Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Aralık '12

 
Kategori
Tarih
 

Ve Kubilay ve Hasan ve Şevki ve Tulga

Ve Kubilay ve Hasan ve Şevki ve Tulga
 

İNANDILAR, DÖVÜŞTÜLER, ÖLDÜLER, BIRAKTIKLARI EMANETİN BEKÇİLERİYİZ


Adı Mustafa Fehmi Kubilay. Baba adı Hüseyin, ana adı Zeynep.

Giritli bir ailenin çocuğu, 1906 doğumlu. Kubilay bir öğretmen, Cumhuriyet öğretmeni. 1930 yılında İzmir’in Menemen İlçesi’nde askerlik görevini yapıyor. O sırada 24 yaşında.

23 Aralık 1930 sabahı, bundan tam 82 yıl önce, Menemen’de tuhaf bir şeyler oluyor. Sabahın erken saatlerinde dördü silahlı altı kişi belediye meydanında tekbir getirerek gezinmeye başlıyor. Hepsi çember sakallı. Başlarında sarık, sırtlarında cüppe var. Ortalıkta dolanan altı kişi, “Biz şeriat ordusuyuz” deyip Müftü Camii’ne giriyorlar. Elebaşları olan  Derviş Memet camide namaz kılanlara kendini “mehdi” olarak tanıtıyor ve dini korumaya geldiklerini söylüyor. Arkalarında 70 bin kişilik Halife ordusu olduğunu, öğle saatlerine kadar şeriat bayrağı altında toplanmayanların kılıçtan geçirileceğini tebliğ ediyor!

Derviş Memet isimli sapık ve arkasındaki yobazlar, camideki yeşil bayrağı alıp uzun bir sopaya takıyorlar. Yobazlar bayrağın çevresinde dönmeye, tekbir getirmeye, zikretmeye başlıyorlar… Ve bağırıyorlar:

“Şapka giyen kâfirdir. Yakında yine şeriata dönülecektir. Bize kurşun işlemez.” 

Olaylar ilçedeki askeri birliğe duyuruluyor. Alay komutanı, yedek subay Kubilay’ı bir manga askerle birlikte olay yerine gönderiyor. Kubilay ve askerlerin silahlarında gerçek mermi yok. Süngü takıp olay yerine gidiyorlar.

Kubilay askerlerini meydan girişinde bırakıyor ve yobazlardan teslim olmalarını istiyor. İşte bu anda yobazlardan biri ateş ediyor. Kubilay yaralanıp yere düşüyor. Askerler komutanlarını korumak için panikle ateş açıyorlar. Fakat silahlarındaki manevra mermisi doğal olarak isyancılara zarar vermiyor. Bu durum Memet ve arkadaşlarını daha da coşturup, ‘İşte görüyorsunuz bize kurşun işlemiyor’ diyorlar.  Bu sırada ayağa kalkan Kubilay cami avlusuna doğru kaçıyor, ama orada tekrar yere düşüyor. Çevredeki kalabalık paniğe kapılıp kaçışıyor.

Derviş Memet  ve arkadaşları, işte o anda Kubilay’ın başına çöküyorlar. Memet, çantasını açıp testere ağızlı bağ bıçağını çıkarıyor…Daha sonra kendilerine müdahale eden Şevki veHasan adlı kahraman iki bekçiyi de şehit etmişlerdi.

Kubilay’a yapılan muameleyi tam olarak yazmaya gönlüm razı değil, bilenler zaten biliyor. Ayrıntıları bilmeyen genç okurlarım lütfen biraz araştırarak öğrensinler. Ben Menemen’de 6 yıl görev yaptım. Menemen Lisesi’nde derslere girdiğim yıllarda ilk derste öğrencilerimden ayağa kalkıp pencereden bakmalarını ister ve ne gördüklerini sorardım. ‘Şehit Kemal İlköğretim Okulu, hocam’ derlerdi. Menemen’i bilenler bilir, Menemen Lisesi ile Şehit Kemal İlköğretim okulları karşı karşıyadır. Öğrencilerime sorardım: ‘Karşımızdaki okula adını vermiş Şehit Kemal kimdir?

Tahmin ettiğiniz gibi, çoğunlukla tatmin edici bir yanıt alamazdım. Bilmemeleri o gençlerin suçu değildi. 10. sınıfa gelene kadar biz öğretmemiştik. Evet, kindar bir nesil yetiştirmeyelim ama tarihini, bugünlere nasıl mücadeleler sonucunda geldiğimizi öğrenmeliler. Kemal Bey Menemen’in işgal yıllarında ilçenin kaymakamıdır. 21 Mayıs 1919'da Menemen işgal edilir. Kaymakam Kemal Bey'in direniş hareketlerine öncelik etme çabalarından rahatsız olan Yunanlılar onu uyarırlar. Kemal Bey, kendisini uyarmaya gelen Yunanlı Yüzbaşısını huzurundan kovar. Kemal Bey daha sonra mücadelesini Bergama’ya kadar uzatır. Bergama'daki Türk çeteleri üzerinde etkili olur ve onları Kuvay-ı Milliye içine çeker.

Yunanlılar, 14 Haziran 1919'da Bergama'da büyük bir bozguna uğrarlar. Bu olayı Kemal Bey'e mal ederler. Özellikle Menemen'li Rumlar onu öldürmek için planlar yaparlar. Olayı haber alan Menemen’in ileri gelenleri Kaymakam'ı Menemen'den uzaklaştırmak isterler. Ancak Kemal Bey, '' Ben bu milletin Kaymakamıyım. Can korkusuyla makamımı terk edemem. Benim makamımı terk etmem halkın üzerinde olumsuz etki yapar. Sonuna kadar mücadelemi sürdüreceğim'' diyerek gitmez. 17 Haziran 1919'da Bergama’dan kaçan Yunanlılarla, Menemen'deki Rumlar birleşerek Menemen'de büyük bir katliam başlatırlar. Bu sırada olaylara müdahale eden Kaymakam Kemal Bey'i de acımasızca makamında şehit ederler. Cenazesini bile vermedikleri gibi İslami kurallara göre cenaze töreni yapılmasına bile müsaade etmezler. 

