Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ocak '13

 
Kategori
Tarih
 

Vatandaşın Osmanlı Tarihi; Osmanlının “Güneş Devlet” olduğunu gizleyenler affedilmeyecek (9)

Vatandaşın Osmanlı Tarihi; Osmanlının “Güneş Devlet” olduğunu gizleyenler affedilmeyecek (9)
 

Kanuni, ABDTemsilciler Meclisi'nde bir "Kanun yapıcı"sı olarak yer almıştır. Bunları bilirsiniz değil mi?


Güneş ülkeyi yeryüzünde bulmak mümkün mü? Fikir hürriyetine, vicdan hürriyetine, lisan hürriyetine ilişmeyen Osmanlı Türkleri'nin mevcudiyeti, hiç olmazsa yarın, böyle bir ülkenin var olacağını bana zannettiriyor...

Biz Amerikalı'ya Hayran Amerika'lı Bize...!

“...George Washington tarafından Amerika’nın kuruluşundan sonra yapılan Temsilciler Meclisi’ne 1945 yılında yenileme ve düzenleme çalışmaları için gelen bir heyet tarafından dünyanın en büyük 23 kanun yapıcısının büstünü koymayı kararlaştırmıştır. Bu karar ABD Kongre Meclisi tarafından onaylandı.

Bunun ardından Colombia Tarih Derneği, Pannsilvania Üniversitesi ve ABD Temsilciler Meclisi Kütüphanesi titiz çalışmaların ardından Kanuni Sultan Süleyman ve 22 kanun yapıcının büstünün yapılıp ABD Temsilciler Heyeti Galerisine konulmuştur.

Bu kısımları işin tarihi yönüydü. Peki bu olaylardan hiçbir yorum çıkarmayacak mıyız? Tabii ki çıkaracağız.

Bizim peşinden koştuğumuz, sürekli kitaplarını okuduğumuz, her haber bülteninde çalışmalarını gösterdiğimiz Amerika Birleşik Devletleri Kanuni’nin dünyadaki en büyük kanun yapıcısı olduğunu hatta Süleyman’ın yaşadığı devre Süleyman Asrı diyebilecek büyüklükte iken biz Osmanlı Padişahlarından birinin büstünün ABD Temsilciler Heyeti’nde büstü olacağını bile bilmiyoruz …

Gözümüz ta batının öbür ucuna uzanacağına önce bize baksın, kendimizden ders alalım …(*)

...

Tunuslu Prof Dr. Abdülcelil Temimi ise bugün Osmanlı’nın tabiî sınırları içerisinde mevcudiyetini sürdüren otuzu aşkın ülkenin, patlamaya hazır bomba olmaktan bir türlü kurtulamaması meyânında. Osmanlı’nın buralarda asırlar süren boyunduruğun altına nasıl imza attığının sırrını; büyük bir hoşgörü harmonisi içerisinde, hâlen tartışması yapılan demokrasi, özgürlük, âdil yönetim gibi modern mefhumları doruk seviyede tatbik etme maharetine bağlamaktadır.

Temimi, Osmanlı’nın dışında, yeryüzünde gelmiş hiçbir imparatorluğun, bu mikyasta büyüklüğe sahip devletleri yönetmeye muvaffak olamadığı tarihî gerçeğine de ayrıca dikkatleri çekerek, Devlet-i Âli’nin farkını temyiz etmektedir.”’ (1)

...

Osmanlı Tarihi üzerine yaptığı derin tetkikler neticesinde tesis ettiği düzen ve medeniyete hayran kalan ve Sultan Abdülhamid’in hayatını konu alan “Le Dernier Sultan” (Son Sultan) adlı eseri münasebetiyle. “Poit de Vue” dergisine verdiği mülakatta. Yunanlı yazar Michel de Grece; Osmanlı’nın bölgesel bazda yeri doldurulmaz bir muvazene unsuru ve emniyet sübabı vazifesi gördüğüne şu çarpıcı yaklaşımıyla parmak basmaktadır:

Osmanlı Devleti’nin yıkılmasından çok üzüntü duyuyorum. Çünkü. Osmanlı Devleti dünya dengesini ayakta tutan bir güç olmuştu ve sevilsin ya da sevilmesin. Osmanlı’nın çöküşünden itibaren Balkanlar ve Ortadoğu’daki çalkantılar durmak bilmiyor.” (2)

...

