Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Eylül '07

 
Kategori
Eğitim
 

Vurun kahpeye

EĞİTİMLE İLGİLİ ROMANLAR (38)

Yazarı: Halide Edip Adıvar

Romanın konusu, Ulusal Kurtuluş Savaşı günlerinde, Anadolu’daki bir kasabada geçer. Roman, o günlerin atmosferini değişik bir cepheden yansıtmaktadır. Düşman işgalini yaşayan Anadolu Halkının Ulusal Kurtuluş Savaşını algılayışı hikaye edilir. Bir yanda ulusal direnişin simgesi Kuvayi Milliye güçleri, diğer yanda geçmişin dini taassubunu devam ettiren, sözde bir din adamı ve onun yandaşları.

Romanın kahramanı Aliye, Yemen’den Kafkas’a, Kafkas’tan Suriye’ye geçmiş ve kaybolmuş kahraman, fakat isimsiz ve talihsiz bir yüzbaşı ile dal gibi narin, zavallı ve hassas Fatihli veremli bir kadının çocuğudur. Anasını çok küçükken kaybetmiş ve bütün çocukluğu Darülmuallimat’ın tahta sıraları etrafında geçmiştir. Bütün kimsesizler gibi kendi ruhuna kaçan, gömülen, çekingen ve sessiz bir ruhu vardır. Annesini de kaybedince, bütün sevgisini Başhademe Güllü Kadın’ın ihtiyar ve tembel kedisine verir. Aliye Fatih’te fakir, ihtiyar Hala’nın evinde oturur. Çok güzel bir kızdır. Kendisine sevgisini açanlara ve takiplere aldırmaz.

Son senesinde ateşli ve sinirli bir genç muallimenin; “Anadolu’da çalışınız!” telkinini, ruhuna bir emel olarak yerleştirir. Diplomasanı alır almaz, Maarif koridorlarında, taşrada görev almak için dolaşır. Taşrada, görev almak istemeyen öğretmen adaylarına küçümseyerek bakar. Nihayet hiçbir kimsenin gitmediği (…) kasabasının açık bulunan muallimliğine atanır.

Bir bavulla yola çıkarak, kasabaya gelir. Maarif Müdürlüğüne gider. Odanın kapısında bir gözü kör, başı beyaz paçavra ile sarılmış ihtiyar bir adam, bir ayağı kopuk hasır bir iskemlede oturmakta ve sac bir mangalda kömür yakmaktadır. Yerde, kabarmış kirler, sıkça rastlanan tükürükler vardır. Loş odanın, örümcekli tavanı, ağır, insanı içine çeken bir kokusu vardır. Aliye, Maarif Müdürünü sorduğunda, “yok” cevabını alır. Maarif Müdürü, işini pek ciddiye almayan, gönül eğlendirmeyi seven biridir.

Aliye’nin edindiği bilgilere göre, yatısız muallimler ev tutup oturuyorlar. Buarada, Maarif Müdürü, yanında Ömer Efendi ile gelir. Ömer Efendi kızını kaybetmiş, karısı ile birlikte yalnız kalan bir insandır. Aliye’nin nerede kalacağı, konusunda konuşma başlar. Müdür, okulda kalsın, der. Ömer Efendi bunu kabul etmez ve benim yanımda kalsın, ” der. Müdür buna razı olur fakat öteki muallimlere oynadığı oyunu, derhal Aliye’ye de oynamayı uygun görmez. Ömer Efendi, karısı Gülsüm Hala’nın da onayını aldıktan sonra, Aliye’ye bir yer ayırır. Gülsüm Hala ile Ömer Efendi böylece, Aliye’nin kaybettikleri kızlarının yerini dolduracağına inanır.

Aliye, bir hafta okula gidip geldikten sonra, izlenimleri şunlar olur: Mektebin pis ve karanlık toprak avlusunda kokusuna mani olamadığı kırık kapalı helası ile, Maarif Müdürünün şüpheli işlerine alet olan ikinci muallime Hatice Hanımın rastıklı kaşları ve elinden düşmeyen sigarası. Bu muallime asabi, öğrencileri sevmeyen, fakat kötü huyları olan çocuklarla sohbet etmeyi seven birisidir.

