Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Mayıs '07

 
Kategori
Felsefe
 

Vicdan

Vicdan
 

Vicdan gönüldür. İlahi içgüdü, Tanrısal içsesidir. İnsanı insan yapan en önemli özelliklerden biridir.

O, insanoğlunun kendiyle ve Tanrıyla hesaplaşabilmesidir. O, sonsuz
denecek kadar güçlüdür, bencillikten ve gururdan da daha güçlüdür.

O, sizi durdurup, ikinci kez düşündürür. Vicdan, aslında sizlersiniz.

Vicdan sahibi olmadan güç sahibi olmak ise büyük bir tehlike doğuracaktır.

Vicdan, "İçinizden geçen birisi size bakıyor olabilir sesidir"

O, her gün kendinizle hesaplaşmanızdır. İyi, doğru ve güzele gidiş için yoldaşınızdır.

O, hayat yüklerinden en irisidir. Vicdan, o başkalarının göremediğini gören, yüreğindeki her şeyi gören gözdür. İnsanlığın kurtuluşu için yegâne anahtar, tek çıkar yol, tüm zamanların değişmez adalet bekçisi.

Faydacılık, fırsatçılık gibi yeni toplum düzeninin bize dayattığı ve benimsememiz istenen günümüzün bir takım görüşlerini kabul etmemizi zorlaştıran, tanımlanması zor ahlak ve etik kuramlarının temelindeki soyut kavramdır.

Empatiyle beslenen, okudukça ve yasadıklarımızdan bir şeyler öğrenme kapasitemizce genişleyen alandır. Vicdan, ahlaksal yasanın ve davranışın örtüşmesidir. Birçok insan da onun Tanrının çocuklarına seslenmesi olduğuna inanır.

Beynin ve kalbin orta yolu bulmasıdır. O, bir düellodur. Bize "doğru yolu" bulmamızda yardımcı olan kuvvettir. İnsanoğlunda olması gereken en önemli erdemdir.

Vicdan birçok dinde, birçok felsefi akımda, önem verilmiş bir kavramdır. Felsefeye göre, iç huzuru veya iç sıkıntısı vererek kişiyi uyaran vicdan bir kavram değil, kişinin bir yeteneğidir. Felsefede metafizik anlayış, bu yeteneğin doğuştan var olduğunu ileri sürer, diyalektik anlayış ise insanın içinde bulunduğu toplumsal koşullarla belirlenmiş görgü ve bilgisinin sonucunda oluştuğunu ileri sürer. Neo-spiritüalist görüşe göre ise, ruhun ancak belirli bir gelişim aşamasında açığa çıkan, ruhun gelişimi oranında derece derece gelişen bir yeteneğidir.

Vicdan ile ilgili bazı tanımlar şöyledir:

Vicdan insanın görgü ve bilgileriyle kendini yargılama yetisidir. Vicdan kişiye eylemleri hakkında yargılayarak, onaylayarak, hesap sorarak, suçlayarak hükümler veren öznel bir bilinçtir.

C. Brenteno’nun dediği gibi “İyi bir vicdan en rahat yastıktır.„

Victor Hugo Üstad şöyle der: “En mükemmel adalet vicdandır. „

Yaşamımız boyunca en yakınlarımız dâhil herkesi kandırabiliriz, ama yüzleştiğimiz vicdanımızı, gönlümüzü asla kandıramayız. O bize karşı en acımasız eleştirileri getirecektir.

Vicdan bir aynadır ve bu ayna, her insanın gönlündeki Göz; vicdanın ve Tanrının gözüdür. O ayna gönüldür; gönüle bakan, onun yüzünü gönülde görür. Bireyin değişik sınavlardan geçmesi ve belli hesapları dengelemesi yaşamın kaçınılmaz bir olgusudur. Bireyin hesap vermek durumunda olduğu en önemli otorite, onun içselleştirilmiş değerleri olan kendi vicdanıdır. Aynalardan bize bakan gözler, işte vicdanımızın ta kendisidir.

