Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Mart '09

 
Kategori
Öykü
 

Vefalı bir aşk / Yaşamdan notlar

Vefalı bir aşk / Yaşamdan notlar
 

...


Taşkın, İstanbul’un kenar mahallerin de yaşayan, Karadenizli yoksul bir ailenin idealist çocuğu. Zeki, çevresine duyarlı, dünya da neler olup bittiği üzerine düşünen genç bir yürek.

Didem, İstanbul’un zengin mahallesin de yaşayan, Konyalı zengin bir ailenin kızı. Ama Didem de, Taşkın gibi zeki çevresine duyarlı, dünya da neler olup bittiği üzerine düşünen genç bir yürek.

İkisini buluşturan ortak özellikleri bu idealist yanları oluyor. Yıl 1988 birbirinden habersiz iki genç, İÜ Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi’nde okumaya başlıyorlar.

Taşkın’la Didem’in ortak noktaları da zekaları, sorumluluk duyguları, dünya görüşleri. Bir gün iki genç ortak arkadaşları vasıtasıyla tanışıyorlar ve belki de bir çok insanın yaşayamayacağı ilk görüşte aşk denilen duyguyu yaşıyorlar. Görüşmeye devam ediyorlar, aşklarından daha çok ideallerinden, ne yapmak istediklerinden konuşuyorlar. Çünkü ikisinin de hayalleri var. Okulu bitirecek, öğretmen olacaklar ve memleketin dört bir yanında bekleyen gençlere aydınlığın ışığını taşıyacaklar ve gençlere hayallerindeki ideal toplumu anlatacaklar.

Okul bitince iki genç evlenmeye karar verirler. Didem, ailesinin özellikle babasının tüm karşı çıkmalarına rağmen Taşkın ile evlenir.

Sivas da tek odalı bir evde başlıyorlar ortak hayatlarına, koşulları hiç de Didem’in alıştığı gibi değildir. Üstelik ailesiyle de görüşemiyor. Çünkü babası çok kızgındır Didem’e. Ama o sevdiği adamla birlikte ortak ideallerine doğru büyük bir mutlulukla yola çıkmıştır

İki genç Sivas da öğretmenliğe başlarlar. Fakat aydınlık fikirleri yüzünden, Anadolu’yu kent kent, kasaba kasaba, köy köy dolaşmaya başlarlar. Hiçbir yerde 1 yıldan uzun kalamazlar. Yöneticiler onları sevmese de öğrencileri bu genç aydın öğretmenlerinin çok severler. Çantaları sürgüne hep hazırdır, hiç üşenmeden yollara düşerler, yüzlerinde gülümse ve yüreklerinde yaşamın aydınlık ateşi hiç sönmez. Hayatta hep pozitif bakarlar.

Didem ve Taşkın gittikleri her yerdeki gençlerin ablası, abisi gibidirler. Gece saat kaç olursa olsun sıkıntısı olan gençler Taşkın ve Didem ile dertleşmeye gelirler. Herkese, her saat kapıları da yürekleri de açıktır. Bazı geceler gençlerle sabaha kadar oturur konuşur, sıkıntılarını dinler yardımcı olurlardı. Tek yapmak istedikleri amaçsız başıboş ortalarda dolaşan gençlere bir yön çizmek, gerekirse onlarla ortak bir hayatı paylaşmaktı. Gençler için projeler ürettiler.

Sürgünün İstanbul durağında bir kızları oldu. Sanki dünyalar onların olmuştu. Nüfus memurunun bütün itirazlarına rağmen kızlarının adını Devrim koydular.

O yıllar da, Taşkın’a uzun tetkiklerden sonra bağırsak kanseri teşhisi konur. Didem zorlu sorumlukları sırtlamaktan kaçınmaz. Didem iş, ev ve hastane arasında yıllarca umutla, sabırla ve sevgiyle mekik dokur. Aşklarının sınandığı bu sınavlardan Didem her şeye göğüs gererek başarıyla çıkar. Didem’in ailesi, Taşkın’nın hastalığını öğrenince dargınlıkları bir kenara bırakıp kızlarına yardım elini uzatmışlar.

Didem ile hüzülü bir İstanbul akşamın da Cerehpaşa’nın bahçesin de karşılaştım. O yıllar da üniversiteye daha yeni başlamıştım ve anneme rahim kanseri teşhisi konmuştu. Benim için hastane, okul, iş ve ev arasında bir koşturmaca başlamıştı. Annem hastanenin kadın bölümün de yatıyordu ve ben erkek olduğum için yanında yatamıyordum. Akşam olunca hastanenin bahçesinde bir bank da geceyi geçiriyordum. Didem’in eşi de erkeler bölümünde yatıyordu. O da kadın olduğu için benim gibi ve daha birçok hasta yakını gibi geceyi hastanenin bahçesinde bir bank da geçiriyordu. Uzun ve sayısız geceyi Didem ile birlikte bir bankı paylaşarak geçirdim. Öyküsünü dinledikçe, o vefalı aşkı gördükçe hayata dair umutlarım artı ve kendimi hayatın karşısında daha güçlü hissettim.

Didem bütün yaşadıklarını anlatırken, o büyük gözlerine bakıyordum, ne hüznün nede pişmanlığın hiçbir izi yoktu. Sevdiği adama aşkına, vefa ile sahip çıkan bu kadını dinlerken, derinden etkilendiğimi hissettim. Aklıma yabancı filmlerdeki evlenme sahnesi geldi, Peder çiftleri evlendirirken şöyle bir yemin ettiriyordu; “hastalık da sağlık da, varlık da yoksulluk da, ölüm sizi ayırana kadar bu kadını/erkeği eş olarak kabul ediyor musun?”

Not defterime yazdığım bu yazının altına aşağıdaki türküyü de eklemişim. Nedense yazdığım her yazı bana bir şiiri veya türküyü hatırlatıyor. Ben de o şiiri veya türkü hemen yazının sonuna veya başına ekliyorum.

Şimdi bu vefalı aşk öyküsünü tekrar okuyunca, aşka ve yaşama dair düşlerim canlandı ve umutlarım tazelendi. Vay be demek böyle vefalı kadınlar da var…

Cerrahpaşa (Herkesin Bir Derdi Var)

Ah gurbet zalim gurbet
Ağlatırsın adamı
Gözümde yaş kalmadı
Bıraksana yakamı

Vay seni Cerrahpaşa içmem suyundan içmem
Bir dahaki seneye yolcu da gelip geçmem

Yaş akar gözüm sızlar ne kalır gerisine
Yaş akar gözüm sızlar ne kalır gerisi
Herkesin bir derdi var durur içerisinde

İnandık doktorlara
Öyle böyle dediler
Ayrılık defterini elimize verdiler

Doktorlar da ne bilir ciğerin acısını
Cerrahpaşa'ya koydum canımın yarısını

Yaş akar gözüm sızlar ne kalır gerisine
Yaş akar gözüm sızlar ne kalır gerisi
Herkesin bir derdi var durur içerisinde

Vay seni Cerrahpaşa içmem suyundan içmem
Bir dahaki seneye yolcu da gelip geçmem

……Volkan Konak….

 
Toplam blog
: 137
: 1141
Kayıt tarihi
: 14.12.07
 
 

Aklımda sevdiğim şairlerden mısralarla yürüyorum. Yürümeyi unutmuş ve yeniden öğrenen bir çocuk gibi..