Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Nisan '17

 
Kategori
Deneme
 

Ya Hüseyin

Ya Hüseyin
 

Ya Hüseyin


Yüreğimin yine bedenimden kopup yolculuğa çıktığını hissediyorum. Gözlerim yaşlı. Gönderebildiğim tek hediye bu. İnşaallah kabul edersin bu naçiz hediyemi. Benim gibi günahkâr sana gözyaşından özge ne hediye edebilir ki?

Sana geliyor yüreğim Efendim. Her zaman ki hasret yüklü. Bu sefer daha bir arzulu. Çırpınıp duruyordu yerinde daha fazla tutamadım. Gözyaşlarımı da kattım Kerbela rüzgârına ve yola verdim.  O gül cemalinin düştüğü toprağa savursun gözlerimin yaşını. Belki biraz teskin olur. Çünkü bizi teskin eden bir Zeyneb yok, bir Zeynel Abidin yok.

Hasanım ağu içti, lebi sükker ah çeker

Hüseyin attan düştü, kime şikar ah çeker

Nerde kalmış acaba, bak zülfikar ah çeker

Ali’nin onbir oğlu, yerde yatar ah çeker

Fatma ana ciğeri sızlar sızlar ah çeker

 

Hüseyin attan düştü sahra-ı kerbelaya

Cibril kurban haber ver sultanı en biyaya

Yektir Ali tektir Ali Ali şahtır Ali

Ali Ali cansın Ali, Ali Ali yar Ali

 

Medine dağlarında susamla sümbül ağlar

Dağlar inim iniler sular sarhoş sel ağlar

Cümle kuşlar figanda vah dertli bülbül ağlar

Viranede baykuşlar “hu” çeker yıl yıl ağlar

Kerbela imdat ister gözedirler yol ağlar

Lanet olsun Yezide şah-u geda kul ağlar

Ey murteza gel yetiş binekte düldül ağlar

Hasanım ağu içmiş gözyaşları sel ağlar

Kerbelaya kulak ver sahra ağlar çöl ağlar.

 

Hüseyin attan düştü sahra-ı kerbelaya

Cibril kurban haber ver sultanı en biyaya

Yektir Ali tektir Ali Ali şahtır Ali

Ali Ali cansın Ali, Ali Ali yar Ali.

Öyle hasretiz ki Efendim. Biz senle olamadık, sana layık da olamadık. Elimizden sadece ağlamak geliyor. Asla sana ağladığımız bile meçhul. Çünkü Efendim günahlarımız öyle çoğaldı ki senin şehadetini görecek gözümüz kalmadı. Katıldığımız Cem Ayinlerinde okuduğumuz ağıtlar gözümüzden akan yaşlar ne senin başsız bedenine, ne Alemdarın Celal Abbas’ın kesik kollarına, ne Ali Ekber’in civanlığına, ne Ali Asker’in mazlumluğuna, ne de Zeyneb’in yiğitliğine o yaslı kafileye… Ancak ve ancak günahlarımıza ağlayabiliyoruz. Seni anlayamadığımıza ağlayabiliyoruz. En çok da bu yakıyor ya yüreğimizi…

Çöl yazıda ekilmiş bir kara duman

Dumanın içinde imam görünür

Abbas at üstünde vermiyor aman

Yezidin askeri yaman görünür

 

Hal böyle böyle var pire söyle

Pirim Mecnun olmuş, ben olam Leyla

Pir de benim gibi yanar mı böyle

 

Kerbela çölünde şamalar yanar

Abbas at üstünde çark gibi döner

Ak libas altında yarası kanar

Ok saplanmış ciğerciği delinir

 

Hal böyle böyle var pire söyle

Pirim Mecnun olmuş, ben olam Leyla

Pir de benim gibi yanar mı böyle

 

Abbasın giydiği keten gömlektir

Gömleği soyulmuş kolları yoktur

Bir değil, beş değil yarası çoktur

Abbas'ı vuranlar elbet sürünür

 

Hal böyle böyle var pire söyle

Pirim Mecnun olmuş, ben olam Leyla

Pir de benim gibi yanar mı böyle

 

Geçen gün yine bir kafile yolcu ettik sana doğru. Ancak selam ve lebbeyklerimizi gönderebildik. Kafilenin arkasından ağlayıp durduk. Bilmem… Keşke her daim sana gelemediğimiz için ağlayabilsek… Keşke sadece sana aksa gözyaşlarımız. Keşke Efendimiz keşke…

Efendimiz ziyaretine bile gelemiyoruz. Çünkü senin ziyaretine izin alanlar gelebilirmiş. Sen kime onay verirsin? Seni hem yüreğinde hem de yaşadığı yerde yaşatabilenlere… Yüreği olan ziyareti neylersin değil mi? Sana dost olana şart mı gelmek? Seni görebilen, anlayabilen zaten daimi ziyaretçin değil mi? Bizde ikisi de yok. Ne daimi ziyaret ne de zahiri… Yüreğimiz yine buruk ama sensizlikten ötürü. Hasretin dağlıyor ciğerlerimizi. Şahı Kerbela Hüseyin denilince titriyor bedenlerimiz, boşanıyor gözyaşlarımız.

