Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ekim '14

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Veda videosu...

Veda videosu...
 

Kaynak: İnternet


Çoğu kişi gibi benim de günüme Mehmet Pişkin'in videosu damga vurdu!

Öyle bir zamana denk geldi ki Cem Garipoğlu'nun intiharına inanmayanlar Mehmet Pişkin'in intiharına saygı duydular...

Bu denk geliş, bence, turnusol kağıdı görevi görüyor; samimiyet ile yapaylık kolayca ayırt edilebiliyor! 

******

Mehmet'i izlerken karşımda gördüğüm adama hayran olduğumu söylemeliyim; aslında Türkiye'nin Mehmet gibilere çok fazla ihtiyacı olduğunu da...

Hoyrat ortamda naifliğin beş para etmediğinin, parayı bırakın saygı bile duyulmadığının; hatta daha da fazlası ülkede böyle bir umut olmadığının da ayırdına varılması belli bir bölümümüzün ortak duyguları, endişeleri...

Umutsuzluğumuzu hissederek yaşamanın bize acı verdiğinin farkında değiliz çoğu kere; farkında olsak da tutunacak bir şeyler arayıp buluyoruz.

Aile ve çocuklar bu konudaki en önemli özneler!

******

Kendi yaşamına son verene saygı duymak müslümanlıkta yok, başka dinlerde var mıdır, bilmiyorum, ancak 13 yaşındaki kıza tecavüz etti diye bir adam, o kızı öldürüp de intihar süsü vererek namuslarını temizlediğine inanan dindar baba, abilerin saygıyı hak gördüklerine tanık olduğum ülkede Mehmet'e saygı duymayayım da ne yapayım?

Adam "Adam" gibi yaşamış, adam gibi veda etmiş... Ulaştığı yerde huzur bulsun...

Ötanazi gibi...

Mesela, başa geldiğinde ne yaparım bilmiyorum, ama hep aklımdan geçen şeydir: Tedavisi imkansız bir hastalığım olsa, ben ve etrafımdakiler bundan dolayı acı çekersek ötanazi ya da intiharı yeğlerim. (Umarım böyle bir seçimle yüzleşmem!)

Yazarken de okurken de çok soğuk geliyor, biliyorum, ancak insanın çaresiz kalma durumunu da gayet iyi biliyorum!

Oğlum, takıntı hastalığı tedavisi görüyor yıllardır, ergenlikle çakıştığından mıdır, yoksa ataklar hep öyle zorlu mudur, tam bilemiyorum, ancak damara rast gelmediği için şanslı olduğumuz kesiler, kilosunu taşımadığı için kopan boynuna dolanmış ipler... Fazladan içilen ilaçlar...

"Şov amaçlıydı" diyerek gülen yüzüne fena halde inanma isteğiyle "Şu an mı şov yapıyor acaba" korkusunun mutluluk ve kızgınlıkla karışması... Sevinmeyle endişenin kol kola gezmesinin ne demek olduğunu; ağızdan çıkan bir kelimenin, bir bakışın nelere sebep olabileceğini, maalesef, fazlaca öğrendim...

(Bu konuda garip bir fikir geldi geçenlerde aklıma: Kendimi bildim bileli insan psikolojisi en ilgimi çeken şeydi. Yaşayacaklarıma bir çeşit hazır olmak gibi miydi, yoksa hazır olduğum için "Sen halledersin" tarzında bir yönlendirme miydi?)

******

Cem'in intihat ettiğine hala inanamıyorum; bunun altında yatan nedenler belli: Saklanıldı, sonra ortaya çıktı, paranın en çok anahtar görevi gördüğü dönemlerde şahsına özel şeyler yapıldı.

Tabii, Cem bir hedef değil, bir araç!

Kanun gibi ortaya konan birer cümlelik yasaların lastik gibi istenilen yere doğru uzatılması ya da alenen kısaltılması, kanunların istenildiğinde uygulanmayıp, istenildiğinde uygulandığının farkında olmanın; efendime söyleyeyim, en basit protesto gösterilerinin dahi "terörizm" olarak algılanmasına karşı her türlü kaçakçılığın neredeyse mübah sayılması gibi verilecek örnekler fazlasıyla bolken bunu ifade etmenin cezai hükümlerinin olup, en basit haliyle IŞID'e terörist diyemeyenlerin medyada iktidar karşıtı düşünceni paylaştın diye seni yaka-paça içeri atmaları, hükümete darbe girişiminda olan kişi diye kayıtlara geçirip zindanlara atmaları son çıkan yasalara göre çok kolaydır!

