Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Aralık '11

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Veda

Veda
 

Uzun zamandır içimde kopan fırtınalara rağmen bir sessizliktir çöktü üstüme. Konuşamıyorum, yazamıyorum, söyleyemiyorum içimdekileri. Sanki kelimelerim terk etti beni. Sanki duygularım yandı, yandı, yandı da sönüverdi; kor oldu, kül oldu, savruldu uzak kuytulara. Çözülemiyor dilim. Bi şey var takılı kalmış gibi boğazımda. Elimde sigaramla, gözlerim dalıp giderken uzaklara, yakalıyorum kendimi. Zihnimde beliren fotoğrafları silmeye çalışıyorum.

Upuzun yollar katetmiş ve nihayet evine dönmüş seyyahlar gibi hissediyorum kendimi. Huzur limanına demir atmış bi savaş gemisi misali ya da.. Savaşmaktan bitap düşmüş yorgun ruhunun bitmiş sözcükleri. Sessizce, gözleriyle veda etmiş yaşadığı tüm anılara. İlk ve son defa.

Hayatımın bugüne dek süren son 3 yılında yaşadığım med-cezirlerin sonuncusu dündü.. Bağımlı, hastalıklı esaretten kurtulmamın ilk günü. Şoklama etkisi mi yoksa yılgınlığın vermiş olduğu umarsızlık mı bilmiyorum ama; hiçbir şey hissedemiyorum. Demek ki her bekleyişin bi sonu varmış. Her savaşın, her umudun, her aşkın, her şeyin ama her şeyin bi son'u varmış. Belki de buna inanamıyor olmak beni bu derece hissizleştirmiştir. Kendime ve kararlı terk edişime inanamıyor olmak.. Sabahlara kadar geçen uykusuz gecelerim, ona dair yazdığım her satır, gidişine her yıkıldığımda dönüşünü umutla beklediğim, düşünmekten başıma bazen ağrılar giren o adamdan, ilk kez, özgürleştirdim kendimi..

Konuşamadığımız onlarca şey vardı aslında o akşam. Hoş konuşsak ne değişecekti, konuşmasak ne.. İçimde yanına gidene kadar kurguladığım cümlelerim uçup gitmişti işte! Sadece bakışlarımdaki acıyı ve hüznü hissedebiliyordum. Gözlerine her baktığımda bana bakan o yumuşak ifadeleri unutmam mümkün değil. Başladığım her cümleyi karşılıksız ve yorumsuz bırakması alıştığım bi durumdu; fakat o akşam başkaydı. Bana: ''ben seni bırakamıyorum, sen bırak beni'' derken bile yüzünde öyle solgun, umutsuz ama aynı zamanda sanki bir çocuğun annesinin varlığına duyduğu ihtiyaca benzer bir ifade vardı ki.. İnfaz süresinin başlamasını biraz daha uzun tutmaya çalışan bir mahkum gibi bana teklifler yağdırmasına içim burkularak ve ne diyeceğimi bilemez bi halde cevap vermeye çalışmak, yaşadığım en zor anlarından biriydi hayatımın. ''Acıkmışsındır yemek yiyelim. Ya da sinemaya gidelim. İçelim. Veya kahve mi içsek ?????'' Ardı ardına gelen her soru cümlesi kaskatı kesilmiş ruhumun duvarlarına çarpa çarpa döndü. ''Sadece'' dedim içimden ''sadece son bir yemek yiyebiliriz.'' Yarım saat süren bi sessizlik, arada birtakım sevimlilik göstergeleri ve şımarıklıklar.. ''Gitme'' dercesine bakıyordu yüzüme. ''Neden mutlu olmaya çalışmıyorsun? Kendini çamurun dibine kadar batırmak için neden elinden gelen her şeyi yapıyorsun? Yazık değil mi sana?'' dedim. Tuttu elimden, hüzün saklı yeşil gözleriyle baktı bana ve öptü elimi. ''Ben'' dedi, '' istediğin adam ben değilim.'' Yemek sonu benim de son cümlem: '' Bitti. Sonsuza dek çıkıyorum hayatından. Ben yok’um artık.'

...... Sessizlik....

Her yemek sonrası yaptığımız gibi kahve içme teklifi yinelendi kulaklarımda, ben zihnimin anı dehlizlerinde yüzerken. Bu sefer olmazdı, olsa da değişmezdi bi şeyler zaten. Süreyi uzatmaktan başka hiçbir işe yaramazdı. Beraberce yürüdük, düşüncelerimin fısıltısı arasından son bi çırpınış daha yankılandı kulaklarımda: ''Hadi bi kahve içelim!'' Eğer kabul edersem çıkmak üzere olduğum girdaba dönecektim ve her şey bozuk bi plak gibi başa saracaktı. Aynı acıları ve özlemleri yaşamaya gerçekten takatim kalmadı. Kabul etmedim. Beni son kez metro istasyonuna bıraktı, yüzüme baktı, gözlerime ve dedi ki: ''Mutluluğa ilk adımını attın.'' Düşündüm bi an, tek bi an'ım var mıydı sensiz mutlu geçen bu güne dek. Gülümsedim ve ekledim: ''Sen de bağımsız, duyarsız, umarsız ve yalnız bi hayata ilk adımını attın.'' Senin mutlu olmanı kendi mutluluğumdan daha çok istiyorum.'' dedi. Teşekkür ettim. ''Sen de'' dedim,'' Bi gün çok mutlu olursun umarım.'' Sarıldı bana, sarıldım ona, son kez. Bitti.

Hayatımın son 3 yılına ''hoşçakal'' dediğimde, deli gibi yağan yağmurdu tek şahidim. Söndü kelimelerim, sustu çığlıklarım, parçalandı, tuzla buz oldu içimde bi şeyler. Bir nehir kıyısında, kocaman, yaşlı bir ağacın yanı başında sessizliğin hüküm sürdüğü ruhuma karışmıyorum artık. Şimdi dinlenme zamanı.


 

 
Toplam blog
: 31
: 636
Kayıt tarihi
: 14.11.11
 
 

Puslu, gri, kışın dondurucu ayazıyla ve her daim diplomatik yüzüyle ünlü sevgili başkentte 1986 y..