Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

kevser şekercioğlu akın

http://blog.milliyet.com.tr/kevser

10 Nisan '07

 
Kategori
Sosyoloji
 

Ya öldürülenlerin yaşama hakkı?

Herkesin yaşama hakkı var mıdır? Yıllardır konuşmalarımda, yazdıklarımda hararetle belirtiğim gibi herkesin yaşama hakkı yoktu bana göre. Attım, tuttum, astım, kestim…. İpi çekecek, giyotini indirecek insanların mesleklerine göz diktiğim bile olmuştur yaşanan acımasızlıklar karşısında.

Ben çocukluğumdan beri yalansız sevgi dolu olarak yaşamayı becermeye çalışmama rağmen şiddete şiddetle karşı çıktım her zaman. Çaresiz insanların ya da hayvanların uğradığı şiddeti gördüğümde de en acımasız katilin bile düşünemeyeceği işkenceler ürettim beynimde ve çok şaşırdım. Karıncayı bile incitmekten ve zarar vermekten korkan ben ne kadar da çabuk şekil değiştirebiliyordum. Ve çok korktum düşüncelerimdeki şiddetten ve acımasızlıktan.

Yaşanan bazı durumlar karşısında “Ölen mi öldüren mi haklı” sorusuna cevap aradığım akşamların birinde, radyo açıktı ve hapisanedeki kader mahkumlarıyla yapılmış konuşmaları rastgele dinlerken dikkat kesildim. Bir pazarcı başına gelenleri, kendi yorumlarıyla anlatırken son derece haklı olmasına rağmen, sonrasında yaşadığı ve ailesine yaşattığı, önüne geçemediği yıkımlar sonucu pişmanlığını dile getiriyordu çaresizce.

Eşiyle birlikte sebze-meyve sattıkları tezgahlarını, vergisini ödedikleri halde zorla ellerinden almaya kalkan çetecilerle çıkan kavga sonucu bir tanesinin ölmesine sebep olarak aldığı cezayı dile getirdiği ses tonunu anlatmayı becebileceğimi sanmıyorum. Eşi küçücük çocuğuyla hayat mücadelesine tek başına devam etmeye çalışırken tükenmiş, çocuğu babasını parmaklıklar arkasından tanımaya başlarken hayatın tüm eziklikleri altında suskun ve savunmasızmış. Yaşadıkları karşısında tekrar bir evin içine girsek aynı olmamız artık mümkün değil diyordu.

Sarhoş bir sürücünün karısına sarkıntılık etmesiyle çıkan kavgayı ölümle son bulduran bir adamın “Keşke o sarhoşa uymasaydım” diyen pişmanlık dolu ses tonunu da anlatabileceğimi düşünmüyorum. Oturduğum yerde, sonuna hane eklenen bütün mekanlara (ker-mapus-hasta-gasil-….) girmemizin aslında ne kadar basit sebeplere bağlı olduğunu görmek içimi acıttı birden. Kendilerine kader mahkumları diyorlardı. Yeni bir yaşam kurmanın imkansızlığına rağmen dışarıdaki hayatın güzelliğinden bahsederken sesleri canlanıyordu.

İnanarak üzüldüm, en sevdiğim insanların başlarına gelmiş gibi de acıdım, ağladım dinlediğim ve onlar gibi olan tüm insanlara. Uzun süre bilmediğim bir şeyleri anlamaya, tanımadığım insanlara karşı bu kadar katı olmamaya karar vermeye çalışarak en azından dilimi tutmayı denedim. Korkum hayata karşıydı benim ya da sevdiklerimin başına da böyle kötü şeyler gelmesin diyeydi. Zarar vermemeyi başıma gelmesin diye değil zarar verilmemesi gerektiğini bildiğim için yapmamaya çalışıyordum.

Gazetelerin üçüncü sayfalarını okumaktan hiçbir zaman hoşlanmamışımdır. O sayfalarda en çok, en çok sevdikleri tarafından öldürülen insanlardan bahseder. Bütün duyguları birbirine karıştırmış, aslında duygu yoksunu hasta insanların ve o insanlarla karşılaşmış gerçekten talihsiz insanların hayatlarıdır şahit olduğumuz.

