Vitrin takımları

Futbol; ülkemizin büyük tutkusu muhakkak, onla yatıp onla kalkarız. Boş da değiliz hani, coşkulu taraftar ararsan var, fırsat verilse yetenek olabilecek genç potansiyel var, belli ki para da var... Peki ne eksik ki Türk Futbolu en etkin olabilecek noktada kısır bir döngüye kapılmış gidiyor.

Avrupa'nın önde gelen takımları; 18-20 yaş arası genç yetenekleri araştırırken bizim klüplerimiz etiket kaygısıyla, sözüm ona -çakma- yıldızlara tonlarca para harcıyorlar. Transferleri yapanlar da, ya başkan ya da diğer yöneticiler. Yani klüplerimiz, ne transfer konusunda teknik ekiple organize çalışabilecek bir Transfer Komitesi'ne sahip ne de takımın başında bulunan teknik adam, transfere karar verecek yetkiye haiz. Kurumsal (!) bir yapıda başkan ne derse o olur. Yazık ki ne başkanın istediği oluyor ne de taraftarın. Ortaya çıkan sonuç yürüyen Yıldızlar Toplulukları (!).

Üç büyük klübümüzün şuanki vasat gidişatı da bu politikanın sonucudur. Son örnek; bu akşam bir köy takımına 10-0 yenilebilecekken 4-1 yenilerek UEFA Kupasına veda eden Beşiktaşımız. Bu sonuç Beşiktaş'ın değil Türk Futbolu'nun ayıbıdır. Haa köy takımı deyip de geçmeyelim. Pas oranizasyonuyla, hızlı ve ileriye oynayan yapısıyla tam bir takım, kendi çapında. Belli ki takım, kendi imkanlarıyla kurabileceği en iyi kadroyu kurmuş. Her bir futbolcu birbirini tanıyor, tamamlıyor.

Sözün kısası; Türkiye, hem ekonomik yönden hem de potansiyel açıdan, futbolun beşiği olabilecek kapasiteye sahip. Önemli olan bu sermayeyi etkin kullanabilmekte. Tabi öncelikle en temelinden işe başlamalı. Rahmetli Hasan Doğan'ın projelerinden biri olan Futbol Akademileri'ni hayata geçirmek, gençlerimizi bilinçli olarak futbola kazandırmak. Bu işi profesyonelce yapmak gerekir.