Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Mayıs '19

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Veda Mektubu

Kıymetli Paşam,

Bana bıraktığın son mektubu dün sabah kitaplığımda gördüm. Kitapların arasında saklı kalmış fark edememişim. Bana böyle güzel bir mektup bıraktığın için teşekkür ederim ayrıca bu kadar geç okuduğum için de özür dilerim. Kısa ve öz olarak bana ne anlatmak istediğini özümsedim lakin umuyorum ki düşüncen değişmemiştir çünkü seni son gördüğümden bu yana düşüncelerinin değiştiğini farz etmekteyim.

Paşam, geçtiğimiz günlerde mecbur kaldığımdan dolayı hastanenin yolunu tuttum. Zira öksürmekten geceleri uykum bölünmeye başlamıştı. Tabii bunun sebebi bırakamadığım sigaradanmış. Hüzünlenerek söylüyorum ki ciğerlerimin sayılı nefes alma yetisi kalmış, artık bu illeti bıraksam da maalesef geç kalmışım. Doktor bırakmamı söyledi, umudu kesmemem gerekirmiş. Ama ben umudumu kaybettim, sanırım bırakamayacağım. Bu mektubu da sana veda etmek için yazıyorum, ne kadar sürem var bilmiyorum, vazgeçtim. Sana her şey için çok teşekkür ederim. Eğer sen bunu okurken ben gitmiş isem, beni hep mutlu halimle hatırla.

Hastalığımı öğrendiğim zaman dünyam karardı. Hastane bahçesinin kapısına koştum, bulduğum ilk boşluğa oturdum. Hastaneleri pek sevmem bilirsin, koridorlarda her daim umutsuzluk dolaşır. Bir sigara yaktım ve derince içime çektim. İnsanlara baktım, herkesin birbirinden farklı dertleri vardı, dumanı inceden dışarıya üflerken sanki insanlar bana üzüntüyle bakıyordu. Hala sigara içiyorum diye beni yargıladıklarını düşündüm. Oysa herkes kendi derdinin peşinden koşuyordu.

İlkin bu meretten hemen kurtulmak istedim, tüm paketi ellerimin içinde paramparça edip çöpe fırlattım. Kesin karar verdiğimi sandım o an, fakat aradan henüz bir saat geçmeden aklım bana bir sigara için türlü oyunlar oynadı. Koşup çöpten almak istedim ama hepsini kırdığımı hatırladım, mecbur bakkalın yolunu tuttum tekrardan. Susuz çöllerden çıkmış gibi hemen paketi açıp bir tane yaktım. Maalesef ben sigara içmekten vazgeçemiyormuşum!

Paşam, fark ettim ki sana her ne kadar acı verse de alışkınlığından vazgeçemiyorsun. İçmeye devam edersem tükeneceğim, bıraksam da kurtulacağım garanti değil. Biliyorum bana zarar veriyor ama içmeden de yaşayamıyorum. Sanki yüksekten korkan biri uçurumun kenarında çaresiz kalmış da öylece seyrediyorum. Tutsana ellerinle sımsıkı, onu oradan çek kurtar.  Ben ise onun ellerini çaresizce tutunduğu yerden itiyorum!

Sen sigarayı bırakmıştın değil mi? Aman diyeyim değerli paşam, son hatırladığıma göre içmemek konusunda epey kararlıydın. Her ne kadar en çok seninle muhabbet ederken sigara içmeyi sevsem de geç olmadan bu meretten kurtulmanı tavsiye ederim. Hatırladım da seninleyken üst üste yakmamın sebebi sohbete dalıp da içtiğimi fark edemememdi. Keşke bir fırsatımız olsaydı, güneş doğana değin gevezelik etseydik. Seninle muhabbet edip, gülmeyi ne kadar da özlemişim.

