Vizyondaki Filmler

Bal’da Rina yerken ‘Aşkın Yaşı Yok’ deyip ‘En Mutlu Olduğum Yer’de Şark Oyunları oynayan İki Babalık!

‘Bal’, Semih Kaplanoğlu’nun dört yıllık süreçte yarattığı ‘Yusuf Üçlemesi’nin son filmi. Geriye dönük anlatımla çekilen üçlemenin ilki ‘Yumurta’, Yusuf’un olgunluğunu anlatırken; ‘Süt’, anne etkisindeki gençliğini ele almıştı. ‘Bal’ ise Yusuf’un karakterini etkileyen çocukluk dönemi!

Yakup, çok tehlikeli olan karakovan balcılığıyla uğraşmaktadır. Yedi yaşındaki oğlu ve karısıyla yaşam mücadelesi verirken, arıların ölmesiyle bal her geçen gün azalmaktadır. İşinden dolayı babasına hayran olan Yusuf, onu hem sırdaşı hem de hocası olarak görür. Okumasını ve rüyasını sadece babasıyla paylaşan Yusuf, okulda pasiftir. Okuyana takılan rozet onu, arkadaşının okuduğu parçayı ezberlemeye ve parmak kaldırmaya iter. Öğretmenin başka hikâye istemesiyle korkup bildiği halde okuyamaz. Kekelemeye başlar ve sınıfta alay konusu olur. Bal aramaya giden babasının dönmeyişiyle yıkılan Yusuf, onu aramak için daldığı karanlık ormanın ağaç köklerinde huzuru bulur…

Sinematografi yönüyle tartışmasız olan filmin özünü kavrayabilmek için, üçlemenin tamamını görmek gerek! Kendi geçmişini Yusuf’a kaynakça yapan yönetmen, üçlemenin Hz. Yakup’la oğlu Hz. Yusuf’a göre değerlendirilmesini istiyor! ‘Bal’daki baba, kendi içe dönüklüğünü, rüyaları paylaşmamayı ve fısıltıyla konuşmayı öğreterek, Yusuf’a yansıtmış. Duyguların şiirle ifadesinden hoşlanan Yusuf’un suskunluğu, bakışlarla yapılan konuşmalar ve yüksek ağaçlı ormanların kasveti seyirciyi de etkiliyor. Sessizliğin ve ağır temponun altında ezilmek mümkün! Sabrı bol olan ve sinemada sanat görmek isteyenler için mükemmel bir seçim.

‘Rina’, özellikle Gökçeada sularında, balıkçıların korkusu dikenli vatoz da denilen, iri bir balık! Adını, bu balıktan alan film, üç arkadaşın hayallerini ve gelecekleriyle ilgili karar aşamalarını, dram ve komedi diliyle anlatıyor. Filmde, Rina balığının yakalanış zorluğu ve gidiş yönündeki sebatkârlığı, ada halkı üzerinden yansıtılmış! Palamara asılıp geminin tutulmaya çalışıldığı sahnede verilmek istenen de bu. Filmin bitimindeki ‘Son’ yazısıysa eski filmleri anımsatıyor. Büyüklerin çok, adamların az olduğu günümüzde, hayallerini satmayanların gerçek hikâyesi!

‘Aşkın Yaşı Yok’ derken hayale kapılmamak lazım! Anaerkil ailesinde kadın tarafından yönetilmeye alışkın Aram ile bastırdığı duygularını yaşama arzusundaki Sandy’nin ilişkisi aşk olabilir mi? Romantik komedi türü film, New York’ta üç blok arasında çekilmiş. İstanbul’dan görüntülere ve Saadet Işıl Aksoy’a da yer veren filmin afişi de Türkiye için özel düzenlenmiş! Gerçekçi olmasa da hoş vakit geçirtebilir.

‘En Mutlu Olduğum Yer’, Kağan Erturan’ın ilk uzun metraj filmi. Aşk-macera türünde ama görünürde ikisi de yok. Amerikanvari senaryosu, rahatsız edici müziği ve akmayan temposuyla dakikaları geçmez kılan filmin ana teması, Nihat Altınkaya’nın vücut dövmeleri! Emeğe saygımız sonsuz ama izleyiciye de yazık.

‘Şark Oyunları’, Bulgaristan’da ırkçılığın siyasilerce nasıl kullanıldığının bir örneği. Maçları bile Neo Nazi saldırılarla amaçlarına alet edenler, turist Türklere saldırır. Saldırganlara yeni katılan Georgi olayları sorgularken abisi İtso, aileyi kurtarır. Onun da hedefi, Türk kızını basamak yapıp Türkiye’de yeni bir hayat kurmaktır. Bol bira ve sigara tüketilen ve Bulgaristan’ın özeleştirisi denebilecek film, oraların gerçek yüzünü görmek açısından izlenebilir!

‘İki Babalık’, John Travolta ve Robin Williams’ın oyunculuk yeteneğiyle yürütülen bir komedi! Filmde, piyangodan çıkmış çocuklara babalık yapmanın inandırıcılığı bir yana New York’un Bloomberg Binası, Top Of The Rock gibi mekânlarını izleme fırsatı yaratılmış. Yaşlı köpekle resmedilen, ‘kurt kocayınca’ sözü, kariyerlerinde vasatlaşan iki eski dev için biçilmiş kaftan! Düşünmeden gülmek ve ailece izlemek için gidilir. ANİBAL GÜLEROĞLU