Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Mayıs '18

 
Kategori
İnançlar
 

Vicdanlara Seslenmek !

Vicdanlara Seslenmek !
 

 “Karşındakinin, seninkinden farklı olan diline, dinine ve düşüncesine saygı gösteremiyorsan, sen insan olamamışsın hâlâ.”

                Ah bu insanlar, ah bu insanlar!.. Tarih boyunca ne eziyetler, ne işkenceler, ne kötülükler yapmışlar birbirlerine.

                “Yok senin dilin, yok senin dinin, yok senin ırkın…” diyerek vurmuşlar, sürmüşler, kırmışlar…

                Dün öyle imiş de bugün çok mu farklı sanki? Üç aşağı beş yukarı, aynı minval üzere sürüp gidiyor yine baskılar, haksızlıklar, zulümler, işkenceler…

                Yaklaşık otuz yıllık dostum İstanbul Martin Bucer Akademisi Başkanı Dr. Behnan Konutgan, “Anadolu’da Hristiyanlık” adlı muhteşem eserinde Hristiyanlık inancının nasıl doğup geliştiğini, özellikle Anadolu’da nice engelleri nasıl aştığını ya da aşamadığını öykümsü bir dille öyle güzel anlatmış ki!..

                Ancak O, bir bilim adamı… Kesinlikle masal değil anlattıkları. Yüzlerce eser incelemiş; kitabını yazmadan önce. Her sözü belgeli…

                “Kutsal Topraklar”dan söz edildiği zaman hemen İsrail, Filistin akla gelir. Oysa tarih Anadolu topraklarından, Eski ve Yeni Antlaşma döneminde yaşamış nice yolcunun, nice kervanın, nice Tanrı adamının, nice elçinin geçtiğini fısıldar; nice kilisenin kurulduğunu yazar. İlk Hristiyan kiliselerinin kurulduğu bölgeler arasında Anadolu’nun özel bir yeri bulunmaktadır.” diye başlar eserinin ilk cümleleri.

                Ve bu bölümün başlığı şudur: “Anadolu – Unutulmuş Kutsal Topraklar”

                Ben, öteden beri yadırgamışımdır hep: Müslümanlar’ın “kutsal topraklar” deyince, yalnızca Mekke ve Medine’yi; Hristiyan ve Museviler’in de İsrail ve Filistin’i kastetmelerini…

                Ne yani, oralar kutsal da bizim topraklarımız, bizim vatanımız kutsal değil mi? Yüz binlerce şehit kanıyla yoğrulmuş İstanbul’umuz, İzmir’imiz, Antalya’mız; Samsun, Mardin, Urfa, Erzurum, Edirne ve Ardahan’ımız kutsal değil mi?

                Her yeni düşünceye nasıl şiddetle karşı konulursa, 30 yaşında iken yeni bir inancı yaymaya çalışan Hz. İsa’ya da karşı çıkılmıştır elbet. Bu yüzden, 33 yaşında çarmıha germişler O’nu. Ancak, bir insanı hapse atmak, ona işkence etmek, dahası öldürmekle düşüncesini yok edemiyorsunuz ki… Bu yargının en güzel örneklerinin biridir; yaklaşık 2 bin yıldır yok olmayan Hristiyanlık inancı.

                Ya, Hz. İbrahim’in ateşe atılmasına ne dersiniz?

                Hz. Musa ve Hz. Muhammet’in başına bu tür bir felaket gelmemiştir ama onlar da az zahmet çekmemişlerdir hani. Sözgelişi Hz. Muhammet, doğup büyüdüğü Mekke’den, bir gece, kırk küsur yaşındayken, hicret etmek zorunda kalmamış mıdır?

                Öteki dinleri ve inançları bir yana bırakalım da biz şimdi, Hristiyanlığa bakalım:

                İsa’dan sonra (İ.S.) 3. ve 4. yüzyıllarda Avrupa, Anadolu ve Ortadoğu coğrafyasına egemen olan devlet Roma İmparatorluğu’dur. Özellikle İ.S. 3. yüzyılda imparatorlukta yaygın olan hoşgörü sonucu birçok Hristiyan orduda ve sarayda önemli görevlere getirilir. Öyle ki, İmparator Diokletiyan’ın karısı Priska ve kızı Valeria Hristiyan olur.

                İşte bu yüzden mi, yoksa başka bir nedenden mi bilmem, bu imparator, Hristiyanlar’a karşı şiddet içeren dört bildiri yayımlar: (İ.S. 303)

    Bütün kilise binaları yakılsın. Hristiyan kitapları toplanıp yok edilsin.
    Hristiyanlar hükümetten ve ordudan atılsın.
    Kilise önderleri tutuklansın.
    Sarayda görevli olanlar ayıklansın…

 Çok iyi bildiğiniz gibi, her ülkede ve her dönemde, memleketini ve milletini çok seven büyük devlet adamları, yukarıdaki bildirilere benzer emirler vermişlerdir!