Artık geceleri uyuyamıyorum, öksürük beni rahat bırakmıyor. En son çaresizlikten bedenim pes ediyor dalıyorum da uykumda öksürmeye devam ediyorum. Sigara içmek istemiyorum artık ama yapamıyorum. En kötüsü de uyanması! Uyandığım zaman tüm bedenim halsiz oluyor, sanki hiç uyumamışım gibi. Ağzımda kötü bir tat, susuzluktan kurumuş olarak gözlerimi açıyorum. Gözlerim kanlanmış oluyor, her ne kadar öksürsem de başucuma elimi uzatım bir sigara yakıyorum. Şimdi bana kızıyorsun neden bunu kendime yapıyorum diye, hissedebiliyorum. Ne yapayım o rüyalardan sen de uyansan yakarsın bir tane!

Azizim, bak ben laftan anlamam bu satırları yazarken yine paketten yavaşça bir dal çekiyorum. Aklım tüm ısrarla bırakmamı emrediyor, elim bir an duraksıyor ama yapamıyorum. Yavaşça dudağıma götürüp, çakmağı çakıyorum. Derin bir nefes alıyorum, dumanı odada özgür bırakıyorum. Yayılışını izliyorum, önce hızlıca ileriye fırlatıyor kendini sonrasında gözden sakince kaybolup kokusunu etrafa yayıyor. Sigaradan çıkan dumansa titreyerek bir oraya bir buraya yükseliyor.

Ah o kül tablası, hiç canı yanmıyor mu, attığım o küller, söndürürken bastığım o ateş, hepsine mecburen katlanıyor. Bir dili olsa bana bayağı söver sanırım. En başında ona sorsalar kül tablası olmak istemezdi, o da güzel bir tabak, bardak olmak isterdi. Ama kendisi seçemiyor işte!

Ah az kalsın unutuyordum! Geçtiğimiz gün seninle oturduğumuz merdivende oturmuş sigaramı içiyordum. Yaşlıca bir amca geldi yanıma, gençsin içme şu zıkkımı dedi. Sonra oturdu yanıma, anlatmaya başladı. Zamanında o da çok içermiş, sonradan benim yakalandığım hastalığa yakalanmış. Halil abi, tanısan eminim sen de çok seversin, muhabbeti gerçekten çok hoştu. Hastalığını öğrendikten sonra geçirdiği süreçten bahsetti. Tabii ben üzülmesin diye ona kendimden söz etmedim. Çok zorlanmış, ama direnmiş.

Gömleğinin cebinde bir paket sigara vardı, e abi sen de içiyorsun hala dedim. Dediğine göre onu orada nefsi için tutuyormuş, açtı paketi gösterdi bir dal bile içmemiş. Her aklına düştüğünde elini pakete atarmış, sonra da derin bir öksürüp bunu tekrar yaşamak istemiyorum der vazgeçermiş. Çok zorlandığını söyledi, hayattan bir süre zevk alamamış. Arada kaçamak yapıp içermiş, ama bir sabah uyandığında nefessiz kalmış, öleceğini zannetmiş. O günden sonra da ağzına sürmemiş bir daha.

Sigarayı ben içmeye devam ediyordum, abi ben bıraksam bırakırım da içmeyi seviyorum dedim. O da en son bana dedi ki, ne halin varsa gör işte o lafı etme! Sonra kalktı gitti, ah be Halil abi, her ne kadar içmesen de ben senin konuşurken gelen hırıltından anladım ki hastalıktan kurtulamamışsın, sen de hala içmeyi çok istiyorsun, aslında hiç atlatamamışsın. Halil abiden sonra ben de umudumu usulca orada bırakıp oradan gittim.

Bir süredir sigara alamıyorum. Her gün gidiyorum bakkalın önüne, öylece kapıda kalakalıyorum. İçeri girmeye cesaret bulamıyorum. Belki de dakikalarca çaresizce bekliyorum. Bir o yana bir bu yana adımlar atıyorum fakat o kapıdan içeriye giremiyorum. Çok korkuyorum zira ne olacağını bilmiyorum. Son alacağım paket olmasından endişe duyuyorum. Çevremde insanlar garipserce bana göz atıyorlar. O kadar beklemenin sonunda da geri dönüp arkadaşımdan almasını istiyorum. Bu da benim için bir teselli oluyor işte.