Yedi yıl önce Serpil öğretmen ve annesinin uğradıkları insanlık dışı saldırıyı duyduğumda ve seyrettiğimde kendimi tutamayarak şiddete şiddetle karşı olduğumu yeniden fark ettim. Rahşan affıyla dışarı çıkan ve Serpil öğretmenin katili Savaş Tüblek iki kişiyi bıçaklama suçunda tekrar içeri alınmış. Rahşan hanıma, kinle ve nefretle sormak isterim “Bu adamla aynı koğuşta bir gece kalmak ister misiniz?” diye. Bir evladın başına gelenleri anlaması için bir kadının illa çocuğunun olması mı gerekiyor acaba?

Ya da oy toplayabilmek için yeterince düşünülmemiş, elenmemiş kararların kaç kişinin daha canına ve malına mal olacağını bilmiyorlar mı? Af kararına imza atan ya da tahliye kararı alan insanların sorumluluklarının farkında olmaları, çok iyi hesaplayarak işlerini yapmaları gerektiğini düşünüyorum. Eğer karar verme yetisi benim elimde olsaydı, Savaş Tüblek ve benzerlerinin sonları için yüreğim hiç sızlamadan, gönül rahatlığıyla kalemi orta yerinden kırardım.

Normal biçimlerde gerçekleşen ölüm acısına bile katlanmak bu kadar zorken bir de ölüm şekli göz önüne alındığında nasıl dayanabilir ki bir insan evladının gidişine ve biçimine. Nasıl dayanılır bir katilin üstelik de af kararıyla dışarı salınmasına? Bir insanın hayatının sonlandırılma kararı ve biçimi neden bu kadar ucuzlatılıyor ve neden bu kadar hafife alınıyor? Birileri karısını sokağın ortasında kırk yerinden bıçaklayarak öldürebilecek kadar ne oluyor da kimse bir dur diyemiyor? Ya da “Sen hastasın, şiddet kötü olduğu için seni öldüremiyoruz ama insanlık için senin bu dört duvar arasında kalman gerekiyor” denmesi gerekmiyor mu? Bu canilerin karınlarının vergilerimizle doyurulduğunu bilmek bile yeterince azap verici geliyor bana.

Bir hayatı bilerek ve işkenceyle öldürmek, ölenin yaşama hakkına son vermek ne kadar affedilebilir ki!? Kapatın gözlerinizi, en sevdiğiniz insanları düşünün ve bir sapık-katille karşılaştırın, düşüncelerinizde bile neler hissettiğinizi hiç inkara gitmeden dile getirin, o zaman oturup tartışabiliriz –Herkesin yaşama hakkı var mı yok mu?- diye.

Gencecik hayatlar, hayatlarının başlarında hakkı olmayanlar tarafından işkenceyle söndürülüyor ve herkesin yaşama hakkı var deniliyor. Burada bir çelişki ve ironi var. Peki öldürülenin yaşama hakkının hesabının ödenmemesinin hesabını kimin vermesi gerekiyor? Aldığı her solukla çevresine ve insanlara zarar veren canileri anlamak için empati yapmak istemiyorum. İnsan hakkı diyerek ortaya salınanların daha kaç kişinin canını yakması gerekiyor? Eskiden olduğu gibi olmasa da şiddete hala şiddetle karşıyım.

Vebali büyük koltuklara o vebali taşıyabilecek kadar sorumluluk sahibi insanların oturtulması, bu yasaların ve kararların daha titizlikle alınması bu kadar zor mu?

İçim acıyor insan-kadın-anne olduğum için. Kötülüklerle yüzyüze gelmeden, kötü insanlarla karşılaşmadan huzurlu yaşamlar diliyorum herkese, özellikle çocuklarımıza.

Kevser Şekercioğlu

 
Toplam blog
: 374
: 869
Kayıt tarihi
: 15.01.07
 
 

1965 Akçakoca doğumluyum. Evli ve dört kız annesiyim, küçük bir kızın  anneannesiyim. A.Ü. Halkla..