Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ocak '10

 
Kategori
Çocuk Kitapları
 

Ver elini Çeşme (3. bölüm)

Ver elini Çeşme (3. bölüm)
 

''VER ELİNİ ÇEŞME!...'' Yudumuzun o kadar güzellikleri var ki...Anlatmakla bitmez.


Yorucu geçen bir günün sonunda odama çekildim. Günlüğümle başbaşa kaldım. Ardından öykü kitabımı aldım. Kedili Park adlı öyküyü okurken dalmışım.

Ertesi sabah Norveçlilerin bulunduğu bir masadaydık. Ortak dil İngilizceydi. Kahvaltı masasında hep doğal yiyecekler vardı. Köylülerin yetiştirdiği domatesler, biberler salatalıklar ağızda doyumsuz bir tat bırakıyorlardı. Köy yumurtalarının da tadı bir başkaydı.

Kahvaltı uzun sürdü. Sonunda dostlarımızdan izin isteyerek masadan kalktık. Lale Hanım'ın önerdiği Alaçatı'ya gitmek üzere yola koyulduk. On dakika yol aldıktan sonra karşımıza çıkan yön levhasına uyarak sağa döndük. Yüksek çam ağaçlarının gölgelediği bir yola girdik. Büyükbabama, ''Öncelikle sörf yapılan koyu görebilir miyiz?, '' diye sordum. ''Peki küçük bey, '' diyerek beni sevindirdi. Bunun üzerine sol yanımızda kalan kent merkezine dönmeyerek sörf merkezine doğru yol almaya başladık. Alaçatı sörf merkezine yaklaştıkça, rüzgarın sesini ve denizin serinliğini duyumsuyordum. Açık olan camdan içeriye doluşan kekik ve sakız kokulu serinliği ciğerlerime çektim.

İşte o harika koy göründü!...Büyükbabamdan arabayı durdurmasını rica ettim. Manzarayı tepeden izlemek istiyordum. Değişik tonlardaki mavi zemin üzerinde, onlarca kuğu, renkli giysileriyle dans ediyorlardı. Bu güzelliği yakından görmek için sabırsızlanıyordum. Tekrar arabamıza binerek koya indik. Hayranlıkla çevreme bakınırken bir kafeteryaya girdik. Oturduk. Büyükbabam garsondan birer meyve suyu istedi. Meyve suyunu yudumlarken, çevreye göz gezdirdim. Sörf yapanların yanı sıra, denize girenler ve kumsalda güneşlenenler de vardı. Buraya gelenlerin rahatı için her şey düşünülmüş;beş yıldızlı otel bile var. Bulunduğumuz yer oldukça rüzgarlıydı. Fakat rüzgara karşın denizdeki dalga boyu sörf yapanları engelleyici boyuta ulaşmıyordu. Alaçatı sörf merkezinin dünyaca ünlü olduğunu duymuştum. Görünce ben de hayran kaldım. Koyda, sörfçülerin aradığı her özellik vardı. En önemlisi, dört mevsim esen rüzgarıydı. Diğeriyse sığ deniziydi. Öyle ki, kıyıdan yetmiş, seksen metre açıldığınızda bile derinlik birbuçuk metreyi geçmiyormuş. Büyükbabamın söylediğine göre; ünlü denizci Piri Reis, ''Kitab-ı Bahriye'' adlı eserinde, ''Alaca At limanında deniz yufkadır, '' diye söz etmiş. Piri Reis bu sözüyle denizin sığ olduğunu anlatmak istemiş.