Erkek çocuklar yağlı, küçük, püskülsüz fesleriyle, kız çocuklarına baskı yaparlar. Kızlar, acınacak bir haldedir. Erkekler ise daha saldırgan ve daha canlıdır. Kasaba halkını temsil eden sınıflara garip surette bir benzeyişleri vardır. Kasaba esnafının çocukları yaşça en sağlam ve çocuğa benzeyen bir sınıftır. Yalın ayak ve yamalı şalvarlarla okula gelirler. Bu çocukların da diğerleri gibi burunları akar ve elleri simsiyahtır. Buna rağmen Aliye onları çok sever. Bu çocuklar da fırsat buldukça, diğer erkekler gibi kızların saçını çeker ve onları döverler. Fakat, kendi kız kardeşlerini ötekilere karşı himaye ederler.

Mektepte imtiyazlı iki sınıf vardır. Bunlardan birincisi eşraf, diğeri memur çocuklarından oluşan sınıftır. Eşraf çocuklarının ekserisi cılız, fena bakılmış, sümüklü, kirli, buarada zorba ve ahlaksızdır. Hepsinin cebinde bir tabaka tütün vardır. Hatice Hanım ile birlikte sigara içerler. Hemen hepsi Hatice Hanım ile karşılıklı sigaraları yakar, avluda çömelirler. Buarada hem sigara dumanlarını savurur, hem de evlerinde olup biteni anlatırlar.

Aliye, sınıfa ilk girdiği zaman, pencerelerine kağıt yapışmış bir dersanede epeyce birikmiş sigara dumanı ile saygısız sırıtan bir sürü küçük yüz görür. Bir eşraf çocuğu da, başka bir çocuğu dövmektedir. Hemen çocuğu alıp, dışarıya kovalar ve okula gelmemesini söyler. Bu çocuğun babası, Kantarcıların Hüseyin Efendidir. Bu olay üzerine, Aliye’yi sıkıştırırlar fakat O, bunlara aldırmaz. Eşraflar, kasabada söz sahibi insanlardır.

Kantarcıların Hüseyin Efendi, Aliye’ye aşık olur, O’nu elde etmek için her çareye başvurur. Hatta, Aliye için kasabayı bile feda edebileceğini belirtir.

Kasabanın Hocası, Fettah Efendi’dir. Fettah Efendi, Kuvayi Milliyecilere karşı ve şeriatçı bir insandır. Halka daima, “Kuvayi Milliyenin, halkın mallarını alacağını ve kasabayı yakıp yıkacağını” söyler. Aliye’ye karşı bir kini vardır. O’nu, fahişelikle suçlar. Halk da onu yavaş yavaş desteklemeye başlar.

Bir gün Kuvayi Milliye birlikleri, halktan para yardımı almak için kasabaya gelir. Bu günlerde, Komutanları Tosun Bey, Aliye’ye aşık olur. Aliye’yi, Ömer Efendi’den ister ve Aliye ile Tosun Bey nişanlanırlar. Bunu hazmedemeyen ve zaten Kuvayi Milliye karşıtı olan Hacı Fettah Efendi ile Aliye’yi elinden kaçıran Hüseyin Efendi, kasabanın uzağındaki Yunan Karargahına gider.

Yunan komutan ile görüşerek, durumu anlatırlar. Yunan komutan, ordusuyla birlikte kasabaya gelir. Komutan, aşırı milliyetçi, halkı sömüren ve çok içki içen bir kişiliğe sahiptir. Aliye’yi görünce, O’na hemen aşık olur.

Tosun Bey’in Aliye’nin evinde olduğu bir gün, düşman kasabayı sarar. Aliye’nin yardımı ile Tosun Bey kurtulur. Türk Orduları düşmanları yenilgiye uğratmaya başlar. Tosun Bey, kasabadaki Yunanlıların yollarını kesmek ve cephanelerini yok etmek ile görevlendirilir. Bu görevleri yerine getirir fakat, ayaklarını kaybeder.

Ortadaki karışıklıktan yararlanan Hacı Fettah ve Hüseyin Efendi, yanlarına aldıkları halk ile birlikte, namussuz diye tabir ettikleri kadınları ve Aliye’yi köy meydanında öldürürler. Daha sonra Türk Orduları kasabaya girer. Türk Komutan, halktan yapılanları öğrenir ve Hacı Fettah ile yandaşlarını İstiklal Mahkemesine gönderir. Burada yargılanarak suçlu bulunurlar ve idam edilirler.

 
Toplam blog
: 425
: 3089
Kayıt tarihi
: 06.12.06
 
 

Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması ve Ekonomisi..