                Roma İmparatorluğu’nda bu emirler uygulanmaya başlanınca, her yerde seller gibi kan akar. (Aksın efendim! Devletin ve milletin selameti için aksın!)

                İzmit sarayında çıkan yangın Hristiyanlar’a mal edilerek şehrin başpiskoposuyla birlikte birçok Hristiyan öldürülür. Anadolu’daki ayaklanmalar isyana dönüşür. Sivas valisi halkı putperestliğe zorlar. Bütün orduya örnek olsun diye 40 Hristiyan askeri bir kış gecesi çırılçıplak göle attırıp donmalarına sebep olur. (Yüzyıllardır bu olay, Süryani Ortodoks Kilisesinde “Kırk Şehitler Günü” diye anılır.)

                Kartacalı Tertulliyan (İ.S. 160 – 240) Hristiyanlara uygulanan zulümler için şöyle yazmış:

                “Hristiyanlar ne zaman öldülerse, o zaman çoğaldılar. Şehit edilen Hristiyanlar’ın kanı, kilisenin tohumu olmuştur.”

                Gerçekten de tarihi inceleyince şunu görüyoruz ki, hangi düşünceyi savunursa savunsun, ölümü göze alıp direnen kazanıyor hep. Nitekim İ.S. 380’de İmparator I. Teodosiyus, Hristiyanlığı devletin resmi dini olarak ilan edip bu kez de putperest dinleri yasaklar.

                İlginç değil mi? Seksen yıl önce, Hristiyanlık yasaklanıp Hristiyanlar acımasızca öldürülürken, bu kez Hristiyan olmayanlar suçlu sayılıyor.

                Sonuç mu? Devletin bu baskısı sonucu, gönülden inansın inanmasın, kendini kurtarmak isteyen herkes kiliseye, vaftiz olmaya koşar.

                Bir insanın inancı uğruna ölümü göze almasını anlayabiliyorum ama bir insana inancı yüzünden zulüm yapılmasını, hele hele düşüncesi ya da inancı nedeniyle insanların öldürülmesini anlayamıyorum.

                Demek ki, benim anlayışım biraz kıt!

                İtiraf edeyim ki, bu kitabı okuyuncaya kadar Polikarp’ı tanımıyordum ben.

                Kimmiş, ne yapmış ya da O’na neler yapmışlar bir bakalım:

                “İzmirli Polikarp, İncil yazarı elçi Yuhanna’nın öğrencisiydi. Yuhanna öldüğünde Polikarp 30 yaşlarındaydı ve İzmir’in ilk episkoposu seçildi. Öğrencisi İreneyus’a göre Polikarp, elçi Yuhanna’dan sık sık söz ederdi. Katıksız bir imanı ve sevecen bir yüreği vardı. Yazdığı birçok yapıttan, elimize yalnızca Filipililer’e yazdığı mektup kaldı.

                “Polikarp, 86 yaşındayken, İmparator Antoninus Piyus döneminde, İ.S. 155 yılında 23 Şubat’ta İzmir Tiyatrosunda halkın önünde bir odun yığını üzerinde diri diri yakıldı.

                “Prokonsul (vali), İsa Mesih’e lanet okuması şartıyla onu salıvereceğini söylediğinde, Polikarp ona şu yanıtı verdi: Seksen altı yıl İsa Mesih’e hizmet ettim. O bana bir haksızlık etmedi. Beni kurtaran kralımı nasıl inkâr ederim?” (*)

                Yaşı kaç olursa olsun; ister 21, ister 33, ister 86… Sırf inancı yüzünden, bir insanı ölüme mahkûm eden kral ve onun emrindeki hâkimlerle, o zalimleri gönüllü ya da gönülsüz alkışlayan vicdanlara yuh olsun!

                Dün, kişisel çıkarları için ellerini öpüp övgüler düzdükleri velinimetlerine, bugün sövenleri gördükçe, nasıl saygı duymazsınız Polikarp’a?

Hüseyin Erkan                 

huseyinerkan@dilemyayinevi.com.tr

----------------------------------------------------------------------------------------------------------

(*) Anadolu’da Hristiyanlık, Dr. Behnan Konutgan, YAY Yayınları, 248 sayfa (Yeni Anadolu Yayıncılık, İstanbul 2017, E-mail: yaybilgi@gmail.com)

 

 
Toplam blog
: 303
: 309
Kayıt tarihi
: 21.02.11
 
 

1942'de Antalya'ya bağlı Akseki ilçesinin Gödene (Menteşbey) adlı kuş uçmaz kervan geçmez bir köy..