Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Nisan '11

 
Kategori
Sinema
 

Vatanımın akşamları

Vatanımın  akşamları
 

Geçen hafta Şam’ın kuzeyinde bulunan Kasiyun Dağı’ndan şehri temaşa ederken, Münih filminde peşindeki bir Mossad ajanı ile Filistin’li gencin arasındaki diyalog geldi aklıma.. 

Filmi seyredenler o sahneyi hatırlayacaktır... 

Hani şu Yahudi asıllı meşhur yönetmen Steven Spielberg’in fırtınalar koparan filmindeki sahneyi…
Vizyona girmeden önce Spielberg’in İslami terör örgütlerinden aldığı iddia edilen tehditlerle yapımını geciktirdiği iddia edilen filimdeki…
Ve yine vizyona girdikten sonra sinemanın dahi çocuğu Spielberg’in bu kez de Siyonistler tarafından Ebu Spielberg olarak adlandırılmasına varacak kadar ağır ithamlara maruz kaldığı filmdeki…
 

Siyonistler haksız da değildi hani… 

Gavurun ekmeğini yiyen kılıcını sallar kaidesince flimin finansörü olan Yahudilerin beklentileri de her zaman olduğu gibi seyircinin Mossad ajanı vatansever İsraillilerle özdeşleşmeleri yönündeydi elbette. 

Öyle de olmuştu olmasına da biraz arıza çıkmıştı filmin bazı sahnelerinde. Her şey de Siyonistlerin istediği gibi olmamıştı hani… 

İlk başlarda işler sıradan bir Siyonist propagandası şeklinde yürüse de ilerleyen sahnelerinde filmin kahramanları olan MOSSAD ajanlarının vicdan muhasebeleri üzerinden hareket alanları belirginleştikçe, kana kan zihniyetiyle hareket eden İsrail hükümetinin de terörist olarak tanımladığı düşmanından bir farkı kalmadığı kanısı ufaktan da olsa seyircinin de vicdanlarına çiziliyordu. 

Bu anlamda kutsallık Yahudiler için ne denli geçerli bir kavramsa ötekileri için de bu kavramın içini dolduracak değerlerin olduğu olgusu ortaya çıkıyordu bir anlamda. Filimdeki ardı ardına meydana gelen insani olaylar örgüsü Filistinli gerillaların boş bir heves uğruna çarpışmadığı , onların da kutsal bir emel uğruna mücadele verdikleri olgusunu işliyordu zihinlere. 

Vatan toprağı bir Yahudi için ne kadar kutsalsa , başka ırklar için de o denli kutsal olduğu olgusunu. 

Filmin kahramanı olan Eric Bana yeni evli ve çocuk bekleyen Avner adlı bir Mossad ajanı. Avner’in annesi vaat edilmiş topraklara inanmış ve oğlunu bu uğurda feda edecek kadar fanatik bir Siyonist anne. Spielberg Avner’i, ailesini, dinini veya ana vatanını korumak uğruna kendini feda etmeye hazır bir kahraman olarak çıkarıyor izleyicinin karşısına… 

Her ne kadar klasik yahudi filimlerinde olduğu gibi burada da Mossad ajanlarının insancıl tarafını vurgulayan bir olay örgüsünün içinde bulsa da kendisini ; filmin bir sahnesi var ki; orada gerillaların biriyle Avner’in arasında geçen konuşma, Avner’in bu konuda yalnız olmadığı Filistinli gerillanın da gayesinin , ailesini, dinini veya ana vatanını korumak olduğu vurgusu işleniyor izleyicinin muhayyilesinde… 

Ya da istemsiz olarak oluşuyor diyelim. 

Çünkü vicdan devreye giriyor. Asla yalnız olamayan vicdan… 

O sahnede Avner; toprak ve milliyet konusunda tartıştığı Filistinli’ye Arapların toprağı çok oraya gitsinler derken, Filistinli gencin verdiği cevap insanın benliğini üşütüyor. 

Bilge Kağanvârî titretiyor… 

El vatan , hüve külli şey’ diyor Filistinli genç… 

Alver ise Home is everything… ha diye başını sallıyor… 

Ve benim için mana-yı muhalifi devreye giriyor o anda… Home is everything, Homeless is nothing… 

Yüreğim bin parçaya bölünürken; 2.Dünya Savaşı'nda sürgün edilen, savaş zamanında Paris'te kalıp çok fakir bir hayat süren ve cesedi Sen nehri kıyısında bulunan bir Kırım Türkünün üzerinden çıkan aşağıdaki şiir geliyor aklıma… 


'Bu kent her şeyiyle bana yabancı
Caddeler, binalar, bütün insanlar...
Öyle hasretim ki ezan sesine
Ararım çevremde minare, cami
Lakin takılırım çan kulesine
Her semtin muhteşem kilisesine
Yad el elemleri sarar içimi 

Uzaklarda yurdum! Burdan çok uzak
Her mevsimi güneşli, masmavi göklü
Camili, kubbeli, kümbetli, köşklü
Ozanlı, garipli, kervansaraylı
Hele insanları: Alpli, Giraylı
Yok haber onlardan, baba evinden
Bu yüzdendir halim, kopuk bir yaprak
Herşey benden çok uzakta! Çok uzak 

Gözlerim daima engine dalar
İsterim ki her an, ana yurdumda
Dağları dumanlı yaşlı Kırım'da
Duvarında mavzer ve Kur'an olan
Ata ocağında, bizim konakta
Bir bakır sinili sofra başında
İftar beklenilsin, dua edilsin
Ve sessiz sedasız yemek yenilsin
Sonra şadırvanda abdest alınıp
Hep birlikte teravihe gidilsin 

Uyansam her sabah ezan sesiyle
Görsem Ayşeciği su testisiyle
Ninemi yaşmaklı, namaz kılarken
Dinlesem dedemi, Kur'an okurken
Başımı huşuyla yastığa koysam
Sonra toparlanıp yola koyulsam
Yahut günün şavkı vururken camdan
Heybetli sesiyle çağırsa babam
Anam da, kalk yavrum, aslanım dese
Tutup elleriyle omuzlarımdan
O müşfik haliyle sarılsa, öpse 

Semaver kaynarken ocak başında
Dünya Türklüğünden, Türk tarihinden
Bozkurt'tan, Turan'dan söz etse dedem
Sonra Türklük için etse de niyaz
Gözlerinden akan yaşını görsem 

Evet! Yurdum burdan çok uzak,
Bir ferahlık yahut bir şevk umarak
Düşerim yollara akşam üstleri
Hep böyle çaresiz, yollardan beri
Her zamanki gibi yorgun ve bitkin
Artırıp yükünü hasta kalbimin
Her an heyecanı gözlerimde yaş
Görmek ümidiyle bir Türk, bir dildaş
Dolaşırım Paris caddelerini
Yorgun akan Sen'i, köprülerini 

Bir Karakış vakti, Sen kıyısında
Kafamın içinde Türklük ülküsü
Ruhumu kavuran yurt hasretiyle
Böyle göçeceğim ebediyete
Donmuş cesedimi bulup çöpçüler
Defnedilmek üzere götürecekler
Kimim ben, neyim, ne bilecekler...! 

 
Toplam blog
: 79
: 717
Kayıt tarihi
: 30.12.07
 
 

1963 K. maraş doğumluyum. Bir kamu üniversitesinde öğretim üyesi olarak çalışıyorum. Muayyen zama..