Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Mayıs '13

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Ya ölümsüz olsaydık?

Ölümsüzlük hakkında ne düşündüğünü sorduğumda, bir dostum söylemişti bana bunu. “Yaşlandın o yüzden ölüm korkusu sardı seni galiba” diyenlere pabuç bırakacak değilim. Mesele o değil, okuduğum bir kitap yüzünden takıldı kafama ve ölümsüz olsaydık veya olsaydım ne olurdu diye düşünmeden edemedim. Olay bundan ibaret.

Kendimi, yine iç sesimle didişirken buldum haliyle. İç sesim ak sakallı dede kıvamında ama daha çok lambadan çıkıp dile benden ne dilersen diyen cin tadında benimle içsel bir diyalog başlattı.

Ölümsüz olmak nasıl bir şey olurdu acaba? Tüm tarihi yaşayan biri olarak, özellikle tarih sınavlarında mucizevi başarılar sergilerdim herhalde. Gerçi yüzlerce yıl boyu tekrar tekrar okula gitmek zorunda kalma tehlikesini düşününce hevesi kırılıyor insanın o da ayrı.

Ayrıca, herkes yaşlanırken hep aynı yaşta kalmanın özenilecek bir tarafı olduğunu sanmam. Millet fiziki olarak gençliğini korumak için anti-aging materyallerine dünya para vererek ölümsüzlüğe değilse bile, az yaşlı görünerek ölüme yürümeye yatırım yapıyorsa da aklı olan pek itibar etmez bunlara.

Benim bahsettiğim, fiziki olarak genç görünmek veya ömrü uzatmak değil. Doğrudan ve yekten ölümsüzlüğün kendisinin nasıl olacağını merak ediyorum. Ölmemenin avantaj ve dezavantajlarını kavrayabilmek adına bu konu üzerinde düşünmeye karar verdim. Belli mi olur, bir gün böyle bir seçenek sunulursa neyle karşı karşıya olacağımı bilmek en doğal hakkım. Evet, konumuz bu: Ölmemek bir lütuf ve armağan mı yoksa dostumun söylediği gibi Tanrı’nın kendisine verdiği bir ceza mı?

Diyelim ki ortaçağda yaşıyorsun ve 20 yıl boyunca hiç yaşlanmadığını gören komşuların tarafından engizisyon mahkemesine ispiyonlanıp cadı diye yakılman işten bile olmazdı. Hoş, bu çağda da bana cadı diyorlar ama Allah’tan yakmıyorlar. Belki de efendi gibi yaşlandığım ve ölümsüzlük gibi bir gereksiz isyan eyleminde bulunmadığım için yakmıyorlardır. Nasılsa ölümlü bu cadı, biz nasıl çekiyorsak hayatın yükünü o da çeksin, erken öldürüp kurtarmayalım onu, eceliyle ölsün görsün gününü diyor olabilirler. Bilmiyorum. Ama ölümsüz olsaydım kesinlikle öldürmeye uğraşırlardı. Yani iyi ki ölümsüz değilim diyesi geliyor insanın...

Hadi diyelim cadılıkla suçlayıp yakmadılar, ya da daha modern bir çağda yaşıyoruz. Bu defa da illa ki birileri bunu nasıl başardığını öğrenmek için seni rahat bırakmazdı. Daha da modern çağ denen bugünün ilkelliğinde ise “İşte ölmeyen insan! Kısa bir reklam arasından sonra özel haber’de, bizden ayrılmayın...” şeklinde bir T.V. alt yazısı eşliğinde medya maymunu olman işten bile değil.

Hangi çağda olursan ol, yaşlanmayan birisi olarak fazla komşu edinemez, hatta belki de yerleşim birimlerinden uzak bir yerde yaşaman ama yine de dikkat çekmemek için sık sık yer değiştirmen gerekirdi. Çünkü her gün beş çayına gelen komşuların varsa birkaç yıl genetik olarak sizin sülalenin genç gösterdiği yalanına saklanabilirsin ama sonrasında kesin çakılır durumun. Doğuştan komşuculuk oynama özürlüysen benim gibi, biraz daha fazla şansın olabilir ama sonsuza kadar saklayamazsın böyle bir şeyi. Düşünsene, yeni evli komşunun çocuğu oluyor, komşun yaşlanıyor kızı evleniyor torun torba sahibi oluyor sen hala aynı yaşında sayıyorsun. Kan çıkar valla.

