Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Aralık '11

 
Kategori
Şiir
 

Venedik’te bir hikâye

Venedik’te bir hikâye
 

Bizim Arnavut’un yerinde içtim,

Yine içtim, inadına içtim

Rinaldo Köprüsü’nün başında gondolcuya

Çek dedim başka bir köprüye.

İki elim de doluydu;

Bir kırmızı, bir beyaz Toscana…

Gondolcu sinyor, sinyor diye bağırdı;

Anlamadım ki neden korktu bu adam?

Ne olacak Venedikli işte;

Büyük büyük büyük… dedesi

Andorya Dorya’nın yaveriydi besbelli!

 

Hangi köprüye dedi gondolcu

Sen dedim bütün köprülerin altından geç

Geçti, geçti; in cin kalmadı ortalıkta

 

Dün, bir köprünün üstünde uyumuştum

Sonunda buldum, indir beni dedim

 

İki elim dolu, ineceğim ya…

Gondolcu gene başladı bağırmaya

Sinyor, sinyor; elinin körü dedim çıktım

Bir ohh çekti; gene anlamadım; neden?

 

Oturdum köprümün sol bacağının üstüne

Bizim Meclis Başkanımız çıkıp televizyonlara

Bu oturuş, bu tavır “siyasidir” demesin,

Söylemesi benden; yoksa kendi bilir!

Hele, Meclis’in saygınlığı falan hiç demesin;

Sonra ona derim ki; o senin işin

Benim işim eleştirmek ve davul zurna

Sivrisinek misali derim olur biter.

 

Gökyüzünde dolunay garip garip bana bakıyordu

Ben de onun şerefine içiyorum şişemden

Benimki görse çıldırırdı kıskaçlıktan

Yaratılmış kadınların en güzeli Mars!

 

Kulaklarımı diktim;

Ayak sesleri yaklaşıyordu

Belli, iki kadın olmalıydı

Geldiler, önümde durdular; güleç, sevecen

Biri sıradan bir kadındı; diğeri

Alımlı çalımlı, incecik ipek giysiler içinde bir Japon’du,

Etekleri dizinden beş karış yukarılardaydı;

Aklını bilmem, kaç karış havalardaydı

Gözleri, kaşları, anlı, elmacık kemikleri

Saçları, dudakları; tüm yüzü

Ünlü bir ressamın tablosu gibiydi;

Kim yaptı seni böyle dedim

Karparillo Köprüsü’nün başında

Sinyorina Violetta Borgia dedi

 

Ve ben, buyurun sinyorinalar dedim

Kibarca bir reverans yaparak!

 

Biri sağıma, biri soluma oturdu; ısındım.

Kırmızı, beyaz şaraplarımı verdim onlara;

Canım, ben ikisinden idare ederim, azar azar.

 

Neredeyse güneş doğana kadar konuştuk

Derin devlet değil; derin felsefe:

Yaratılıştan başladık özgürlüğe, ölüme kadar;

İyi ki Ankara’da değildik; özgürlük deyince

Kesin ayvayı yemiştik; Tanrılar kurtardı bizi:

 

Özgürlükçüysen eğer ya vatanı satacaksın

Ya da “hu” çekeceksin; el pençe divan

 

Ve sonunda o; tablo gibi boyalı olan

IŞIK dedi doğudan… Dur, dur dedim

Cebimden bir mum çıkardım; yaktım çakmağımla

Kalktım, mumu köprünün sol korkuluğuna koydum;

İnce ipek giysili, IŞIK doğudan, diyen kadına

Gel dedim, kırıtarak geldi; mumun önüne koydum onu

Ve ben karşıya geçtim, her şey göründü:

İç giysisi yoktu; beyni kıvrımlarıyla ışıl ışıldı ve aydınlık!

 

İçimden; ama IŞIK her şeye kadirdir, dedim

 

Anladı; üstündekileri fırlatıp attı

Artık her şey aydınlıktaydı

Hadi, ısıt beni, ısıt dedi

 

Venedik’te Venedikli bir kadın yok mu?

Diye haykırdım; denizde

Onunla deniz savaşı yapalım!..

 

Ne fark eder; ha Japon, ha Venedik’li dedi.

 

Okudu aklımdan geçenleri:

IŞIK dedin, her şeye kadirdir!

 

Haklıydı, öyle düşünmüştüm

Ama o da IŞIK doğudan, demişti…

 

Kulağıma büyük orkestranın sesleri ulaştı

Ben gidiyorum dedim; gidiyorum, gidiyorum...

İkisi birden heyecanla nereye dedi?

 

Arap çöllerine yalelliye değil;

Viyana’ya gidiyorum, Mozart’a inat

Habsburg Sarayı’ndan kız kaçırmaya dedim.

 

 

Kaynak: "Kırmızı Değirmen" Şiirler, Erkan Yukarıoğlu

Venedik, 10 Mayıs 2008

0212 2712071 - 0212 2939861

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 34
: 326
Kayıt tarihi
: 30.04.09
 
 

Bir kamu kurumu yönetim kademesinden emekliyim. Yazı dünyam gençliğimden bu yana sürer, bu kapsam..