O güzel cemaline kurban olduğum Evlad-ı Peygamber Efendimizin! Bir nazar eyle bizlere. Şifa bulsun bu hastalıklı yüreklerimiz. Bilirsin Efendimiz yürek hastalığı bedeninki gibi değil. Olmazsa şefaatçisi çaresi de yoktur. Şimdi çareyi senden istiyoruz ey güzel yar! Ne olur bizi kapından geri çevirme. Senin yüzünün suyu hürmetine Yüce Yaradan bağışlasın bu günahkâr ruhlarımızı.

Bildiğim tek bir şey varsa artık günahlarımızın ağırlığı altında ezildiğimizdir. Senin aşkını sadece dilde yaşadığımız için eziklik bir hayli baskın ruhumuzda. Acılarımıza acı katan ne varsa birikiyor ardı ardına. Ve her şeyi üzerimizden itip öyle güzel çıkıyoruz ki işin içinden.

Olayların bizim dışımızda geliştiğini iddia ediyoruz. Pekâlâ, Efendimiz sen hayatımızın neresindesin? Seni yaşamamak mı bizi olayların dışına iten, hayatımızdan sıyıran?

Ya Hüseyin sen bunu hak ediyor musun? Aşura’da kanınla yazdığın tarihi koruyamamak büyük utanç, büyük eksiklik. Deden Peygamber Efendimiz bizi kabul etmeyecek mahşerde ümmet olarak. Evladına gözyaşı dökmek neyin göstergesi oluyor ki? Koca bir hiçin. Yani ifadesiz gözyaşları bizim ki. Eğer ki bizler Büyüklerimiz hakkıyla tanıyabilseydik şuan Yezidi güçler değil Müminler egemen olurdu dünyaya.

Şimdi bizim yürek yangını diye tabir ettiğimiz gözyaşı akıttığımız Kerbela vahşeti değil kendi bencilliğimizdir. Durumumuzun bariz açıklaması bundan ibarettir.

Bugün mâtem günü geldi

Âh Hüseyn ü vâh Hüseyin

Senin derdin bağrım deldi

Âh Hüseyn ü vâh Hüseyin

 

Kerbelâ’nın önü yazı

Yüreğimden çıkmaz sızı

Yezîdler mi kırdı sizi

Âh Hüseyn ü vâh Hüseyin

 

Bizimle gelenler gelsün

Serini meydana koysun

Hüseyn ile şehid olsun

Âh Hüseyn ü vâh Hüseyin

 

Kerbelâ’nın yazıları

Şehid düştü gâzîleri

Fatma ana kuzuları

Âh Hüseyn ü vâh Hüseyin

 

Esti deli poyraz esti

Kâfir Mervân bizi bastı

Hüseyn’in başını kesti

Âh Hüseyn ü vâh Hüseyin

 

Kerbelâ’nın önü düzdür

Geceler bana gündüzdür

Şah Kerbelâ’da yalnızdır

Âh Hüseyn ü vâh Hüseyin

 

Gökte yıldız paralandı

Şehribân ana karalandı

İmâm Hüseyn yaralandı

Âh Hüseyn ü vâh Hüseyin

 

İmâm Hüseyn attan düştü

Kâfir gelüb kanın içti

Atı Medîne’ye kaçtı

Âh Hüseyn ü vâh Hüseyin

 

Bir su verin ma’sum cana

Yezîd içti kana kana

Fatma ana yana yana

Âh Hüseyn ü vâh Hüseyin

 

Kerbelâ’da biter yonca

Boyu uzun beli ince

ŞAH HATAYİ’m kasârınca

Âh Hüseyn ü vâh Hüseyin[1]

 

Öz eleştiri yapmak bu mu? Tam olarak değil aslında. Yani eleştiri yapıp düzeliyorsak iyi ama bizim ki hep boşa sallanan kürekler. Nitekim böyle de devam edecek.

Artık ölüm bizi yakalamadan uyanabilirsek ne ala. Yoksa ağlar dururuz halimize. Her daim yüce yaradan o yüce makamından bizlere hidayet versin ve Efendimiz Seyyid-i Şüheda bize şefaat eylesin.

Yine de üstünde durmadan geçemeyeceğim ne olursa olsun, ne kadar günahkar olursak olalım. Kerbela yüreğimizde kanayan en büyük yaradır Efendimiz.

Senin adın hasret iplikleriyle örülmüş yüreğimize. Ne olur bir nazar eyle bizlere Kerbela hasretimize kavuşalım bir an önce…

 



[1] Sadeddin Nüzhet Ergun,Şah İsmaili Safevi Hayatı-Deyişleri,1946,sf.110

 

 
Toplam blog
: 447
: 1524
Kayıt tarihi
: 20.09.13
 
 

06 Mayıs 1974 Çorum Sungurlu'da doğdu. Yaşamının büyükçe bir bölümünü Mamak'ın gecekondu mahalleler..