Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ağustos '07

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Vurun küresel ısınmaya

Vurun küresel ısınmaya
 

Medya oluşagelen haber politikası nedeni ile doğal olarak toplumun ilgisini çekecek haberleri gündemine alır. Bu anlamda Milliyetin verdiği bir haberde olduğu gibi Türkiye’ deki her dört kişiden biri eğer Küresel Isınmayı en büyük tehdit sayıyor ise medyanın bu olguya kayıtsız kalması haberlerinde bu konuyu ağırlıklı olarak ele almaması düşünülemez. Bu nedenle medyanın küresel ısınmadan bu kadar çok söz etmesi anlaşılabilir.

Ancak halihazırda yaşadığımız kuraklık ve bazı yörelerde baş gösteren çölleşme meselesini sadece iklim değişimine bağlamak medyanın kamuyu doğru bilgi ile bilgilendirme sorumluluğu ile bağdaşmaz.

İklim uzmanları, Türkiye’deki ciddi bilim insanlarının hiç biri bu süreçten tek başına İklim Değişimini sorumlu tutmuyorlar. Ben de onlar gibi düşünüyorum. Küresel Isınma olmasa da biz kuraklık sorunu yaşayacaktık. Küresel Isınma sorunun şiddetini arttırdı. Sıcaklık artışı nedeni ile buharlaşma fazla olunca , üstelik iç Anadolu, Akdeniz, Ege , Marmara gibi kuraklık sorunu zaten olan bölgeler de beklenen kış yağışları da olmayınca kuraklık tüm şiddeti ile yaşandı.

Meteoroloji uzmanları Türkiye’nin bir kuraklık ülkesi olduğunun altını çizmektedirler. Bunun da Türkiye’nin topografik engellemelerinden doğduğunu belirlemekteler. İTÜ Meteoroloji bölüm başkanı Mikdat Kadıoğlu, denizlere bakan yamaçların daha çok yağış almasına karşın, iç kesimlerin daha az yağış aldığını belirtmekte. Türkiye’deki dağların batı’dan gelen yağışlı sistemin yüzüne bakan bölümleri çok yağış almakta, buna karşılık iç kesimleri yağış almamaktadır. Söz konusu dağlar aynı zamanda İç Anadolu’ya yağışın girişini engellemektedir. Diğer yandan Türkiye dünyadaki konumu nedeniyle az yağış alan bir yerdir. Dünyada 30 derece enlemi yüksek basınç merkezidir. Bu bölgede yüksek basınç merkezinde hava aşağı çöktüğü için bu bölge kurak bir bölgedir. Diğer yandan 45 derece enlem ve yukarısı ise kutupsal cephelerin olduğu yerdir. Türkiye bu ikisinin olduğu bölgede yer almakta. Bu bölgede olduğu için de yağışa yol açan cephe sistemlerini kuzeye iter. Bu da Türkiye’nin alması gereken yağışı engeller. Yani ülkemiz engelleyici yüksek basınç merkezine maruz kaldığından, kurak kabul edilebilecek bir ülke.

Türkiye’de farklı istasyonlarda ortalama 2.5-3 yılda bir değişme göstermekle birlikte 1970’lerden bu yana yağışlarda bir azalma kaydedilmekte. Bu azalma özellikle şiddetli bir kuraklık yaşanan 1989-1990 yılları arasında anlamlı bir düzeye ulaşmış durumda. Kısacası iklim uzmanları ve hidrologlar yapılan ölçümlere, gözlemlere dayanarak yarı kurak bir iklim kuşağında olan Türkiye’nin özellikle 1970’lerden bu yana daha sık bir kuraklık periyodu izlediğini, iklim değişimiyle bunun daha da şiddetleneceğini ifade etmekteler.

Veriler 15-20 yıl sonrasına dönük

IPCC verileri de 2030’lara dek Akdeniz çanağı denen bölgede sıcaklık değerlerinin 60 dereceyi bulacağı sıcak bir iklimsel dönem yaşanacağını, yağışların %10-15 civarında düşeceğini ortaya koymakta. Ha keza yağış değerleri bakımından da Türkiye az yağış alan bir ülke. Dünya ortalaması 1000 mm iken, Türkiye ortalaması 600 mm. Londra’da bulunan Kuraklık İzleme Enstitüsü 2007’de şiddetli bir kuraklık yaşayacağımızı, en çokta Batı bölgeler ile İç Anadolu’nun sıkıntı çekeceğini söylemekte.

