- Kategori
- Ben Bildiriyorum
- Okunma Sayısı
- 101
Vicdan terazisi...
Bazı zamanlar herkesin hayatında "dış kapının mandalı" gibi hissederiz kendimizi. Çünkü öyle hissedelim isterler! Peki biz gerçekten öyle mi hissederiz? İçten içe biliyorken kendi değerimizi neden izin veririz böylesi hissettirmelere? İnsan olmanın gerekliliği olan saygı, sevgi, değer vermek anlamını yitirmişken bu çağ da, neden biz de kendi değerimizden pay veririz kaybedilmişliklere?
Bizi bu öğrenilmişlik çaresizliğin içinde cebelleştiren coğrafya mıdır yoksa içinde büyüdüğümüz aile kavramı mı? Hani diyor ya ünlü alim sosyolog İbn-i Haldun "Coğrafya kaderdir." diye, sanırım biz büyüdüğümüz coğrafyanın kaderini, kederimizle nikahladık sırtımızda kamburlaşmış hayatta. Zira bir türlü kurtulamıyoruz bu insani olmayan kaybetmelerden: Anne isen anneliğini, kadın isen kadınlığını, çocuk isen çocukluğunu, insan isen insanlığını ve daha bir çok değerini...
Her şey iken hiç oluyorsun.
Ne yapmalı bilmiyorum! Bildiğim; her insanın hayatında bir dönüm noktasının var olduğu. İnsan o dönüm noktasına varınca, vicdan terazine çok iyi sığdırmalı suskunluğunu. Zira kader ile keder arasında yer etmiş nikah ahdinin yarına gebe sancıları, ölü bebek doğurmamalı.
İşte bana göre, hiç iken her şey olmanın sırrı.
Önerilerine Ekle Beğendiğiniz blogları önerin, herkes okusun.