 “Osmanlı’nın Yani Dünyaya nizam verip hükmetme cüret ve iddiasındaki süper devlet ABD’nin; Bosna-Hersek olaylarıyla birlikte Balkanlarda terör estirerek kan kusturan, azmanlaştırdıkları Sırp canileriyle bile dünya barışı için (!) baş etme ve hizaya getirme irade ve kudretinden yoksun düşmesi karşısında; bölgede Osmanlı’yı yakalamaktan ve geride bıraktığı boşluğu kapatmaktan ne kadar uzak oldurduğunu. Dönemin Dışişleri Bakanı’nın ağzından aktardığı şaşkınlık ve hayranlık yüklü itirafı; Türkiye’nin eski Dışişleri Bakanları’ndan Hikmet Çetin şu şekilde anlatmaktadır:

992 yılında Bosna-Hersek konusunda bir toplantı yapılıyordu. Türkiye’de çağrıldı. Miloşeviç. Karadziç hepsi oturuyorlardı. Benim yanımda Amerika Dışişleri Bakanı oturuyordu. Yugoslavya’da yedi yıl büyükelçilik yapmış. Bana dönerek:

-‘Siz bu felaket yerlerde 500 yıl nasıl kaldınız?’ dedi.” (3)

...

Osman Gazi, Rum komşularının çoğuyla iyi münasebetler kurmuş ve bunun sonunda birçoğunu kendi tarafına çekmişti.

Orhan Gazi de, Bursa’nın fethinde Rumlara şehri niçin teslim ettiklerini sorduğunda şu cevabı almıştı:

-“Sizin devletinizin günden güne yükseldiğini ve bizim devrimizin geçtiğini anladık. Babanızın İdaresine geçen köylülerin memnun kalıp bir daha aramadıklarını gördük ve biz de bu rahatlığa heves ettik.”

Göynük ve Yenice tarafları fethedilip, Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Paşa yöre Hıristiyanlarına çok adaletli davrandığında ise, Yerli ahali ona şöyle şükranlarını sunmuştu: “Ne olaydı bunlar (Osmanlılar) bize daha önce bey olaydı!” (4)

Orhan Gazi’nin yukarıda belirttiğimiz tutumu hakkında De la Croix şu tahlili yapmaktadır: “Orhan Gazi’nin İznik fethinde şehir halkına gösterdiği müsamaha ve hepsine yaptığı güzel muamele onları çok memnun ettiğinden göç etmedikleri gibi, Türklerin himayesinde kalarak bahtiyar bir hayat geçirmeye karar vermişlerdi. Orhan Gazi, İyi muamele ve merhametten elde edilecek neticeleri bilmek şuuruna sahip olduğundan İznik’te gösterdiği merhamet ve insanlık daha sonraları pek çok muvaffakiyetlerine sebep olmuş ve her tarafa yayılan şöhreti iledir ki, Fütuhatına geniş bir yol açmıştır. (5)

...

IV Şarl’ın Yakın Doğu’ya gönderdiği temsilcisi Bertran’dan de la Broqiere ise. 1433’te II. Murad’ı Edirne’de bizzat görmüş ve adaletine olan hayranlığını şöyle dile getirmişti:

“Eğer o istese bütün Yakın Doğu Hıristiyanlık alemini ortadan kaldırır.”

Tarafsızlığını açıkça belli eden Bizans tarihçisi Dukas bile II. Murad’ı övmekten kendini alamamıştı:

“Düşmanına karşı babasından daha yumuşak davranırdı. Allah bilir ki, Murad halka karşı daima iyilikte bulunurdu. Bu iyiliğini yalnız kendi ırkından ve dininden olanlara değil Hıristiyanlara da gösterir.” (6)

...

Öte taraftan, gayrimüslimlerden alınan vergiler, hâkimiyet müddetince daima, kamu hizmetlerini ifâ etmek, güvenliklerini sağlamak için kullanılmıştır. Hizmetleri görülmez, güvenlikleri sağlanamazsa. Toplanan vergiler iade edilirdi.

Nitekim, 1402 Ankara Savaşı’ndan sonra, Selanik elden çıkınca, orada ikamet eden gayri Müslimlere, o yıl için toplanan vergiler geri verilmiştir. (7)

Osmanlı’yı hiçbir tebaası müstevli olarak kabul etmemiş; Osmanlı da, hiçbir ülkeye sömürgeci gözüyle bakmamıştır. Bu noktada. Dünyayı sömürge dilimlerine ayırmış müstemleke şampiyonlarının, İnsanlık dışı kabahat ve ayıplarını kamufle etmek psikozuyla Osmanlı’ya, “emperyalist” yaftasını yapıştırmaya kalkışmaları tamamen sırıtmaktadır.

