Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ekim '09

 
Kategori
Siyaset
 

Vay ki, vay!

Vay ki, vay!
 

2008 yılının Ağustos ayında, Ermenilerin soykırıma tabi kılındığını söylemek, Türkiye Cumhuriyeti üzerinde oynanan oyunların yanında yer almak, demektir. Türkiye’ye karşı sahneye konan parçalama siyasetinin yandaşı olmak, demektir. Kurtuluş Savaşı Türkiye’sinde mücadele veren insanlarımızı arkadan vurmak, demektir. Çünkü ortada, Türkiye’nin toprak bütünlüğü aleyhine alenen yürütülen bir strateji vardır. Bu strateji, 21. Yüzyıla taşınan bir soykırım yalanı üzerinden politika yaparak, Türkiye’nin doğusunda Ermeniler yararına bir hareketlenme yaratmaktır. Bu yalan ve ona dayalı strateji, kolayca görüleceği üzere, içi boş ve anlamsız bir kinin ürünü değildir. Bu yalan, sinsice yürürlüğe konulmuş emperyalist bir siyasetin iyi düşünülmüş önemli bir parçasıdır. Hedef, Ermenistan’a, Türkiye üzerinde hak iddia etme imkan ve avantajını sağlamaktır. Bu imkân ve avantajın arkasında, başta Fransa olmak üzere, diğer emperyalist güçlerin çıkarları vardır. Ermenistan’ın, gıdıklanarak harekete geçirilmiş ve böylece de, gerçekten “niyetlenme” aşamasına kadar ulaştırılmış hayalleri vardır. Batı sömürgeciliğinin Doğu’ya uzanan ahtapot kolları vardır; örümcek ağları vardır... Türkiye insanı, dostunu ve düşmanını, bu örümcek ağları ve bu ahtapot kolları arasında mücadele ederek, seçecek ve öğrenecektir. Bu bilinçlenme süreci içinde kayıplarımız ve zararlarımız olacaktır. Evet, olacaktır. Ama bu olgu, ne yazık ki, kaçınılmazdır. Çünkü her kilometre taşının, her bilinçlenme iskelesinin ve her kazanımın bir bedeli vardır. Bu bedel, ulusça sarf edeceğimiz emektir. Bu bedel, ulusça katlanacağımız zarardır. Ve bu bedel, tüm bir millet olarak göze almak zorunda kaldığımız bir risktir. Ancak, yine biz, büyük bir millet olarak, bütün bu emek, zarar ve risklerin ardından, ayakta kalabilir ve hedeflediğimiz bilince ulaşabilirsek… Bu meseleyi de, bunun gibi diğer sorunları da, eksiksiz ve firesiz aşabiliriz; üstesinden gelebiliriz. İngiliz ve Fransız, niçin bunca yıl sonra, [sanki durup dururken], Bağımsızlık Savaşımız içinde üzerimize sürdükleri Ermeni çetelerinin hesabını 21 yüzyılın gündemine taşımaktadırlar?.. Bugün sorulması gereken soru budur!.. Türkiye insanı, bu sorunun cevabını düşüne düşüne aydınlanmak zorundadır… Hemen yanı başımızdaki bir komşumuzda sadece bir ay içinde 2860 adet sivil insan hunharca katledilirken, İstiklal (=Bağımsızlık) Savaşımıza yapılan bu çirkin saldırının anlamı nedir?.. Niçin meseleye tarihçilerin eğilmesini dahi suç sayan bir yasa, “<ı>özgürlüklerin vatanı(!)” sayılan ülkelerde büyük çoğunlukla çıkarılabilmektedir. Ve Türkiye’nin hükümeti bu çirkin saldırıya karşı neden sadece Fransız mallarının sınırlı ve ölçülü(!) boykotu gibi “<ı>üçüncü derece” bir reaksiyon göstermekle yetinmiştir?.. Ve yine demek ki, Fransa’nın Türkiye’ye mal satması ve Fransız sermayesini sokması, o ülke için o derecede önemli ve kazançlı... Ve yine demek ki, bu yabancı sermaye denen şey, bize değil; onların yararına işleyen bir olgu. Ve yine demek ki, serbest piyasa ekonomisi denen düzen, bizim değil; onların mallarının egemen olduğu bir pazar... Ve yine demek ki, bu pazarda, bu düzende Fransa’nın o ölçüde bir kazancı var ki, anlı şanlı hükümetimiz, bu kadar önemli bir milli meselemizi, Türkiye üzerindeki Fransız çıkarlarının musluklarını (azıcık...) kesmekle çözümleyebileceğini düşünmektedir… Vay, Türkiye’nin milli çıkarları, vay! Vay, bu ülkenin “<ı>milli(!)” hükümetleri, vay! Vay, maşa olmaktan usanmayan Ermeni hayalleri, vay! Ve vay anasını sayın okuyucular!.. Vay ki, vay!.. http://www.soruyusormak.com/ http://www.dnm-ler.com/
 
Toplam blog
: 913
: 485
Kayıt tarihi
: 30.01.09
 
 

1942 yılının Şubat ayında Bursa'da (Mehmet Kemalettin'den olma, Emine İffet'ten doğma olarak) dün..