Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Kasım '10

 
Kategori
İlişkiler
 

Vicdan meselesi

Mesele olması çok ağırlaştırıyor insanları şu vicdan denilen tuhaf şeyin.

Nereden alırız içimize, kim buyurur bize ''şimdi vcdanlı ol'' diye???

Yapılanmamız çok uygundur, ne zaman bir öksüz görsek örneğin, hemen iyi davranalım bakalım bize de bir gün hesabı sorulmasın aman diyeyimin hesabında mıyızdır acaba???

Kimse ne bekler ne de aldırır durumdadır aslında çocukken... Sadece öğrenir. Hımmmm, bana ''sen şu vicdanlıların içine hitab edebilirsin, o zaman durma kullan bu bir hediyedir sana'' mı deniyor acaba? sorusunu sordururlar. Bildirimler ah o nakış gibi işlenen vicdansız bildirimler!!! O anneanneler, babaanneler, amcalar, teyzeler, hısım akraba dolup dolup boşalanlar. Ziyaretçi kabullerine minicik bir türbe misali, ufaklık ağır teyze duruşlarıyla katlanmalar. Her yolculukta beklenen ünlü şahsiyete dönüşmeler. O şımarmalar... Bu o mu diye sonradan gelenlerin sorularını duymazdan gelemeyip evet ben oyum diyerek diklenmeler... ???

Cevap almak için deneyebilirsin; bir bükük boyun, bir süzgün bakış ve evet ben o öksüzüm işte beni daha çok sevin yanaşmasını... Çok uygundur ortamın sunuları da ve kullan kullanabildiğin kadar.

İnsan bir kere inatçı doğmaya görsün. Biraz da saflıkla karışık EQ algısının yüksekliği edinilmiş olsun. O zaman aksar duruşun ve bakışın insanlara. Kimse seni sevemez annen kadar. Onun yokluğunda kimseye emanet edilmedin. Hızlı bir biçimde kavrarsın sahteleri, vicdani rantçıları, sana değil öteki dünyaya yatırım yapanların oyunlarını.

Ayırdedilemez 3-4 yaş karmaşası. Emeklemekten yürümeye geçiş ve yaramazlık, ortalığı karıştırma ve düşüp kalkma zamanlarında araya bir de ben neden bu kadar ilgiye ve şımartılmaya boğuluyorum diyemeden, uçar gidersin, boğulursun.

Anlamaktan, ayırd etmekten yorulursun ama neden kullanılmasın ki dersin bunca lütuf. Talep eder durusun... Deneme ve yanılmalar arasında, karmaşadan zaman ayırdığında, sana asıl olarak evladı olduğun için gerçek ve dosdoğru hitab eden tek kişiyi bulusun: Babacığın.

Satın alınabilecek en pahalı ve pırıltılı giysilerin, oyuncakların, cicili bicili parlak kırmızıdan çizmelerin, tokaların... Huysuzluğunu daha da su yüzüne çıkarır.... Kandırılıyor gibi olmayı düşünemeyeceğin halde, neyin yoksunluğunu doyurmaya çalıştıklarına, ayak direyerek küsersin. Çikolatalı pastaların öylece dururlar doğum günlerinde... Tadını sevemediğin için büyüdükçe de kendine şaşırırsın... Oysa mutluluk ve neşedir bir koca dilim çikolatalı pasta.... I-ıhh deyip suratsız suratsız bakarsın üstü elma şekerli kocaman doğumgünü pastalarına... Gazozlara, şekerlere, bonbonlara... Hep; ''beni kandırmayın, istemiyorum bunları'' huysuzlukların yüzünden üzersin ve kızdırısın yakınnındaki insanları. Süslü kız çocuğu olamamyışın babanı üzer. Taaa, ki evleneceğin güne kadar sesi çıkmaz da, tam nişan arifesinde, 6 yaşından sonra senin için ve kendisi için en ideal bulduğu ve hayatınıza aldığı o muhteşem kadına- üvey demek çok büyük terbiyesizlik olur- annene yalvarır: ''Allah aşkına adam gibi bir elbise alın birlikte hanım hanımcık olsun yetti canıma bu kızın postallı, salaş kazak etekli halleri , bir de topuklu ayakkabı alın çok rica ediyorum senden.'' deyişine kıkrdarsın. '' Haydi anne alalım bakalım babamım istediği gibi olan bir şey dersin ve alışverişten yine kendine uygun süetten cepleri olan yarı feminen- elbise olduğu için...- yarı Calamity Jane tipinde olacağın bir şeyle geri dönersin!!!

Çıldırtırsın adamı, ama anneyi kandırmak kolaydır ve çok eğlencelidir onunla olmak. Kimsenin ne kendini vicdanıyla sorgulayacağı ne de görevim işte yapayım demeyeceği yerdesindir. Çok büyük konfordur.

Bir süre sonra çocuğun olur. Evliliğin biter. Sorgulamayı kendi içine alırsın. Kime karşı vicdan: Tabii ki kendi minik yumurtana karşı... Kırılmasın zamansız, ziyan olmasın, zarar görmesin, benim yüzümden acı çekmesin....

Debelenmelerin arasında kendine yer açarsın, korku ve endişelerini sevmezsin ancak bırakmayı da beceremezsin...

Dileklerin, hayallerin kendine olan öz sevgin ve saygın, vicdanını bastırma çabaların, oğluna karşı suç işleyip işlemediğini tam olarak bilmediğin için, hep başladığı noktadan daha geriye atar yıllarca, yıllarca... Kendini ifade edebilen bir yetişkin olmasıyla övünürsün bu kez de... İyi ki dersin, iyi ki beni sorgulayabiliyor yüzüme karşı, yargılamak için konuşma dilini kullanıyor. Karşılıklı konuşmalarda kendi duygularının özetini çıkarıyor da ben öğreniyorum. Çocuk anneyi büyütüyor.

Nerede vicdanlı, nerede kimlikli bir anne olunuyor bilemezsin... Kendine benzersin çünkü sonuçta. Başka ana- oğul ilişkilerini model aldığı yaşlarını izler ve çıkarımlarda bulunursun. Olabildiğin kadar denersin. Ama aslolan sensindir.

Vicdan azabı çekme korkunun var olduğunu farkedersin. Dehşet içindesindir, bu korkunun ne kadar yersiz ve saçma bir araz olduğunu ve bir an önce bırakman gerektiğini bilirsin... Artık, kim sana arkadaştır, kim neden akılla değil vicdanla yaklaşıyor tanıdığın için, rahatça hem yumurtanı hem kendini kollayacaksındır.

Kırılmayan, ama dışarıdan ufak tefek çatlaklarıyla içinde büyüdüğün o ince ve iletken kabuğu delip dışında yaşamayı öğrenişini kutlarsın.

Hafızanda saklı duran ince kırılgan kabuğu kendi yumurtana hediye edişinle pek te gurur duymazsın.

Yine de etkileşim ve dolaysız iletişimden yana kendini şanslı sayarsın.

Öldürmeyen darbe güçlendirir çünkü. Sevgiyle büyüyen her insan, bir gün meyvelerinin toplandığı ağacın gölgesinde keyifle dinlenir.

Özlem Erkaplan

 
Toplam blog
: 66
: 576
Kayıt tarihi
: 26.01.09
 
 

1963 doğumluyum. İngilizce öğretmeliği yapıyorum. 20 yaşında bir oğlum var. İzmir' de yaşayan şan..