Bir Sırp ilim adamı, Osmanlı’nın Sırbistan’dan aldığı vergiyi ve orada yaptığı yatırımın envanterini çıkardığında; Sırbistan’ın ödediği vergiden çok daha fazla genel bütçeden pay aldığını tespit etmiştir.

Amerikalı Tarihçi W. McGowan da. Yaptığı araştırmalar sonucunda; Osmanlı idaresindeki Sırbistan’da nüfus başına düşen gıda mahsulünün, Avrupalı devletlerin sömürgelerindeki köylülerin elinde kalan gıda mahsulünden çok daha fazla olduğunu orta ya çıkarmıştır.

Hiç böyle olmasaydı. Sırp dilinde “devlet zamanı” diye bir kavram yerleşir miydi? Bugün bile ihtiyarlar, “devlet zamanı” deyimiyle Osmanlı’yı kastetmektedirler. (8)

Macaristan İlimler Akademisi üyesi olan Tarihçi Kaldy-Nagy tarafından ortaya çıkarılıp yayınlanan bir belgede belirtildiğine göre. Osmanlı Devleti, Macaristan’a hâkim olduğu devirlerde, 1558 ile 1560 yılları arasında halktan topladığı 6 milyon akçe vergiye mukabil; aynı dönemde. 23 milyon akçe tutarında yatırım yapmıştır. (9)

Fethettiği toprakları iskân politikası gereğince imar eden Osmani, buraları vakıf müesseseleriyle donatmaktan kaçınmamıştır. İşte Osmanlı’nın. Balkan Yarımadası’na, deyim yerindeyse “çil çil serptiği” vakıf eserlerinin ülke bazındaki akıllara seza adetleri:

Yugoslavya: 6616, Yunanistan: 3771. Bulgaristan: 3339, Arnavutluk: 1015, Macaristan: 724. Romanya: 234

...

Fransız Yazar J. Michelet ise, şu tarihi kaydı düşerek, ele aldığımız meseleye katkıda bulunmaktadır:

-“I526’da (Mohaç’a giden) 200 bin kişi, ekilmiş tarlalara ayak basmadan ve tek bir ot koparmadan, yaya olarak imparatorluğun Rumeli yakasını bir baştan başa geçmiştir.” (10)

Malet gibi İlber Ortaylı da aynı düşünceyi paylaşanlardandır:

-“Osmanlı yeni dünya şartlarına intibak eden ve uluslaşmaya geçişi sağlayan son imparatorluktur. Yerel kültürleri yok eden koloni imparatorluklarının aksine (İngilizler Hindî sınıfı, Fransızlar Mağrip Arap medeniyetini yok ettiler) Osmanlı Devleti yerel kültürleri ve küçük halkları da ulus çağına taşıdı.” (11)

...

Drina Irmağı’nın batısı Almanların, doğusu Osmanlıların elindeydi; batıda, insanlar Almanca konuşmaya, Katolik mezhebini benimsemeye mecburdular; aksi takdirde kılıçtan geçiriliyorlardı Ama. Osmanlı’nın hâkim olduğu ülkelerde herkes istediği gibi konuşuyor. İstediği dini ve mezhebi seçiyordu. Bu yüzden, yüzyıllar boyunca mazlum milletler bakımından Osmanlı hâkimiyeti, en güvenli sığınak olmuştu.

Mehmed Niyazi’nin ifadesine göre, Hattâ bazı ilerici kalemler değişik vesilelerle; “Osmanlı’nın niçin Yunanca’yı. Bulgarca’yı yasaklamadığını; Hıristiyanlığa karşı neden müeyyide uygulamadığını” sorgulayıp, güya ecdadın toleransını mahkûm etmeye çalışarak; “Bunları yapsaydık oralardan çekilmezdik.” Diyebilmektedirler. (12)

...

İngiliz gençleri atlarını çözerek kendilerini Osmanlı elçisi arabasına koşarlar...

-Osmanlı tarihinde birçok mülteci meselesi yaşanmıştır. Bunların ilki İspanya’da gerçekleşti. Hıristiyan zulmünden kaçan bir kısım Yahudi ve Müslüman ll. Bayazit döneminde Osmanlı topraklarına kabul edilmesi, yaygın olarak bilinenlerdendir.

