Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Şubat '15

 
Kategori
Sinema
 

Whıplash

Whıplash
 

 
"...Faşizm iki insan arasındaki ilişkide başlar," diyordu Ingeborg Bachmann "Malina" adlı romanında. Whiplash'ta bu düşüncenin en uç örneklerinden birini görmek mümkündü.
Başrolde müzik vardı elbette...Müziğin Caz hali...Nefis bir davul solosuyla açılıyordu film. En başından sonuna dek yarattığı gerilimle, kurgusuna ve iliklerine işlemiş caz ritmleriyle, oyunculuk performanslarındaki inandırıcılığıyla, çekici olduğu kadar, sarsıcı bir psikolojik dramın içinde buluyordu insan kendini. 
New York'ta, ülkenin en iyisi diye bilinen bir müzik okulunda geçiyordu hikaye. Çalışmaktan kan ter içinde kalan tutkunun uçurumlarında genç caz davulcusu, Andrew Neiman'la, tüm hayatı boyunca yeni bir Charlie Parker ya da Louis Armstrog yetiştirmeyi kendine destur edinmiş, saplantılı, baskıcı ve zalim müzik hocası, Trence Fletcher'in çatışmalı ilişkisi üzerine kurulmuştu hikaye. 
Rivayete göre Charlie Parker de genç bir müzisyenken, usta müzisyenlerle yaptığı bir doğaçlama seansında çok kötü çaldığı için, başka bir davulcu tarafından kafasına atılan zilin utancıyla, eve döndüğünde öyle çok çalışmış ki; bu şiddet hikayesi, bir yıl sonra "Bird" lakaplı bir deha olarak müzik dünyasına dönmesine sebep olmuş. 
Aslında benim bünyemin ve eğitim anlayışımın reddettiği bir yaklaşımdı bu. Fakat her şey o kadar güzel anlatılmıştı ki Whiplash'ta caz ateşinin tüm benliğimi sarmasına izin verdim. Evet abartılı aferinler ve gereksiz pohpohlamalar da yıkıcı eleştiriler kadar tehlikelidir ve olumsuz sonuçlar doğurur. Her konuda olması gerektiği gibi dürüstlük ve samimiyet esastır. Ve tabi bir de ne söylendiği kadar önemlidir, nasıl söylendiği de. Çünkü ancak küçük adımlar desteklendikçe, büyük adımların atılmasına imkan sağlanabilir. Kısacası kaynağı bilgi ve sevgi olan otoriteye inanıyorum. 
Andrew arzu şiddeti yüksek, tutkulu bir davul öğrencisiydi. Başarı için tüm kişisel zevklerinden, hatta çok hoşlandığı kız arkadaşından bile vazgeçti. Sınırları aşmak uğruna çok acı çekti. Ve sonuçta ancak acımasız otoriteye başkaldırarak kendini bulabildi. Filmin en önemli sahnelerinden biri olduğunu düşündüğüm finalde, Flecher'in onu sahnede rezil etmesinden sonra , babasıyla birlikte o kapıdan çıkıp gitseydi belki de bir daha asla davul çalamayacaktı. Fakat geri döndü ve savaştı. Flecher'in aralarındaki tüm gerginliği unutup, onun cezb haline kapılarak eşlik edişi unutulmaz bir sahneydi. 
Sonra bir de Flecher'in önce bir hiç olarak görüp önemsemediği, fakat sonra büyük umutlar bağlayıp çok emek verdiği, trafik kazasında ölen öğrencisinden bahsederken döktüğü gözyaşları onun karmaşık ruh halini ne kadar iyi yansıtıyordu. 
Sahi, gerçekten öğrencisine mi ağlıyordu Flecher, yoksa kendi hayal kırıklığına ve yanılgısına mı? Belki her ikisi ne de...Belki yalnızca ikincisi...
Bir sanat yapıtının en önemli işlevlerinden birisi bizi felsefi bir düşünüşe yönlendirmesi ve sorular sormamızı sağlamasıdır kuşkusuz. Whiplash bunu başarıyor, düşünmeye ve tartışmaya değer pek çok soruya kapılarını ardına kadar açıyordu. Yine bunlardan biri ve en önemlisi de; "sınırları aşmak acılı bir yolculuğu göze almak mıdır gerçekten?" Sorusuydu. Peki ya hocanın tavrı, müzik aşkı Whiplash'ı seyredin!..Caz ateşi sarsın her yanı!..
 
Toplam blog
: 30
: 572
Kayıt tarihi
: 02.11.09
 
 

Edebiyat, sinema, tiyatro ve müzik başlıca ilgi alanlarım. Gezmeyi, okumayı, yazmayı, düşünmeyi v..