve anlamsız kavga ortamı ile insanlarını sürekli ayrıştırıp ayrılılıkları kemikleştiren devletlerin bu yüzyılı geçen yüzyıldan çok zor geçeceği ortadadır.

Biz Türk toplumu olarak 20 yüzyılın sonuna yaklaşırken büyük ümitler, büyük heyecanları yeşertmeye başlamıştı.Gelen yüzyıl "Türk Dünyası"nın yüzyılı olacak, Türkiye dağılan Rusya'dan ayrılan Türk devletleriyle el ele dünyanın örnek ve önder ülkesi olacaktı.Buna bir ara gerçekten inanmıştık.Üstelik dünya da buna inanmıştı.

21. yüzyıla maalesef heyecanımızı yitirerek girdik.Bugün düne dair bir ümidimiz dahi kalmadı.

Çünkü, 21 yüzyıla 19.yüzyıldan kalan 20. yüzyılda çözmek yerine büyüttüğümüz "eski" çatışmalarımızla, saplantılarımızla girdik.Bunların siyasette, ekonomide, medyada, bürokraside temsilcileri vardı ve biz onları 20 yüzyılda bırakamadık ve onlar 21 yüzyıla daha güçlenerek girdiler.

Onlar direndiler, genç beyinleri siyasete, bürokrasiye sokmadılar.Gündemi kilitlediler, siyaseti kilitlediler, bürokrasiyi kilitlediler.Öyle bir yapı , öyle bir sistem kurdular ki toplumun gerçekleri ile onların saplantıları arasında mecalsiz kaldık, ümitlerimizi yitirdik.

Çağdaş ülkeler bilgi-iletişim çağında hızla yol alırken biz krizlerle yaşama mücadelesi yapıyoruz.

20. yüzyılı kendimizi tekrar ederek geçirdiğimiz yetmiyormuş gibi 21. yüzyıla başlayalı 8 yıl oldu biz hala aynı çatışma konularıyla oyalanıp duruyoruz.Bu yüzden bizimle aynı yıllarda hatta daha sonra yarışa başlayan devletler bizi ekonomileriyle, teknolojileriyle, demokrasileriyle, hak ve özgürlükleriyle, hayat standartlarıyla çoktan geçtiler.Şimdi biz bir zamanlar bizim egemenliğimizde yaşayan devletlerin seviyesine ulaşmak için çabalıyor onlar gibi olmayı “çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmak” olarak algılıyoruz.

Devletçi seçkinlerimizin Osmanlıdan kalan fobileri yüzünden yürüyüşümüzü kendimiz engelliyoruz.Sürekli ayağımıza kurşun sıkıyoruz.

Yüz yıl öncesinin tartışmalarıyla, korkularıyla bu günün korkuları, toplumsal tartışmaları aynı…

Yüz yıl önce “vatan kurtarmak” için Hükümeti basarak Harbiye Nazırı’nı öldürerek iktidarı ele geçiren “İttihatçı Ruh” hala aynı “vatanseverlik-vatanı kurtarmak” gerekçesiyle elimizi kolumuzu bağlamaya, kendi rüştümüzü ispat etmemizi, kendi ayakları üzerinde yürüyebilme yeteneğini kazanmamızı engellemeye devam ediyor.

İktidarı ele geçirenler kendisi gibi düşünmeyenleri dışlamaya, egemenliği kendi vatandaşı olan ama aynı inanç ve yaşam tarzını benimsemeyen insanlarla paylaşmaya yanaşmıyor hala.

Hala yukardan aşağıya toplumu dizayn etme fikri çözüm olarak görülüyor.Hala “devletin hukukunu” korumak bahanesiyle “milletin hukuku” yerle bir edilebiliyor.

Siyasal irtica kurumlarımızı, bedenlerimizi teslim almış durumda.Bütün bir toplumun kabullendiği evrensel ilkeleri bile birbirimizi ezmek için istismar etmeye siyasallaştırmaya devam ediyoruz..Kimimiz din diye, kimimiz laiklik diye, kimimiz demokrasi diye kimimiz hukuk diye bizden fark düşünenleri tahakküm altına almaya, siyasal alanı “öteki”ne kapatmaya çabalıyoruz.

Kendi yurttaşlarıyla kavgalı bir ülke görünümünden bir türlü kurtulamıyoruz.Kendi İslamcısını, kendi Kürtünü, kendi Alevisini siyasal sürece katarak demokratik bir temsil sistemi oluşturamıyoruz.Bu yüzden bir türlü normalleşemiyoruz.

Sürekli toplumsal kriz ortamında yaşıyoruz.Bu sürekli kriz ortamı Türkiye’nin kalbini ve beynini tahrip ediyor.Türkiye sürekli kan kaybediyor.Kaynaklarını, insanlarını, tarihini, birikimini değerlendiremediği için yabancıların istifadesine sunmak zorunda kalıyor.

Türkiye artık bu “virüs”ü bünyesinden atmak zorundadır.Hepimiz birbirimizin farklılıklarına saygı göstermek, birbirimizi farklılıklarımızdan dolayı dışlamamak, bizden sizden ayrışmasını unutarak birlikte yaşamanın çaresini bulmak zorundayız.

Bir an önce devletimizi ideolojik yapısından arındırarak demokratik devlet yapılanmasına geçmekten başka çaremiz yok.

 
Toplam blog
: 178
: 1496
Kayıt tarihi
: 01.10.07
 
 

Balıkesir doğumlu.1990 İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mezunu. Balıkesirspor Kulüp Yöneticili..