Her insanın kendi vicdanını ölçüp, biçip, tartma imkânı vardır. Birey, Aklını her şeyde ışık olarak kullanmalıdır, vicdan muhasebesi yapmalı ve gönlünü aklınla uzlaştırmalıdır. Böylece duygular tarafından yönetilen sıradan bireyler olmaktan kurtulur akıl ve vicdan dengesini gönülde kurabilmiş seçkin insanların arasına girmiş olur.Birey olabilmiş insanlar kaderci değildir. Kişi, kaderini kendi iradesiyle daha mükemmel hale getirmeye çalışır ve en önemlisi zamanın kıymetini bilerek yaratır. Artık o kendi için yaşama lüksü ve bencilliğin dayanılmaz çekiciliğinden sıyrılmıştır. Fikir üretmek insanoğlunun görevidir…

Aydınlanmış birey, kendi vicdanında Tanrı’nın tecelli ettiğini idrak edecektir. Tanrı’nın kendi vicdanlarında kendi içinde arayan ve bulanlar dairenin merkezine yani Hakikate varmış olanlardır.Vicdan, sorumluluk hissetmenin gerektiğidir. Vicdan için odaklanılacak olan yer kalbimizdir. O, kendimizin yine kendimize karşı verdiği bir tepkidir. Vicdan, bizim bütünlüğümüzün bekçisidir.

Vicdan, kişinin kendisine gelmesi için seslenen, kendisi olması için ne yapması gerektiğini bilme özgürlüğünü ona veren, hayatının amacının ne olduğunun bilincinde olmasını sağlayan ve bu amaçlara ulaşması için gerekli olan normları gerçekleştirmesini sağlayan bir araçtır. Karar ise insanın içindedir. Yani karar, onun kendisi olma ve kendisi için var olma cesaretine bağlıdır. Cesareti olmayanlar alışkanlıkları ve dogmaları ile yaşar, o zincirleri kıramaz; cesur olanlar ise kendilerini gerçekleştirir ve isimleri Mustafa Kemal Atatürk gibi sonsuzlukta ebediyen yankılanır.

Bilip de eyleme geçmeyenlerin yükü ise en ağırıdır. Onlar büyük çoğunluktan ayrıdırlar, ama üşengeçlikleri, vurdumduymazlıkları onlara yaşamda ciddi bir misyon almalarına engeldir. Kendileri için öğrenirler ancak ışıklarını saçmazlar, hep ertelerler. Bu da ağır bir vicdani yüktür. Bu ağırlığın altında gün geçtikçe ezilirler.

İnsana ışık tutup yolunu aydınlatacak yegâne iki rehber, aklı ve vicdanıdır. Vicdan ruhun sesidir ve insan maddi olarak zarar görse bile, bu sese uyduğu sürece tekâmül eder. Gerçek sevgi, vicdan sesi güçlenince doğar.

Sembolik felsefe taşı da bir anlamda kendi kendini yargılama, vicdani hesaplaşma yani sembolik olarak cehenneme iniş ve yaşarken ikinci doğuştur. Kendini tanıma, bulduğu felsefe taşını yontmadır. Taşı yontup; pürüzleri azalttıkça vicdan arınmaya başlar, arındıkça da Hakikat arayışımız anlam kazanmaya başlar. Bunu gerçekleştirmek için yola çıkan kimse, bir daha asla eskisi gibi olmayacaktır.

Marcus Aurelius'un “Denemeler” isimli eserinde "sen" diye seslendiği okur değil, kendi vicdanıdır. Düşünceler, başkasına öğütler değil, kişinin kendisiyle yaptığı vicdan muhasebesi, bilgelik yolundaki gelişme sürecidir.

Vicdanı hür birey olabilmiş, aydınlanmış kişilerde hiçbir dogmaya, önyargıya, hazır formüle yer yoktur. Herkes bu yolda kendi vicdanı ile baş başadır ve sorularını, aklı ve sezgisi yardımıyla, başkalarının cevaplarını kullanmaksızın, kendi başına çözmek durumundadır. En kolay yöntem olan model kopyalanmayacak; birey kendi olarak, kendini gerçekleştirecektir.

“Cehennem dediğin dal odun yoktur, herkes odununu buradan götüre, ” demiştir Sufiler. Yani seni yakacak ateş dünyada gördüğün ateş değildir. Orada vicdanına karşı sorumlu olan varlık hesabını, yine kendisine verecektir. Çünkü “varlık kendisine emanet edilmiştir.”