Tüm bu verilere rağmen iklim değişiminin bu süreçte hiç mi payı yok derseniz size şunu derim eğer yüz yıllık bir periyod içinde ortalama yeryüzü sıcaklığı 0.74 derece artmışsa elbette bu olguyu göz ardı edemeyiz. Hiç kuşku yok ki kuraklık olgusunda denkleme iklim değişimi de dahil olmuştur. Ancak iklim değişiminin asıl etkileri yapılan modellemelere bağlı olarak konuşursak bundan 10-15 yıl sonra tam olarak etkisini göstermeye başlayacak..

Nitekim halihazırda bu konudaki en yetkin kurum sayılan IPCC’de yaptığı modellemelerde bundan 25 yıl sonrası için Türkiye’de kış sıcaklıklarında 2 derece yaz sıcaklıklarında ise 3 hatta 3.5 derecelik aratışlar olacağını tahmin ediyor. BM’nin su raporlarında verilen tarih 2025, çölleşme ile ilgili NASA raporlarından da projeksiyonlar da hep 2025-2030 için geçerli.

Kısacası eldeki tüm bilimsel veriler iklim değişiminin asıl etkilerini bundan en az 10 yıl sonra yaşayacağımız ortaya koyar halde. Haa tüm bunlara rağmen iklim değişimin şiddetlenmesi olasılığı da asla yabana atılmayacak bir olasılık, bu durumda beklene etkilerin baş göstermesi daha da kısalabilir. Ama şu an elimizdeki veriler ekseninde yaşanan kuraklık sadece iklim değişiminin bir ürünüdür demek bilimsel olarak doğru bir şey olmaz.

Popülizmi bırak yönetime bak

Yani Kuraklık tıpkı deprem gibi davulla zurnayla bağıra bağıra geliyorum dediği halde Popülizmi siyasetlerinin eksenine koyan sağ siyasetçiler de, sosyal demokrat siyasetçiler de bu konuda yatıp sorunu çözümsüz bırakmayı tercih ettiler. Şimdi Ana Akım Medyanın sansasyonel çığırtkanlığı sayesinde kendi beceriksizliklerini, vurdumduymazlıklarını Küresel Isınmanın üzerine yıkıyorlar. Kardeşim demek lazım “sen tüm akarsularını adeta açık kanalizasyona çevirmiş durumdasın bu senin kullanabileceğin-ki Türkiye’nin kullanılabilir su miktarı DSİ verilerine göre 112 milyar metreküp, Kişi başına düşen yıllık su miktarı da 1500 metreküp.Su ferahlığı için bu rakamın 2000 metreküp olması gerekir, tüm bunlar Türkiye’yi su kıtlığı olan bir ülke yapıyor-su miktarında ciddi bir düşme demek. Bu konuda hiçbir şey yapmamışsın sanayiciyi, işadamlarını şımarttıkça şımartmışsın şimdi suçu doğaya atıyorsun yok öyle şey”.

Türkiye’nin su müsrifi siyasetçileri bugüne dek tarımda hep popülist bir politika izlediğinden köylü vahşi sulama denen açık kanal sistemi ile sulama yapmaya alışık durumda. Oysa su fiyatlarını basamaklandırsalar ve belli bir oranı aşan fazla su kullanımında köylüden bunun parasını alsalardı köylü de suyu tedbirli kullanmaya mecbur olurdu. Biz de şu an tarımsal ürünleri bu kadar pahalı yemezdik.

Aynı politikayı suyu israf eden kentlilere de uygulamak şart. Ama sen bunu yapmazsan Konya’da olduğu gibi yeraltı suyunu bile yağmalar. Yeraltı suyu cankurtaran simididir. Çare kalmadığında silahındaki son kurşun olur. Oysa suyu akılcı kullanmak mümkün.Mesela su fakiri İsrail suyu öyle verimli kullanıyor ki bizim kullandığımızın dörtte biriyle çölü vahaya dönüştürebiliyor. Kısacası sorumlu Küresel ısınma filan değil halk kuyrukçusu, yağcısı siyasetçiler ve tabi DSİ gibi sulak alanları kurutan bürokratlar. Bunlar kendi hatalarını doğaya yüklemesinler.

Türkiye’nin iklim değişimi olgusuna adam gibi hazırlanması. Kuraklık meselesine uygun düzgün bir siyaset izlemesi için düzgün bir su politikasına ve bu politikalar ekseninde yapılandırılmış bir su yönetimine gereksinmesi var.

 
Toplam blog
: 44
: 809
Kayıt tarihi
: 06.06.07
 
 

Sosyoloji ile ilgili olarak Birikim, Üç Ekoloji, Birgün Gazatesinde çeşitli yazılarım çıktı. Ayrı..