Bu mülteci meseleleri içinde en önemlisi 1848’de yaşanmış olanıdır.

Avusturya Macaristan’ı ilhak etmeye kalkışınca aralarında savaş çıktı. Bu arada Rusya da Lehistan’a girdi. Avusturya ve Rusya ittifak yaptı. Savaşı kaybeden Macar ve Lehliler Osmanlıya sığındı.

Ruslar Lehlileri, Avusturya Macarları istedi. Osmanlı bu isteği reddetti ve bunu bir raporla Avrupa’ya taşıyarak bir Avrupa meselesi haline getirdi. (13)

Mültecilerle ilgili Avrupa gazetelerinden yayınlanan bu raporda Bâb-ı âlî, merhamet ve insanlıktan doğan duygularla, mültecileri savunma hususunda yapmakta olduğu fedakârlığı belirttir...

Raporun yayınlanması, Avrupa umumî efkârında (olumlu manada Osmanlının lehine) büyük tepkiler yarattı.

Osmanlının mültecilere insani yaklaşımı,  İngiltere ve Fransa’da lehinde birçok gösteriler yapılmasına neden oldu. Bu gösterilerin bir sonucu olmalı;

“Londra’da Türk elçisi Mozorus Paşa’ya sokakta raslayan İngiliz gençleri, (bir jest olarak) atları sökerek sefarethaneye kadar elçinin arabasını kendileri çektiler. “(14)

...

Macarlar...

vücudu sizde kalbi bizim topraklarımızda” dedikleri Kanuni Sultan Süleyman’ın, ölümünün 500. Yıl dönümünde, zamanın Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in de katıldığı 8 Eylül 1994’teki resmi bir törenle Kanuni adına yapılan ‘Türk-Macar Dostluk Parkı”nı (Matra Tepesi) açmış ve vefat ettiği yerin yakınındaki köyün adını da “Süleyman” olarak değiştirmiştir.

Kanuni’nin Macaristan’da heykelinin dikilmesi münasebetiyle, Macaristan’ın 1961-1965 yıllarında arasında Ankara Büyükelçisi olan İmren Czekman şu anlamlı değerlendirmeyi yapmıştır:

-“Osmanlı Devleti’nin, İslâm hoşgörüsü, milletleri kaynaştırmak suretiyle Balkanlarda 500 yıl devam etti. Her topluma kendi kültürünü üretme ve o kültüre göre yaşama serbestisini verdi.

Dünya tarihinde ilk defa, Fethedilen bir ülke, Fethi yapan kişinin heykelini dikiyor. Bunun elbette derin bir anlamı vardır.”(15)

...

İlk ansiklopedi Türkiye’de çıktı

Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap Dili ve Edebiyatı Öğretim Üyesi Prof.Dr. Sadi Çöğenli, ilk ansiklopedinin 1690'da Paris'te yayınlandığının bilindiğini; aksine daha eski tarihlerde yazılan ansiklopedinin ellerinde olduğunu söyledi.

Prof.Dr. Çöğenli şunları söyledi: "Bu ansiklopedimiz 60 cilttir. Bir kişi yazmıştır. Kaf harfine kadar gelmiştir, bitirememiş ve vefat etmiştir. Her bir cildi 200 varaktır, yani günümüzde 400 sayfa. Bu kitabı, 62 cildi doktora ve yüksek lisans talebeleriyle neşre kalksak 180 sene lazım. İnternete girildiğinde bu ansiklopediden bahsedilmiyor, 1690'da yazılan ansiklopediden bahsedilir. Bizim neşrettiğimiz İSAM'ın ansiklopedisinde de bu kitabın adı yok. Dünyanın haberdar olmadığı bu 62 ciltlik kitabımızın en azından ofseti yapılıp, 100 nüsha çoğaltılarak neşredilmesi lazım.” (16)

...

Bu habere nasıl bir yorum yakışır?

-Yazıklar olsun!

...

