Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ocak '07

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Veren el

Veren el
 

"Adamın biri, çocuğa bir elma vermiş; çocuk çok sevinmiş.

Bir elma daha vermiş,çocuk daha çok sevinmiş.

Bir elma daha verince; çocuk sevinçten deliye dönmüş.

Ve bir elma daha verdiğinde bu defa çocuk dört elmayı elinde zaptedememiş, sonuncusunu yere düşürmüş.

Bu sefer çocuk ağlamaya başlamış.

Hayat böyledir işte... Hayal etmediğimiz bir saadete eriştikten sonra, onun bir lokmasını dahi kaybetmek bizi perişan eder. Keyifler değildir yaşamı değerli yapan. Yaşamdır, keyif almayı değerli kılan"

Gerorge Bernard Show

Bu anektodu bir kaç yıl önce okumuştum ve ilk okuduğum da o kadar çok beğenmiştim ki, mail listemde kim var, kim yoksa paylaştığımı bu gün bile anımsıyorum. Buraya kadarın da bir şey yok tabi de ? “Ben bu hikaye de ne bulmuştum da, bu kadar hoşlanmıştım ?"İşte bu soruyu sormaya başlamamla beraber suya atılan taş misali yeni sorular ve yeni düşünceler de peş peşe oluşmaya başlamış ve gittikçe genişleyerek, içeri doğru yönelen bu sorular beni epey farklı keşiflere götürmüştü.

Belli ki, burada ki çocukla kendimi özleştiriyordum. Bu “veren el” de, benim kendisiyle farklı düzlemlerde, farklı realite boyutlarında alışverişlerimin olduğunu düşündüğüm hatta bildiğim ve yaşadığım bir dostum... Önce bir, sonra iki, sonra üç derken aldığım her şey bende delicesine bir mutluluk kaynağı oluyordu. Gizliden gizliye olan bir diğer şey de; sanki benim adına “mutluluk" denen bu duygunun bağımlısı olmaya başlamamdı. Bunu içimde ilk hissettiğimde, kendi kendime bile sadece fısıltıyla tekrar ettiğim gizli, küçücük, neşe veren bir sırdı. Kimselere, hatta korkumdan kendime bile tekrar etmekten çekindiğim minik bir sır... İçten içe bunu hissetmemin nedeni ise, açıktı: Ben o çocukca bir "dördüncü gelmezse” endişesini taşıyordum.

Benim, sanki Evren'den saklayabileceğimiz bir şey olabilirmiş ve Evren'in hediyelerini oluşturan bir başkasıymışcasına; bu coşkumu belli edersem "her şeyin sonu gelecek" diye ödüm kopa dursun; biraz karşılık beklemeden verilmesine alışık olmamaktan, çokca da koşulsuz sevginin tadına belkide bu anlamda ilk defa varıyor olmamın etkisiyle verilenlere bu ilk tepkiler sonrasında bildik yasalar da işlemeye başladı. Ve çok geçmeden: "Her şey olması gerektiği gibi" kuralı yine devredeydi. Böylelikle, bu yeni süreçle bareber, bir kez daha hayatlarımız da hızla ve tekrar dönüşüyordu.“Bilemediğimizden korkarız” ve ”Korktuğumuzu çağırırız “.

Bu iki değişmez yasa uyarınca; bu süreç de diğerleri gibi, tam olması gerektiği zamanda başlamış, olması gerektiği süre boyunca da devrede kalmıştı. Belli ki, alınacaklar alınıp, fark edilmesi gerekenler fark edillene kadar, yaşanması gerekenler yaşanmıştı.Ardından, yine yaşam bizlere yeni ve bambaşka bir yüzünü gösterecekti.

Zaman denen ihtiyar değirmenci, o kaddim değirmeninde günleri birer birer öğüte dursun ben de bir yandan;

Mutluluk denen şeyin, bizim dünyaya bakan gözlerimizin algılayışında gizli olduğunu,

Dışarıdan verilen her ne olursa olsun o şeyin, ancak içeride bir karşılığı var ise, ne olduğunu algılayabileceğimizi ve ancak bu durumda bunun bizim için mutluluk kaynağı olabileceğini,

Keyiflerin aslında dışarıda değil de, bizim içimizden olduğunu,

Biz kim olursak olalım, yaşamın her zaman ve en az en az iki yüzü olduğunu ve bizim ancak bir anda sadece birini tam manasıyla görebildiğimizi,

Farkındalığımızı artırmadıkça da birini görebilmek için, diğerinin bize sırtını dönmesi gerektiğini,

"Bir kapı kapanırsa bir diğeri açılır" deyişinin ne kadar yaşanmışlık içerdiğini,

Asıl kazanaların, "beklentisi olmayanlar" olduğunu,

Tam "kaybettim" derken bulmanın, hiç kaybetmemekten bile değerli olabildiğini,

Beklentisizce verileni alabilmek kadar, önemsenmesi gerekenin bir diğer şeyin de, sahip olduğumuz değerlerin yeterince kıymetini anlayamadığımızı ve asıl kalıcı kayıpları da bunun getireceğini,

Korkunun kaynağının da, mutluluk ve keyif kadar içeride olduğunu,

Asıl ve tek korkunun "yaşamın kendisinden korkmak" olduğunu,

Kalıcılık arz edecek mutlulukların, ancak “beklenti” denen boğucu güçle kıskaca alınmadığında mümkün olabileceğini,

Aksi durumda, verilenlerin bizi zamanda geriye taşıyıp “yoksunlukla” karşı karşıya bırakacağını,

Bu yaşanaların tamamının, ”kendimiz” den başka bir nedene bağlı olamayacağını,

Ve gerçek alışverişlerin zaman ve mekan boyutundan çok ötelerde , hayatlar arası ve hayatlar boyu devam edebileceğini şükürler olsun ki fark edebildim. Şimdileri idrak edebilmekle meşgulüm...

Sevgi ve ışıkla,

Ayna

04/05/06

Fotoğraf: www.corbis.com

 
Toplam blog
: 268
: 1969
Kayıt tarihi
: 15.09.06
 
 

Var olan her oluş ve bozuluş hakkında gözlem, tahlil ve sonuca varma sürecindeki yolculuğumu, siz..