Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Eylül '11

 
Kategori
Blog
 

Vedalara içten saygımla…

Vedalara içten saygımla…
 

Evet, maalesef gittiler! Kişilikleri de kalemleri gibi güçlü, gönülleri fersah fersah derin, duyarlılıkları kristalize ve saç telleri kadar ince, paylaşımları ise çok (z)engindi… Bazıları da “yaz(ı) bitti” diyerek tertemiz ve doğal koyların o ana kucağı gibi şefkatli doğasına sığındılar, teknelerini açıkta ve boş bırakarak… Uzunca bir dönem onca özendikleri teknelerini...

Enfes bir görsel ve ona eşlik eden nefis bir sözsüz ezgi ile donanmış, burada paylaşılanları, yaşananları, tüm o olup bitenleri -kendi sınırları içindeki- görkemiyle yansıtan birer Vangelis-Anthem klibini arkalarında bırakarak gittiler ya da teknelerini açıkta ve boş… (*)

Haklı serzenişlerini bile, altın sırma işlemeli, ipeksi örtüler altında, güzel ve naif sözlere tercüme eden, iyi niyetli ve iyi halli birer çevirmendiler. Haftalar boyu süren güçlü rüzgârlarla o ipeksi örtüler uçtu ve o serzenişimsi isyanlar da savunmasız, çırılçıplak çıktı ortaya…

Masmavi ve (z)engin bir yaz(ı) denizinde, gündüzleri gür salvolar atan, geceleriyse pırıltılı ışıklar saçan birer hayal gemisi gibiydiler… Dijital kumandalı, yeni formatlı tatbikatların o zorlu, son manevralarında dümeni biraz telâşla ve âni kırarak yan yattılar ve ihtişamla engin maviliklerin diplerine daldılar! Yanlarında, bu diyar için artık hepsi şehit olan idealleri ve sözcükleri kaldı. Onları her aradıklarında, kendi şehitliklerine ancak -burada kalan- birkaç dostlarıyla birlikte dalabilecekler.

Dışı çikolatalı sos ile kaplı, kabuğu kırılmamış sert birer cevizdiler. Son çöl sıcaklarında görselliğin, inceden inceye yakan vefasızlık ve değer bilmezliklerin kor alevinde sosları eridi. Kendilerini artık yalnızca kendileri kırabilirler, başkaları değil!

Ortalık daha çok yeni yetme bayram çocukları için görseller, balonlar, krapon, kedi merdivenleri vb. ile süslenirken onlar ellerindekinden de olarak bir yetimhene yoksunluğuna itildiklerini hissettiler belki de... Artık neyin bayramıysa?

Aslında burada; dayanışma, sevgi, saygı, özgürlük, barış, kültür, sanat, derin paylaşımlar ve huzur dolu, bahar ve yaz iklimlerinin hüküm sürdüğü bir iç denize doğru, uzun ve zevkli bir yolculuğa niyetlenmiştiler… Ama bavulları, o onurlu geçmişlerinin ideallerinden kalma, oldukça kalın kış giysileriyle doluydu. Boğazlı kazaklar, kadife ve botlar. Belki birkaçında da kapşon ucu tüylü açık-yeşil parkalar... Hem o bavullar bu diyarlara ağır geldi, hem de içlerinde saklı olan, acımasızca kurşuna dizilip törensizce gömülen ve artık iyice hor görülen bir ruhun varlığına atfen, ter içinde ve sırılsıklam kaldılar, yoruldular…

Menzilini yitirmeksizin, yanlış anlaşılan kişiliklerini, yorulan zihinlerini ve bedenlerini biraz dinlendirmek, kendilerini daha da geliştirmek isteyen ani bir fırtınaya yakalandılar belki de içlerinde(n). Son dem de ince, sivri ve bıçaksı kalem uçlarıyla, matkap işlevli tuşlarla buradaki varlıklarını kanatan bir ortamdan hızla kopmak istercesine… Merkezkaç kuvvetiyle daha da hızlanarak... Haklıydılar da. Oldukça kan kaybettiler! Sevenleri de öyle…

Ve son veda yazılarında, “...Aslında zordur uzunca yaşanılan bir yere, bir işe, uğraşa ya da bir sevgiliye, yakın bir dosta, hele de eski kendine veda etmek. Süre uzadıkça bu durum daha da zorlaşır..." diyerek, A.İlhan'ın o muhteşem deyişiyle nasıl "...ayrılıklar da sevdaya dahil…”ise vedaların da yaşama işte öylesine dahil  oluşuna selamla, birer nazik teşekkürle ayrıldılar…

Kişilikleri de kalemleri gibi güçlü, gönülleri fersah fersah derin, duyarlılıkları kristalize ve saç telleri kadar ince, paylaşımları ise çok (z)engindi. Ama sanırım ki artık kendilerini bu -uzun süre emek verdikleri- ortama fazlaca ait hissetmediler…

Yoksa onlara bu hissi veren, küreselleşen dünyanın tüm mekânlarında az ya da çok hüküm süren,  bin bir hengâmeli dijital platformlar üzerinde de, insanın paylaşan ve dayanışan özüne aykırı; vefasız, sert, acımasız, çıkarcı ve ölümüne ticari o yeni yaşam iklimi miydi?

Ama yine de onlar ayrılırken -ya da derin koylara sığınırken- sordukları soru hâlâ askıda “Değişen sadece format mıydı acaba?”

Yeni ve insancıl iklimlerin burada da yeniden hâkim olacağı yakın yarınlara kadar hoşça kalın veda eden dostlarım, hoşça kalın...

Ve kalanlar; ne olur, zamanla, empati, soğukkanlılık ve içtenlikle o insancıl iklimi burada yeniden yaratalım!

Yoksa ince duyarlılıkların peşrevinde muallak halleri sorguladığım(ız) bu uzun soluklu yolculukda, kalın gerçeklerin fay hattında sürekli salınan metalik ve dijital depremlerle kimbilir daha neler yitireceğiz neler?

Ama yine de belki yeni kazanımlarla dengelenir umuduyla bekleyelim derim ben daha...

(*) http://www.youtube.com/watch?v=B5T9LLtpJHg&feature=related 


İ.Ersin KABOĞLU,
18 / Eylül / 2011, Ankara 

 
Toplam blog
: 366
: 2333
Kayıt tarihi
: 05.10.07
 
 

Samsun/Ladik doğumluyum. Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım babamın görevi gereği ülkemizin Orta ..