Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Kasım '08

 
Kategori
Mizah
 

Vurursam gol olacaktı...

Vurursam gol olacaktı...
 

hayallerimi çaldınız vicdansızlar!


Sevgili dostlarım hepinizin çocukluk hayali vardır değil mi? Bilirim ki; kiminiz öğretmen, kiminiz doktor, kiminizse mühendis olma hayaliyle yanıp tutuşmuşsunuzdur. İşte benim de çocukluktan beri yanıp tutuştuğum hayalim herhangi bir işyerinde çalışıp, iş bitiminde çalışma arkadaşlarımla halı saha maçı yapabilmekti. Maçın oynanacağı günün öncesinin akşamında formamı, şortumu, beyaz çorabımı ve yeni almış olduğum rakibe öldürücü darbeyi indirecek halı saha ayakkabımı (krampon desene işte, halı saha ayakkabısı da nedir?) değil poşete, üniversiteden kalma sırt çantama doldurup ertesi gün için hazır edecektim. Ertesi gün geldiğindeyse işyerinde tüm gün ofis arkadaşlarımla maçı konuşup önce rakibi presimizle boğacağımızdan sonrasında tek pasla gol yollarında etkili olacağımızdan ve çeşitli taktiksel varyasyonlarımızdan bahsedecektik. Evet çocukluk hayalim tamamen buydu dostlarım.

Sonunda üniversite hayatım bitmiş, "şimdi reklam mı yapıyorsun sen" diyenlerin olabileceğini düşünerekten adını sır gibi saklayacağım ancak hepimizin bildiği, bilmekle kalmayıp benimsediği meşhur bir yayınevinde işe başlamıştım. Yaklaşık 15 günlük alışma sürecinden sonra işyeri arkadaşlarımla gerekli kaynaşmayı sağlamış ve sonbaharda haftada bir bilemedin iki halı saha maçı yapıldığını öğrenmiş bulunmaktaydım. İyi bir futbolcudan öte sol ayağını mükemmel kullanan bir maestro olduğumu belli etmeden bir öğlen yemeği arasında "Ooo iyiymiş beni de şimdiden ekleyin listeye" diye kâmil çalışma arkadaşlarıma isteğimden bahsetmiştim. Onlar da "Tabii Serhatçım, hele bir gelsin mevsimi kıran kırana geçen maçlarımızda seni de görmek isteriz" demişlerdi. Onlar benim bu istekli halime "sen ne anlarsın futboldan" der gibi ama demeyerek bakarlarken, ben de onlara bıyık altından gülümsüyordum. Gerçi bıyığım yoktu ama o anki ruh halimi anlatabilecek başka bir deyim aklıma gelmedi dostlarım.

O günden sonra sürekli maç gününe hazırlık yaptım. Her akşam işten geldikten sonra yemeğimi yiyip eşofmanlarımı giyiyor ve evimizin karşısındaki çocuk parkında nefes açmak bâbında düz koşularla birlikte bilindik açma germe hareketleri yapıyor, kendimi formda tutmaya çalışıyordum. Her an maça çıkabilecek kapasitede olmalıydım. Çünkü yavaştan sonbahar mevsimi geliyordu ve "Serhat yarın akşam halı saha maçımız var ona göre gel" diyebilirlerdi. Maçta fuleli adımlarla rakip takımın oyuncularını geride bırakacak, al da at dercesine paslar verecek, kafalardan seken topları iyi değerlendirecek ve daha da önemlisi takım arkadaşlarımı vururlarsa gol olacak pozisyonlara sokacaktım. Ertesi gün işyerinde herkes beni konuşacak, diğer maçlardaki takım oluşumlarında "zaten Serhat sizde oğlum, siz çok güçlü oldunuz bu kadroyla" dedirtecek ve sürekli kadroları yeniden kurduran paylaşılamayan bir isim olacaktım. Sizin hayaliniz nedir bilmiyorum dostlarım ama benim çocukluk hayalim buydu. Hayalin büyüğü küçüğü olmazdı ve gerçekleştirmeme az kalmıştı!

Pazartesi işe geldiğimde yan masadaki arkadaşım Cüneyt'le hoşbeş ettikten sonra, bir süre Galatasaray'ın defansındaki kademe hatalarından bahsettik. Hazır futboldan bahsetmişken masasının altında bulunan torbayı çıkartan dostum Cüneyt "Oğlum süper bir halı saha ayakkabası (krampon!!) aldım, 90 YTL verdim." dedi. "At bakayım şunu" dedim. Gerçekten de dediği kadar vardı. Harikulade bir krampondu. "İyi de Cüneytçim neden işyerine getirdin bunu?" diye sordum. "Akşam maç var ya oğlum seni çağırmadılar mı?" dedi. İnsanın başından aşağıya kaynar sular dökülür ya hani işte o durumdaydım. Acayip bozulmuştum ancak bozuntuya vermemek için "Hee maç vardı değil mi bugün? Benim dayı oğluna akşam kız isteyeceğiz de o yüzden ben oynayamayacağım Cüneytçim..." dedim. Cüneyt'e böyle derken içim nasıl kan ağlıyordu bilemezsiniz. Sonrasında işyeri arkadaşlarım bütün gün boyunca benim çocukluktan beri hayalini kurduğum şeyi yaptılar ve akşam oynanacak maç hakkında konuştular, tartıştılar... Daha fazla dayanamayıp "Eeeh yetti ama bee! Hayallerimle oynadınız benim vicdansızlar! Niye beni çağırmadınız, bir erkeğin duygularıyla oynamak bu kadar mı basit?" gibi laflarla o anki hislerimi sert bir üslupla dile getirdim. Aralarından bir tanesinin "Serhatçım aklımıza gelmedin yoksa neden çağırmayalım" demesiyle zaten yanağımdan süzülmekte olan gözyaşlarımı dizginleyemedim, hıçkırıklara boğuldum. Sonrasında normal mesai saatinden yarım saat erken hepsi işyerinden ayrıldılar.

Çok fazla geçmeden müdür bey geldi (Cüneyt çıktı mı diye bakmaya). Beni görünce "Sen futbol oynamıyor musun?" diye sordu. "Çok iyi oynuyorum efendim ama maalesef çağrılmadım" dedim. "İyi o zaman haftaya kadrodasın" dedi. "ehe ehe" şeklinde güldüm. Ertesi gün maçı anlattı arkadaşlar. Sevgili müdürümüz "iyi oynuyormuş çocuk niye çağırmadınız" demiş. Yenilen tarafın oyuncuları, "haftaya bizim kadrodasın Serhat, sen olsan dağıtırdık onları" falan dediler.

Şimdi haftaya oynanacak maçı bekliyorum... Görürsünüz lan siz!
 
Toplam blog
: 2
: 441
Kayıt tarihi
: 12.05.07
 
 

1985 İstanbul doğumluyum. Kendimi bildim bileli bu şehirdeyim. Sanırım aynı şekilde de devam edecek...