Kıymetli paşam, bu mektubu en içten hislerimle yazıyorum. Bana ne dersen de bundan şüphe etmeye hakkın yok, bunu belirteyim. Bak mektubun arasına bana verdiğin sarı çiçeği iliştiriyorum. Attığımı mı zannediyorsun ha! En sevdiğim kitabın arasına kuruması için yerleştirmiş idim. Kurumuş şimdi, kokusu kalmamış belki de ama hala muhteşem görünüyor. Ayrıca, ciğerlerim her ne kadar beni şuan terk etmeye hazırlansalar da, biliyorum ki beni bunca süre de yaşattılar. Onları beni öldürüyorlar diye asla suçlayamam, benim de buna hakkım yok.

Sigarayı bırakmayı denedim, hatta çok istedim. Ama hayattan zevk alamıyorum! Ne yediğim yemekten ne de içtiğim içeceklerden. Eğer sigara içmezsem bana hiçbir anlamı olmayacak gibi geliyor. En son ne zaman keyifle yemek yediğimi anımsamıyorum. Film izlemeyi, dizi seyretmeyi bıraktım. Benim için sigarasız anlamı yok bunların. Kitap okumakta zorlandım, beni düşüncelere daldıracak bir nefes almadıktan sonra ne manası var!

Uzunca bir yürüyüşten sonra dinleneceğim ağacın gölgesinde derin soluk almaya hasret kaldım. Göğsümde derin bir acı var, sanırım hiçbir zaman kurtulamayacağım. Sanki biri bıçağı yavaşça saplıyor da içerisinde çeviriyor gibi. Bıçağın soğukluğunu hissediyorum, derin bir soluk almaya çalışıyorum, rahatlayacağını düşünerek, lakin nefesim yarıda kesiliyor, bıçak da orada öylece kalıyor.

Rahatça nefes alıp vermeyi özledim. Sigara içmekten çok yoruldum azizim, artık nefes alamıyorum. Derin huzurlu bir uykuya muhtacım, öksürmekten boğazlarım aşındı. Tek dileğim huzurlu bir uyku ve kabusların olmadığı mutlu rüyalar. Hissediyorum ellerim sararmış, vücudum solmuş, ruhum çekilmiş. Ne yanımdakiler zevk alıyor benden ne de ben hayattan zevk alıyorum!

Hatırlar mısın kıymetli paşam ilk karşılaşmamızı? İkimizin de farklı dertleri vardı, fakat ikimiz de hemen hallettik. Güneş o günlerde daha bir güzeldi. Ben ne ile karşılaştığımı fark etmemişim. Aklım pek yerinde değildi de kendime geldim! O günkü gibi tekrardan o kapıdan içeri girebilseydik keşke, belki ayrı ayrı ama aynı yerde buluşacağımız! Kapının önünde dalların arasından gökkuşağının renklerini gördüm ben nasıl vazgeçeceğim? Bu meret tüketti beni, kapıyı kapatmam, kurtulmam, rahat bir nefes almam lazım.

Biliyorum çok az bir zamanım var, daha gerçekleştiremediğim düşlerim var. Biliyor musun en çok beni ne üzüyor? Yapmadıklarım, yapamadıklarım azizim. Ne güzel planlarım vardı, hepsi dipsiz bir kuyuya düştüler. Dinleyemediğimiz çok şarkı var. “Farkında mısın? Ne çok şeyi yapamamışız…”* şiirinin dizelerinde boğuluyorum. Artık ne gücüm ne umudum ne cesaretim ne de fırsatım var!

Bedenim benimle alay ediyor, iki adım atsam bolca dinlenmem gerekiyor. Korkuyorum paşam, hem de çok korkuyorum. Hayatımın bundan sonrasından, ya çok daha berbat olursa? Ya bir gün vücudum pes ederse, artık tek başıma yürüyemezsem. Nefes alamamaktan korkuyorum, bu kalan hayatı yaşayamamaktan. Dayanamayıp kendime zarar vermekten korkuyorum. Sonrasından korkuyorum, ne olacak bilmiyorum. Acı mı çekeceğim yoksa ebedi mi rahatlayacağım? En çok da unutulmaktan korkuyorum paşam, ismimin hatırlanmamasından, yok olup gitmekten…