Güneş Devlet Osmanlı devam edecek...

www.canmehmet.com

Resim; dunyabulteni.net

(*) www.yenimakale.com/biz-amerikaliya-hayran-amerikali-bize...FATİH ÖYÜK tarafından "Makale Yarışması" için yazılmıştır... Devamı: http://www.yenimakale.com/biz-amerikaliya-hayran-amerikali-bize.html#ixzz2I2ETgVn8 (konu ile ilgili ayrıca bakınız; Dilek Aymalı-Dünya Bülteni / Tarih Servisihttp://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=130472

Kaynaklar; İsmail Çolak , “Yeni Dünya Düzeninde Osmanlıyı Aramak”

Yazarın kaynakları;

(1) Zaman Gazetesi, 5 Kasım 1994, s. 5. Temimi Tunus’taki Türk-Osmanlı Araştırmaları Merkezi müdürlerindendir

(2) Türkiye Gazetesi. 11 Ocak 1995; Tarih ve Medeniyet Dergisi, Şubat 44. İsmail Yediler,

(3) İsmail Yediler. “Osmanlı’nın Yani İslam’ın”, Zaman Gazetesi, 22 Eylül 1994. S. 5.

(4) Aşıkpaşazâde, Tevarih-i Al-i Osman. İst. 1332, s. 30. 43; Miroğlu, agm, s. 16. Orhan Gazi. Bursa’yı fethedince yaptırdığı caminin kitabesine şu muhteşem ifadeyi yazdırmıştı: “Merzbânu’l-âfâk” (Ufukların Sahibi).

(5) De la Croix. Osmanlı Takvim-i Tevârihi, C. 1, s. 90-92.

(6) Dukas, Bizans Tarihi, İst. 1956, s. 139; Miroğlu, agm, s. 17.

(7) Nak. Mehmed Niyazi, “Yedi Yüzüncü Yıl İçin”. Zaman Gazetesi. 9 Ocak 1997. S. 2.

(8) Bruce W. McGovvan, “Food Supply and Taxation on the Taxation on the Middle Danube 1568-1579”. Archivum Ottomanicum, I. s. 139-196; Afyoncu, agm. S. 20; Niyazi, “Ciddi Yanlışlar”. Zaman Gazetesi, 19 Eylül 1996, s. 2. Ayrıca bkz. Çolak. Age. S. 162-163.

(9) Kaldy-Nagy. “The Cash Book of the Ottoman Treasury in Buda in the years 1558-1560”, Açta Orientalia Hungarica, XV. S. 173-182; Afyoncu, agm. S. 20; Yavuz Bülent Bakiler, Üsküpten Kosovaya, Ank. 1991, s.

(10)Nak. Ali Ünal. “Müslüman Türk’ün Dünyası ve Sürülmeye Çalışılan Lekeler”, Zaman Gazetesi. 23 Ocak 1997. S. 2.

(11) Ortaylı, age, s. 22.

(12) Niyazi. “Hep Aynı Yerdeyiz”, Zaman Gazetesi, 17 Ekim 1997, s. 2.

(13) http://www.tarihtendersler.com/nbk.asp?mk_id=225&id=25

(14) Ord. Prof. Enver Ziya Karal, Osmanlı tarihî v. cilt, nizam-ı cedid ve tanzimat devirleri (1789-1856) sahife,217

(15)Kemal H. Karpat, “Kossuth in Turkey: The Impact of Hungarian refugees in the Ottoman Empire. 1849-1851”. Yay. Haz. Jean-Louis Bacque-Grammont, İlber Ortaylı, Emeri von Donzel, CIEPO Osmanlı Öncesi ve Osmanlı Araştırmaları Uluslararası Komitesi VII. Sempozyumu Bildirileri. Peç: 7-11 Eylül 1986, Ank. 1994. TTK. Yay., s. 109. 113; nak. Armağan, age. S. 38-39; Süleyman Beyoğlu, “Kahraman Düşmanın Torunları”, Tarih ve Medeniyet Dergisi. Aralık 1997. Sayı: 45, s. 8-12; İsmet Bozdağ, “Zigetvar’da Şanlı Mazimizi Yaşadık”, Tarih ve Medeniyet Dergisi, Ekim 1994. Sayı: 8, s. 15-19; Selim Yıldız. Vilayetlerin Sultanlığından Faziletlerin Sultanlığına Osmanlı, İst. 2004, s. 194-195.

(16) http://www.tayproject.org/haberarsiv200912.html (Yeni Şafak, 29.12.2009)

 

 
Toplam blog
: 1117
: 1768
Kayıt tarihi
: 29.08.06
 
 

Ticari ilimler akademisindeki öğrenciliğim sırasında, bir kamu iktisâdi kuruluşunda başladığım ça..