Koyda sörf yapanları izlemeye doyum olmuyordu. Gözümüz arkada ayrıldık güzel koydan. Alaçatı'nın merkezine dümen kırdık. Ağaçlarla kaplı yolda ilerlerken durduk. Büyükbabam bana dönerek, ''Efeciğim sana dünyada ender bulunan bir şey daha göstereceğim, '' dedi. Çevreye merakla bakınarak arabadan indim. Büyükbabam eliyle sağ tarafımızdaki ağaçları göstererek, ''Bunlar sakız ağaçlarıdır. Dünyada birkaç ülke ile birlikte sadece Çeşme ve Alaçatı'da bulunuyor. Alaçatı'da üç yüz tane sakız ağacının olduğu söyleniyor, '' dedi. Büyükbabamın anlattığına göre; eski Yunan döneminde tıpla uğraşanlar, damla sakızından ilaç yaparlarmış. Kuduz, yılan sokmaları; mide, akciğer ve bağırsak hastalıklarında sakızdan yapılan ilaçlar kullanılıyormuş. O nedenle sakızın mucize etkileri tüm dünyaya yayılmış. Günümüzde damla sakızı, reçel, dondurma, muhallebi gibi yiyeceklere konuluyormuş.

Büyükbabama verdiği bilgiler için teşekkür ettim ve tekrar yola koyulduk. Bizi belediye binasına götüren yola girdik. Belediyeyi solda bırakarak, sağa, kent merkezine döndük. İlk gördüğümüz park yerine arabamızı bıraktık. Asırlık taş evlerin süslediği sokaktaydık. Çeşme'de olduğu gibi burada da evlerin pencereleriyle balkonlarında sardunyalar gördüm. Tarihi tahta kapılar da mor, pembe begonvil çiçekleriyle süslüydü. ''Köşe Kahve''yi görünce oturup bir şeyler içmek istedim. Büyükbabam elimden tuttu, ''Acele etme az ileride sakızlı muhallebisiyle ünlü bir pastane var, '' dedi. Haklıymış. ''İmren Pastanesi''nde sakızlı muhallebinin üzerine dondurma da koydurduk. Mmmm!...Nefisti.

Alaçatı sokaklarında gezerken birden durduk. Gözümüze çarpan tabela, buraya geliş nedenimizi anımsattı bize. Alaçatı'nın büyüsüne kapılmış gezerken emlakçıyı gördük. İçeriye girdik. Büyükbabam bizi karşılayan görevliye, bahçeli bir ev almak istediğini söyledi. Bunun üzerine içinde ev resimleri bulunan bir katalog getirdiler. Bir sitede bulunan evler ilgimizi çekti. Evlerin bahçeleri büyüktü. Sitede yüzme havuzu, çocuk parkı, basketbol ve futbol sahaları vardı.

Büyükbabam resimden beğendiği bir evin fiyatını sordu. Aldığı yanıt karşısında gülümsedi, heyecanlandı. ''Hemen, görelim, '' dedi. Birlikte kalktık. Arabayla beş dakika gitmiştik ki, ''İşte burası, '' dedi emlakçı. Sitenin kapısından girdik. Çocuk parkını gördüm. Salıncakları ve kaydırağıyla çocukların buluşma yeriydi. Beğendiğimiz evin önünde durduk. Ev güzeldi. Bahçesi tam büyükbabamın istediği gibiydi. Onu izliyordum. Kendi kendine mırıldanıyordu, ''Ön tarafa çim ekerim, arkaya sebze, meyve;duvar dibine çiçekler...''

Tamamdı. Büyükbabam istediği nitelikte bir ev bulmuştu. Çok mutlu görünüyordu. Arabaya binip büroya dödük. El sıkıştılar. Büyükbabam bir miktar kaparo verip sözleşmeyi imzaladı. Ertesi gün tapuda buluşmak üzere ayrıldık. Sevincimiz açlığımızı bastırmıştı. Büyükbabam, ''Alaçatı futbol sahasının yanında bir lokanta görmüştüm, ''dedi. Yemekte neşemize diyecek yoktu...

(DEVAM EDECEK) S.ALİ ELLİKCİ

 
Toplam blog
: 233
: 980
Kayıt tarihi
: 07.01.10
 
 

İzmir doğumluyum. Ege Üniversitesi Gazetecilik Yüksek Okulu mezunuyum. Kısa denilebilecek bir sür..