Umut etmek istiyorum, bir ihtimal de olsa kurtulabilirim bu hastalıktan. Lakin buna tutunmaya hiç gücüm yok paşam. Bundan sonra ihtimallere tutunamam. Sigara zehrini salmış bir kere, bıraksam ne olacak bırakmasam ne olacak. Kan kustum bir kere, gözlerimle gördüm bunu, ben kendimi cezalandırdım, sen de beni kendinle cezalandırdın azizim. Bak yine yaktım bir tane! Ellerimin titriyor, dudaklarım kurumuş, bense öksürerek dumanı üflüyorum. Hiçbir tat alamıyorum, sadece düşüncelerde boğuluyorum.

Pek değerli paşam, “Bir yangın başlattım ben; bıktığımdan artık…”** diye başlayan dizelerde dediği gibi ölümsüzlük bu mudur? Ben artık vazgeçtim paşam, pes ediyorum. Satırların başlarında da dediğim gibi, veda ediyorum, sana, hayata ve umuda. Ben sigara içmeyi çok sevdim azizim, her ne kadar sonunda ne olacağımı bilsem de teslim olmuştum. Söz veriyorum bırakmayı tekrardan deneyeceğim fakat buna hiçbir inancım olmadığını da bilesin. Dediğim gibi, pes ediyorum, çok yoruldum. Korkularım, endişelerimle baş başa kalacağım, huzurlu uyumayı deneyeceğim. Ve biliyorum ki zamanım tükenecek, bir gün gözlerimi tekrardan güneşe doğru açamayacağım. Anladım ki sigara mı yakıp, yağan yağmurun ardından eşsiz gökkuşağını tekrardan izleyemeyeceğim.

Yine beni öksürük krizi tuttu, mektuba kısa bir aradan sonra devam ediyorum, koşarak kendimi tuvalete attım. Gözlerim kızardı ve yaşardı. Aynada uzunca yanılsamama baktım. Bu ben değilim paşam, tükenmişim, bezmişim. Gülümsemeyi unutmuşum, ben etrafıma sevinç saçardım, yetmez mi bu işkence!

Son sigaramı söndürürken, kelimelerin içinde kaybolduğum bu mektubu da artık sonlandırmam gerektiğinin farkına varıyorum. Veda etmek zor oluyormuş paşam, en sonunda “elveda” demek zorunda olduğunu bildiğinden dolayı her şeyi yazmak istiyorsun, içinde hiçbir şey kalsın istemiyorsun!

Küllüğe izmariti sertçe bastım. Derin bir öksürük krizinden sonra son sözcüklerimi yazıyorum. İnceden kan tükürdüm yapraklara, soluklanmada zorlanıyorum, öksürük yakamı bırakmıyor. Gözlerimin kızardığını hissediyorum. Göğsüme acı oturdu, elimi bastırıyorum üstüne, belki geçer diye umut ederek. Kendime söz veriyorum, artık sigarayı bırakıyorum. Nefes alamıyorum!

Kıymetli Paşam, bana yaşattığın tüm hatıralar için sana ne kadar teşekkür etsem az ve yetersiz olsa da binlerce kez teşekkür ederim. “Şu bozuk saat çalışsa...”*** Lakin sanırım benim için saatin çalışma vakti gelmiş. Kalemi elimden hiç bırakmadan günlerce bu mektubu yazmak istesem de sonunda noktayı koymak zorunda olduğumu kendime hatırlatıyorum. Kendine çok iyi bak ve daha önce de dediğim gibi beni her daim gülerken hatırla.

Mutluluklar seninle olsun değerli paşam, elveda.

 

* Ümit Ünal, Bir Veda Mektubu

** Sylvia Plath, Burning the Letters

*** Turgut Uyar, Herkes Seni Sen Zanneder

 

http://www.donattan.com

 
Toplam blog
: 16
: 73
Kayıt tarihi
: 08.05.19
 
 

Merhabalar ben Donat, öncelikle hoş geldiniz. Belirteyim, burada sizlere hiçbir şey vaat etmiyoru..