Ağaç için yürüyüş yapanlara karşı tomaların sürüldüğü, molotof atanlara neredeyse saygı duruşunun yapıldığı bir ülke burası... Haa, bu arada, su havzaları tükeniyor ya, tükenir vallaha!... O kadar toma o kadar gereksiz yere su attı ki... Misal, Gezi Parkı olayları...

Hoş, sıkıntısını kim çeker?

Yine vatandaş...

Cumhurbaşkanın AK villası mıydı, sarayı mıydı, hah, şehriydi desek daha doğru olur metre kare hesabıyla, oranın suyunu kesecek halleri yok heralde!

Keza, diğerlerin de...

******

Hazır konu açılmışken şunu da söylemeliyim: Hani en fazla reklam yapılanlardan biri ya "Sağlıkta reform"!

Ruhsal hastalıklarda psikiyatr ve psikoloğun birlikte çalışması, hastayla ilgili verileri birbirlerine aktarmalarıdır esas tedavi; peki böyle bir çalışma var mıdır? 

Vardır ama çok özel kliniklerde... Paranız kadar tedavi alırsınız!

Sosyal güvenceniz size bunu asla sağlamaz!

Sosyal güvence aslında raporlu hastaları bile yollara düşürüp, bir doz ilaç için tekrar ve tekrar hekime ulaşmayı öngörüyor artık!

Nedeni suistimalmiş!

Kare kod sistemi ne için getirilmişti ki?

Sistemler değişti, yazılımlar, milyonlarca para harcandı kare kod sistemine geçiş için...

Bu sistem mi çalışmıyor?

Çalışmıyorsa bileti vatandaşa kesmenin anlamı yok! Sistemi kurandan sorarsınız hesabınızı, yeniden düzenlemesini istersiniz, bu kadar basit!

Yok, yanlış yapmadık, ihaleyi verdiğimiz şirket gayet iyi iş çıkarttı diyorsanız o zaman neyin nesidir bu suistimal meselesi?

Hani Cem'in intiharına inanmıyorum dedim ya, aynı his ile bu suistimal meselesine de inanmıyorum!

(Suistimal konusu aslında çok su kaldırır ki; "Cumhuriyet" suistimal ediliyor gözlerimizin önünde; din keza..)

Raporlu hasta her parti ilaç için hekime gidecek! İlacın niteliğine göre aile hekimine, olmadı hastaneye... Her gidişinde vizite ücreti ödeyecek! (Yola çıkacak, yola kendisi çıkamayacaksa araç ayarlanacak falan, bunlar hükümetin konu alanı içinde değil... Bunlar insanın insanı anlama konusu dahilindedir ki ne çok parası olan ne de etrafı korumalarla kuşatılmış olanlar anlar!)

Hükümet için raporlu bile olsa hastanın her bir parti ilaç için vizite ücreti ödemesi önemlidir!

Paranoyaklık mı? Valla değil!...

Ama, normal vatandaş sırf bu düşüncelerinden dolayı "Paranoyak" etiketiyle işaretleniyorsa Cem de kaçırılmıştır, Mehmet de alnının akıyla elveda demiştir!

Gözümüzün gördüğü kutular abrakadavra yöntemiyle yok olup, kulağımızla duyduğumuz tapeler "montaj" olup çıkıyorsa... Hiç bir savcı da "Yok artık!" deme cesaretinde bulunup da üstüne gidemiyorsa...

Ya da üstüne gitme cesaretini bulsa da sistem engel oluyorsa...

Yaşarken ölmek diye bir deyim vardır; istediğin gibi yaşayamıyorsan yaşar gibi yapıyorsundur ki sanırım bir çoğumuza hiç de yabancı değil!

İntihar çözüm değil! Bu bir gerçek!... Göz göre göre ölmeyi tercih etmek de bir yaşam değil; bunun da ayırdında olmak gerek!

Sunulan GDO'lu ürünlerle beslenirken ses çıkartmamak, terör karşısında sus-pus olmak, efendime söyleyeyim, planlanan savaşa karşı çıkamamak....

İntihar etmeyip de ölmeyi tercih etmektir!

(Mehmet Pişkin; mutlu ol gittiğin yerde... )

Yaşarken ısrarla mutsuz olmanın bir erdem olduğunu sanıp da, mutsuzluğunu etrafına bulaştıranlara bir ışık yakmış ol; ya yaşa ve mutlu olup mutlu et ya da terk et!

İlle de yaşamı değil, ortamını terk et! Becerebiliyorsan...

Yoksa sarmaşık gibi sarılıp da beslendiğin kişi ya da vatanın içine etmenin bir anlamı yok!

 

Mail: gulgun_2006@hotmail.com

https://twitter.com/Gulgunkaraoglu

 

 

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..