 Kaymakam Kemal Bey ve onun gibi yurtseverlerin oluşturdukları küçük kıvılcımlar bir başka Kemal, MUSTAFA KEMAL’in gayretleri ile büyük bir başkaldırışa dönüştü ve sonuçta Menemen de Yunanlıların Afyon'da uğradıkları bozgunun ardından 9 Eylül 1922'de işgalden kurtuldu.

Cumhuriyet'in ilanından sonra Menemen'de bulunan bir ilkokula ve Aliağa yolu üzerinde bulunan bir köye şehit Kaymakam Kemal Bey'in adı verildi (Menemen Şehit Kemal İlkokulu ve Şehit Kemal Köyü).  Ayrıca Menemen Belediyesi karşısına da anıtı diktirildi.

İşte bu Kemal Bey’i gençlerimize tanıtmıyoruz, anlatmıyoruz. Oysa Şehit Kaymakam Kemal Bey’i bilmeden Kubilay’ı anlamak mümkün değil ki. 1922 yılında Kemal Bey’i ve 1930’da Kubilay’ı şehit edenlerin benzer zihniyetin değişik sürümleri olduğunu görmeden olayları anlayamayacağımız gibi.

Patrona Halil (1730), Kabakçı Mustafa (1808), Şeyh Eşref (1919) ve Şeyh Sait (1925) gibilerinin kim olduğunu göremeden ve 31 Mart Olayını (1909) anlayamadan, Sivas’ta 1993’te yakılan 37 insanımızın faillerini nasıl bulacağız? Menemen Kaymakamı Şehit Kemal Bey’in hayatını neden feda ettiğini genç nesillere öğretemez ve Kubilay’ı hissettiremezsek eğer, bugünün yurtseveri Kurmay Albay Veli Murat TULGA (Balyoz davasından boş yere 16 yıl hükümlü) ve silah arkadaşlarını nasıl anlatabiliriz ki onlara.

Başbakan ERDOĞAN, Kubilay’ın şehit edilişinin 82. Yıldönümü dolayısıyla yayınladığı mesajda şöyle demektedir: “… Hadisenin üzerinden tam 82 yıl geçmesine rağmen; toplumsal hafızamızda bıraktığı derin izler hâlâ tazeliğini korumaktadır. Ne hazindir ki, bu elim hadise, yıllar boyunca toplumun belirli bir kesimini zan altında bırakmak, baskı altına almak üzere bir istismar aracı olarak kullanılmak istenmiştir...

Ne istismarı Sayın Başbakan, daha ne yapalım?  Bu olayları gerçekleştirenleri millete tam olarak anlatıp, köklerini kazıyacağımıza baş tacı edip, Meclis’e taşıdığımız yetmiyor mu?

Yazımı, Fazıl Hüsnü DAĞLARCA’nın (1914-2008) Kubilay için yazdığı şiirle bitiriyorum. Umuyorum bu şiir, bir gün bir toplantıda şiirsever Başbakanımız tarafından da topluluğa okunur.

Sağlıkla kalın.

KUBİLAY DESTANI

 …

’Ne yapıyorsunuz, hükümete baş mı kaldırıyorsunuz?

Dağılın haydi kan dökülmeden’, diye gürledi KUBİLAY,

Ama gözü dönmüş, yüreği dönmüş yalancı Mehdi,

Çekti tabancasını ateşledi aydınlığa.

 

( İlk kuşlar öter iken..

Ak anasından süt emer iken bir ak tay )

 

Silah bile yoktu üstünde, inancı vardı,

Yıkılırken toprağa ne of dedi ne vay,

Sonra dev gibi bir güçle doğruldu düştüğü yerden işte

Kan boşanıyordu göğsünden yüreklere al.

 

( İlk kuşlar öter iken..

Ak anasında süt emer iken bir ak tay)

Saptı, ilerledi, sendeledi,

Düştü O.

Birden bire yurt üzre

Büyümüştü O.

 

Üşüştüler karanlıklardan

Gözleri bir irin gibi sarı

Daha ölmemiş KUBİLAY’ın üstüne

Yeryüzünün en iğrenç yobazları.

 

Dindaşlarına, yurttaşlarına, soydaşlarına yaklaştılar

Yüzyılların en alçak kasaplığını kura kura;

Ağızlarında tekbir, ellerinde ustura.

 

Sizin başınız kara,

Sizin soluğunuz karanlık.

Haykırırsınız: Allah-u ekber

Allah nerde, siz nerde..

 … 

Düştü KUBİLAY’ın başsız gövdesi

Bir çınar dalı gibi yere… 

Sarktı yakasından, anasından gelmiş

Mavi çiçek mor çiçek bir çevre.

 

Düştü KUBİLAY’ın başsız gövdesi

Bir söğüt dalı gibi yere.

Aydınlık aydınlığa yakışır iken

Sonsuzluğa ere ere.

 

Düştü KUBİLAY’ın başsız gövdesi

Bir zeytin dalı gibi yere.

Düştü cebinden bir kitapçık, açıldı

G ö k l e r e…

 
Toplam blog
: 159
: 1303
Kayıt tarihi
: 19.06.12
 
 

1963 yılında Balıkesir'in şirin ilçesi Erdek'te doğdum. Yüksek lisans eğitimimi Dokuz Eylül Ünive..