M. Kemal Atatürk’ün de özlemi “Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir gençlik” idi. O vicdan hürriyetine inanarak, bütün nutuklarında söylerdi: “Din bireyin vicdanına aittir, bunu bir zorunluluk haline getirmek hatadır.” O, dinî bir vicdan, bir inanç işi olarak görmüş ve her insanı kendi vicdanı ile baş başa bırakmıştır. Vicdan ile Tanrı arasına devreye girmek isteyen aracılar için söylenen şu söz önemlidir:

“Vicdanlara baskı yapılmasını benimseyen, öğütleyen kimseler, çoğunlukla kendi çıkarları ardında koşanlardır.”

Vicdan özveridir. Benliğin ya da egonun daha yüksek bir amaç, ülkü ya da ilke uğruna ikinci sıraya atılmasıdır.

Vicdanımız sayesinde, kendi basit yeteneklerimiz, katkı yollarımız aracılığıyla evrensel yasalar ya da ilkelerle ve kişisel rehberliğimizle bağlantı kurabilir ve bu çerçeve içinde bunları etkili bir biçimde geliştirebiliriz. Vicdan, doğru ilkelere uyup uymadığımızı sezen ve bizi onların düzeyine yükselten bir doğal veridir; tabii, bozulmamışsa.Akıl, iyilik ve kötülüğü, doğru ile yanlışı ve faydalı ve zararlıyı ayırt eden bir ilâhî armağandır. Kötülüğün ve iyiliğin, günahın ve sevabın, korkaklığın ve cesaretin tohumları insanın vicdanındadır.

Âlemi yaratan vicdan bizdedir. Tolstoy’un da dediği gibi “Kalbimizde Tanrı’nın nuru vardır, onun adı da vicdandır.” Doğru kararlar, aklın önderliğinde; vicdanın yardımı ile alınır. İnsanın ahlak hocası dışında değil kendi içindedir; o kendi vicdanıdır. Bu yüzden her şeyden önce vicdan özgürlüğü gerekir. Yön bellidir; ancak herkesin yolu farklılıklar gösterebilir.

Her insanın gönlündeki Her Şeyi Gören Göz; vicdanın ve Tanrı’nın gözüdür. İnsan evrenin ruhudur. Aynalardan bize bakan gözler, işte vicdanımızın ta kendisidir. Bütün bu değerler için, “Bildiğimiz şeyler” denebilinir; ancak sandığımızın aksine bu gök kubbenin altında bilmediğimiz ya da yeni olan hiçbir şey yok, bu yazı ile sadece tekrar hatırlamanıza vesile olunuyor. Birey, eğer kusursuz çalışabilir ve zamanını en mükemmel bir biçimde değerlendirebilirse, bir güneş gibi doğmuş olacak ve etrafını güneşten daha güçlü olarak aydınlatacaktır. Bu aydınlanma ve aydınlatma fiziksel boyutlarda olmayacağı, insan ruhuna, zekâsına ve vicdanına nüfuz edeceği için hiç gölge bırakmadan her yerde birden olacaktır.

Hakikati kendi vicdanımızda sürekli olarak aramalı ve elde ettiği neticeleri insanlık ile paylaşma bilincine varmalıyız. Bir insanın, birey haline geldiğini gösteren anahtar kelime; değişimdir, diğer anlamıyla yavaşsa evrim; ani bir değişimse devrimdir.

Okuyunuz, yılmadan okuyunuz…

Okumakla kalmayınız aydınlanmanızı insanoğlu ile paylaşınız...

Amaç, kendini kurtarmak değildir, tüm insanlığın tekâmülüne katkıda bulunup hep beraber ilerlemektir...

Aradığımız Hakikat içimizdeki en karanlık derinliktedir.

Çabalayınız...

Kapıyı çalın size açılacaktır...

İsteyin alacaksınız...

Arayın bulacaksınız...

Berk Yüksel

 
Toplam blog
: 242
: 32770
Kayıt tarihi
: 09.03.07
 
 

21 Aralık 1973, Ankara doğumludur. Lisans ve yüksek lisansını “İşletme” alanında yapmıştır. Araşt..