Demek ki ölümsüz olmak, komşular başta olmak üzere aynı tarihi kesiti paylaştığın diğer insanların meraklı bakışlarından ve olası sorularından korunmak için kafadan gezgin ve maceracı bir karaktere sahip olmayı zorunlu kılıyor.

Kabaca bir hesapla her gittiğin yerde azami yirmi yıl kalabileceğini düşünürsek, her yüzyıl en az beş kere taşınmak zorunda kalacaksın demektir. Buna itirazım yok, benim derdim eşya topla, eşya yerleştir kısmıyla... Kim uğraşacak eşya topla, sonra git başka yere yeniden yerleştir. Hem benim şimdiden 36 yıllık hayatımdaki kitaplarım bile kaç koli ediyor biliyor musun? Ölümsüz olacaksam madem, her 20 yılın bir yılı kitap toplamakla, sonraki 1 yılı ise yeni taşındığım yere yerleştirmekle geçecek. Yani ölümsüz hayatımın yüzde onunu dolduracak bir meşguliyet kendiliğinden doğacak desene...Düşündüm de...Yüzyıllar içinde edineceğim bütün kitapları toplamak öldürür adamı. Pardon unutmuşum, öldürmez, ölümsüzüm ya. Süründürür demek ki... Tek iyi tarafı, yüzyıllar önce yazılmış ve yazılacak tüm kitapları okuyabilecek kadar vaktim olacak. Başka da bir avantaj bulamadım şimdilik.

Gelelim kariyer meselesine... Bu hepten karmaşık. Ölümsüz bir insan nasıl bir kariyer planı yapar ki? Ne bileyim? Hayatımda kaç kere ölümsüz oldum ki diyeceğim, absürd kaçacak. Neyse. Diyelim ki bir işe başvurdun sene 2150 ve başvuru formuna 240 yıllık iş tecrübem var yazsan komik olur. Hadi aldılar seni işe, şirket 30 kere genel müdür değiştiriyor, 5 şirket birleşmesi yaşıyor sen hala orada çalışıyorsun. Çalışsan bir türlü, çalışmasan bir türlü. “Çalış çalış nereye kadar?” deyip emekliliğini istemeye karar versen, pek şansın olmaz zannımca. Hadi emekli olabildin diyelim, devlet 60, bilemedin 70 yıl sonra kesin uyanır işe.

“Kardeşim, elli yaşında emekli etmiş olsak biz seni, şimdiye kesin ölmen lazımdı. Niye diğer efendi vatandaşlar gibi sorumluluğunu bilerek ölmüyorsun vaktinde?” dese,

sen de ukalalık edip:

“Devlet baba ben ölümsüz olmaya karar verdim, ölmeyeceğim” desen,

“Kime sordun da ölümsüz oldun, yüzyıllarca seni mi besliycez lan?” diye cevap vermesi mümkün.

Kıllık edip “Ama, ama... Yasal olarak ölene kadar maaş vermeniz lazım.” diye diklensen işe yarar mı sanıyorsun?

Olup olacağı şu: Ya hukuk sistemi çöker ya senin için yasa değişir bir gecede ve derler ki “Her vatandaşa en fazla 50 yıl maaş ödenecek, eceliyle ölmüyorsa açlıktan ölmesi sağlanacak!”.

Görüldüğü gibi kariyer açısından sakat bir durum. Yani sosyal güvencesi sıfır bu ölümsüzlük işinin.

Ama şuraya yazıyorum, SSK ile işin olmasa, kimse uyanmaz devlet nezdinde ölümsüz olduğun gerçeğine. İşi bozan doğup, eğitilip, bir işte çalıştıktan, hayatının son çeyreğinin sonunda emekli olduktan sonra ölmeye programlanmış insanlarla beslenen ve dengede kalan toplumun genel eğilimine uygunsuz davranman... Toplum içinde yaşıyorsan kurallara uyacaksın kardeşim. Ben demiyorum, kanunlar diyor. Aynı kanunlar tuhaf bir çelişki içinde ötenazi yapmana izin vermiyor o ayrı konu. Kafana göre ölüp, kafana göre yaşayamayacağın bir dünya burası.

