Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ekim '09

 
Kategori
Siyaset
 

Vitrini bırakıp, dükkana girelm…

Vitrini bırakıp, dükkana girelm…
 

Cumhuriyet’in, bundan kaç yıl önce “ilan edildiği”ni artık hepimiz biliyoruz. Cumhuriyet’in ne olduğu konusunu da, [aşağı yukarı] öğrendik yılların içinde… Ve işte bu bilgi ve bilinç ortamında Cumhuriyet Bayramı’nı kutluyoruz, bir kez daha, bir kez daha… Evet…

Bu noktada [yani bu ortamda] ilk sorumuzu soruyoruz: - Önemli günler niçin bir “bayram” şeklinde kutlanır?..

En yalın yanıt şudur sanıyoruz: - Çünkü, o önemli günlerin “anlam ve önemi” üzerine düşünülsün ve bu “mana ve ehemmiyet, ” toplumun bilincine işlensin; unutulmasın, diye… Tamam mı?.. Tamamsa, devam…

İşte ikinci soru: - Gazi Mustafa Kemal Atatürk niçin aşağıdaki sözleri söylemek zorunluluğunu hissetmiştir?.. <ı>“Bir gün, istiklal ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir…” Evet, hangi pencereden bakmıştır Gazi Paşa?.. Ve nasıl böyle bir “ön-görünün sahibi olabilmiştir?..

Bu önemli noktayı daha iyi sorgulayabilmek için, şu aşağıdaki soruları da sormamız gerektiğini düşünüyoruz: - Cumhur, halk demek değil midir?.. Dolayısıyla, Cumhuriyet rejimi de, halkın kendi kendisini yönettiği bir rejim değil midir? - Peki, halkın kendi kendisini yönettiği bir sistem, nasıl oluyor da, bu sistemi yok edebilecek bir tehlikeyi kendi eylemleri [ya da eylemsizlikleri] ile yaratabiliyor?.. - Halkın kendi kendisini yönettiği bir rejimde halk, ülkenin bağımsızlığını nasıl olur da koruyamaz bir konuma itilebiliyor?.. Gazi Paşa, işte bu “olabilirliklerin” her birinin gerçekleşebileceğini, halkın kendi kendisini yönettiğini sandığı bir ortamın emperyalizm tarafından nasıl yaratılabileceğini sezmiş… Ön-görmüş… Ve geleceğin çok önemli bir tehlikesi hakkında, henüz düzenin çarkları tarafından öğütülmemiş olan gençliği uyarmak gereğini duymuştur… Ve Türk gençliğine, çok açık bir biçimde, bu düşmanın emperyalistler ve onların yurt içindeki işbirlikçileri olduğunu [daha o günden] iletmiş ve uyarmıştır…

Bakın ne diyor Mustafa Kemal: - İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler… Bütün bu şeraitten [şartlardan] daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin [emperyalistlerin] siyasi emelleriyle tevhit edebilirler [birleştirebilirler] Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır!

İşte Cumhuriyet Bayramlarında hatırlamamız gereken gerçekler bunlardır. Edinmemiz gereken bilinç budur. Almamız gereken dersler bunlardır… Bunun için kutluyoruz bu bayramları, onun için bir dakika da olsa saygı duyuyoruz, onun için duruşumuzu “hazır hale” getirip, “hazır ol”uyor… Bağımsızlık Marşımızı hep bir ağızdan söylüyor… Ve hazırlanıyoruz!.. Ve bilmemiz gerekiyor ki, Mustafa Kemal Paşa’nın gözlerinin rengine şiirler ve şarkılar düzmekten çok, bilmemiz ve edinmemiz gereken bilinç budur, duruş budur… İşte ancak o zaman o “sarı saçlı – mavi gözlü” insanı anlamış ve O’nun yanında saf tutmuş olabiliriz…

Demek ki acilen yapılacak ilk iş, vitrini bırakıp, dükkânın içine girmektir. O dükkânın içini, yeniden, ilk günkü gibi, tertemiz eylemektir…

http://www.soruyusormak.com/ http://www.dnm-ler.com/
 
Toplam blog
: 913
: 485
Kayıt tarihi
: 30.01.09
 
 

1942 yılının Şubat ayında Bursa'da (Mehmet Kemalettin'den olma, Emine İffet'ten doğma olarak) dün..