Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Şubat '11

 
Kategori
Deneme
 

Vicdan Borcu

Vicdan Borcu
 

internet ortamından alınmıştır.


Küçük kız koşar adımlarla, basamakları üçer beşer atlayarak, evin kapısını yumruklamaya başladı. Hıçkırıklara boğuluyordu. Annesi şaşkın bir ifade ile ''ne oluyor'' diye sordu. Hıçkırmaktan konuşmaya fırsat bulamıyordu. Üç katlı evin ikinci katında oturuyorlardı.Üst katta Sultan teyze, Alt katta da, dükkanlardan arda kalan, bir oda ve bir mutfak olan dairede de Ahmet abi. Ahmet abi üniversitede okuyan genç bir delikanlı. Zeynep henüz dokuz yaşında idi. ilkokul 3. sınıfta okuyordu. Çok akıllı, cin gibi bakışları olan şirin bir kızdı. Annesi o gün okuldan geldiğinde eline bir tabak tutuşturup, ''Al bunu Ahmet'e götür'' demişti. Zeynep aralıksız, nefes almadan hıçkırıyordu. Annesi kızgın bir ifade ile; 

- Ne oldu, niye ağlıyorsun böyle? 

- Anlatamam, çok kötü, çok kötü. Dedi küçük kız. 

- Bak! Şimdi yersin dayağı! Hıçkırıklar arasında zar zor şu kelimeler çıktı ağızından. 

- Anne! Ahmet abi, tabağı alırken beni içeri çekti. 

- Söyleyemiyorum! Anne, benim göğüslerimi elledi. 

- Vallahi bak doğru söylüyorum. Annesi, kolundan tutup hemen içeri çekti. Kapıyı olanca hiddetiyle çarptı. Şraaak bir tokat! 

- Yalancı! - O öyle bir şey yapmaz. Utanmadan yalan söylüyorsun. 

- Bundan sakın babana bahsetme. Gebertirim seni! 

Zeynep, ağlaya ağlaya arka odaya gitti. Ve uzun süre hıçkırıklarını dindiremedi. İçini çeke çeke ağlıyordu. Susmaya çalıştı ama hıçkırıklar boğazında düğümleniyordu. Zeynep, o gün ve diğer günlerde, olay aklına geldikçe, sebepli sebepsiz her şeye ağlar olmuştu. Kimseye de anlatamıyordu. Çok üzülmüştü. Bu yaşadığı olaydan sonra, epey bir zaman geçti. O küçücük aklı bazı olayları yavaş yavaş algılamaya başlamıştı.Gizli gizli, annesinin hareketlerini takip etmeye başladı. Hayretle ve endişe ile bazı şeyleri fark etti. Yıkılmıştı. Annesi ve Ahmet abi. Annesi zaman zaman onu evde yalnız bırakıp gidiyor ve uzun saatler sonra geliyordu. ''Sakın babana dışarı çıktığımı söyleme. Sorarsa annem evdeydi dersin'' diye tembihliyor, bir de Nasrettin Hoca misali ''testiyi kırmadan'' önce bir güzel. Zeynep, aylarca içi kan ağlaya ağlaya , bu duruma seyirci kalmak zorunda kaldı. Ne yapabilirdi ki? Çok üzülüyordu. Babasına söylese; belki inanmayacak! Bir de ondan dayak yiyecek. Belki de annesinden ayrılacak, evleri yuvaları dağılacaktı. Zeynep susmayı yeğledi. Sustu, sustu, yıllarca sustu. Ahmet bu arada okulunu bitirip, şehirden ayrıldı. Gitti. Başka bir şehire yerleşti. 

Yıllar, yıllar geçti. Zeynep büyüdü, içinde bir sızı ile büyüdü. Bu olayı da hiç içine sindiremedi. Babasına da daima bir vicdan borcu olduğunu hissetti hep. Babasını da kaybettiği için, bu vicdan borcu onunla birlikte ölünceye değin yaşayacaktı. Daha dün gibi acıyordu içi. Bu arada Zeynep okudu, işe girdi, evlendi. Çocukları oldu. Hayat rutin bir şekilde devam ediyordu. Bir gün annesi alel acele, Zeynep'i evine çağırdı. 

- Çabuk gel! Önemli bir konu var. Görüşmemiz gerekiyor . Dedi. Zeynep, annesinin bir sağlık sorunu olduğunu düşünerek, koşa koşa annesinin evine gitti. Annesi,  

- Otur bakalım! Seninle önemli bir şey konuşacağım. 

- Hani alt katta oturan Ahmet vardı ya. 

- Eeeeee. 

- Onun bir oğlu var. Okumuş mühendis olmuş. 

- Senin kızını istemeye gelecekler. Ben olur dedim. Zeynep durdu, durdu. Kafasını şöyle bir arkaya atıp, bastı kahkahayı. 

- Sen, ne diyorsun anne? Kime sordun, biz burada neyiz? Meral'in annesi babası var. Sen olur diyemezsin ki! 

- Ayrıca, hangi yüzle? Hem de benim kızımı! Bu ne cüret! 

- Hem sen, hala o adamla görüşüyor musun? Annesi çok sinirlendi. 

- Senin aklın ermez! Zeynep bir daha güldü sinirle. Bir daha, bir daha. 

- O zamanlar, aklımın ermediğini sanmıştın ama! Ben her şeyin farkındaydım anne. 

- Yalnız, şimdi değil o zaman da aklım eriyordu. 

- Sırf babam üzülmesin diye. Sustum, sustum. 

- Sakın beni aptal zannetme! Annesi çok şaşırmıştı 

-Tamam, neyse önümüzdeki hafta geliyorlar. 

- Hem o adam küçücük bir kızdan faydalanmaya kalkışmıştı. 

- Sen, bana inanmamıştın ama ben hiç bir zaman unutmadım. 

- HAYIR! Hayır! Asla OLMAZ. Dedi Zeynep. 

- Benim kimseye, hele böyle insanların oğullarına verilecek kızım yok. Kedimi bile vermem! 

Bu konu da hayli bir zaman tartıştılar, hatta kavga derecesinde. Zeynep, bu durumu asla kabul etmedi. Direndi, direndi. Annesi ile uzun bir süre konuşmadılar. Kızına da durumu uygun bir dille anlattı. Kabul etmemesini rica etti. Küçük yaşta yaşadığı o olay ve annesinin zaafları. Böyle bir durumu kabul etmesi imkansızdı. AYRICA, BABASINA VİCDAN BORCU vardı. Zeynep en doğru kararı vermişti. Kararını sonuna kadar savundu. Kararından dolayı da hiç pişman olmadı. 

Ayşen Arslangiray Kura 

 
Toplam blog
: 533
: 1375
Kayıt tarihi
: 14.11.10
 
 

Aydoğdu; kızgın güneşinde Ağustos'un, sararmıştı altın sarısı başaklar. Kırlangıçların göç dansın..