Zırt pırt yer değiştirmek, dünyayı gezmek, komşu edinmemek kısımları güzel de, parasız ve yarın garantisi olmadan insan hadi bir ömür sıkar dişini yaşar ama bunu yüzyıllar boyunca yapmak zorunda olmak kasıyor biraz. Klasik olarak herkesin yaşadığı gelecek korkusu olayının mega boyutu gibi bir şey bu. Yani gelecek korkusu olmadan an’ı yaşayabilmek için ille de ölümsüz olmak gereksiz. Bunu 80 yıllık hızlandırılmış hayat kursunda yapmak zaman açısından daha iktisatlı gibi göründü nedense. Yok canım yan çizdiğim falan yok. Mantıklı düşünüyorum hepsi bu.

Şimdiye kadarki izlenimleri toparlarsak, ölümsüz olmak güvenli bölgeden çıkıp, emekli olup sakin bir hayat sürme hayallerinden uzaklaşarak, biraz zoraki göçebe ile karışık kaçak Kimble hayatı yaşamayı gerektiriyor. Ağız tadıyla emeklilik hayalleri kuramayacaksın, alacağın üç kuruş emekli maaşını nereye harcayacağın gibi sorunların olmayacak. Sorunun 350 yıllık iş tecrübene rağmen iş bulamamak da olmayacak. Sana standart pakette verilen bir faniye ait 80 yıllık ömrünü bile faydalı uğraşlarla doldurmayı başaramamışken, yüzyılları nasıl doldurabileceğin gibi ironik bir sorun yaşayacaksın belki de. En tembelinden çok çok 3-4 yüzyıl aylaklık yaptıktan sonra, ya insanlığa faydalı bir meşgale edinmek zorundasın ya da tekrar ölümlü olmak için dualar etmek.

Ölümsüz olmak sıkıcı bir şaka gibi üstüne yapışmışken, azraili tahrik etmek için ya adrenalin bazlı tehlikeli sporlara sardıracaksın, ya dünya barışı gibi tehlikeli bir düzen için dünya liderlerine kafa tutacaksın ki “kaza” sonucu ölebilesin. Aslında biraz mantıklı düşününce, bunları standart paket içinde de yapabilecek kadar zamanın olduğunu anladığında “Aman Tanrım!” diyeceksin. Aman Tanrım iyi bir uyanış cümlesi olabilir aslında..

Ama Tanrı o sıralar sen sefil kulunun bir zamanlar “ölümsüz olmak nasıl olurdu” sorunu bir dilek gibi algılayıp kendi cezasına ortak ettiğini unutalı yüzyıllar olmuşken, bir dua ile onu yeniden anmak seni kurtarır mı sanıyorsun? Sermayesi kurtarmaz.

Kurtulmak için sanal olarak yaratılan güvence, gelecek düşleri adlı kabuslardan sıyrılmak yeterli. Zaten bunlara bulanmışsan, ölümsüz olsan da biz dünyevi varlıkların “Otuzunda ölüp altmışında gömülmek” deyiminin belini kırıp “Otuzunda ölüp sonsuza kadar öldüğünü anlamamak” haline dönüştürmen işten bile değil.

İç sesin iyisi, ortaya abuk sabuk fikirler attığında susturup, kafanı dinlemeyi becerdiğin türüdür. Sustu. Huzur. Biraz huzur. Bir dahaki sefere yine azıp gevezeliği ele aldığında bu defa da ölümsüz olmak yerine tersine yaşasaydık hayatı, yani musalla taşından kalkıp annemizin karnına girdiğimiz bir süreç geçirseydik ne olurdu konusunu açarım olur biter.

Müjde Özdemir

www.mujdeozdemir.com

 
Toplam blog
: 9
: 950
Kayıt tarihi
: 03.09.11
 
 

1969 yılında İstanbul'da doğdum. Şişli Terakki Lisesi'nin ardından, İstanbul Üniversitesi Turizm ..