Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Mayıs '13

 
Kategori
Deneme
 

Ya tavsiye et ya da tasfiye

Ya tavsiye et ya da tasfiye
 

Bir Suret035 menkıbesi.


İyi bir kitabı okuyup bitirdikten sonra sonra yazma heveslisi birisi olarak: “Uzunca bir süre yazmamalıyım, hatta hiç yazmamalıyım. Böyle bir metin var ve yazılmış ve ben asla yazamayacağım onu, öyleyse yazmanın ne manası var!” şeklinde bir duygu sarıyor benliğimi. Buna rağmen günlerdir bir öykü üzerinde çalışıyorum. Henüz ilk (giriş) cümlesini bulamadım. Gülme ağabeycim, ilk cümle çok mühimmiş, bir arkadaşımın face’de paylaştığı “edebiyat tarihinin en etkili ilk cümleleri top 100” başlıklı makalesinde geçiyordu bu husus.

O ilk cümleyi bulan olursa lütfen mesajla bildirsin. Öyküyü zaten burada yayınlayacağımdan telif için zırnık ödemem ama gönderdiğiniz ilk cümlelerden birini kullanacak olursam, ahlaklı bir yazan olarak kaynak göstermeyi asla ihmal etmem. Bundan şüpheniz olmaz garik. Garlic'in de sarımsak kokması.

Ben günlerdir üzerinde çalıştığım öyküden kısaca bahsedeyim de ona göre yardımcı olun: Bir adam var, biraz tuhaf bir adam. Bir sıkıntılı aşk var. Aşk olduğuna göre, bir kadın da var. Off! Hiç kadın da olsun istemiyorum. Kadın olmazsa aşk nasıl olcak? o da var... Olur bi şekilde ya, kadın yok. Fazladan karakter, kafa karışıklığına neden olur. Sadece bir adam var. Lütfen bu eskiz üzerinden, giriş cümlesi önerilerinizi bildirin. Sağ olun dostlar.

Evde tek başına yaşayan komşum Bahattin amca’nın bir huyu var; asla dışarıdan yemek yemeyi sevmez. Ne zaman: “-Bahattin amca bugün de lahmacun-pide filan yiyelim” desem “evde biz kendimiz yaparız evlatım, dışarıda içine ne katıyorlar bilemiyorsun ki” der ve biz o gün çiğböreği andıran bişey yeriz.

Şu günlerde ben de aşk için benzer şeyler düşünmeye başladım. Canım huzurlu ve dingin bir aşk çektiğinde dışarıda aramıyorum Onu. Ben kendim, içimde hayalimde yaşarım aşkı; dışarıda içine ne katıyorlar bilemiyorsun ki!

Bir Mektup

Sevgili Suret,

Görüyorum ki yerimi alan arkadaş sensin. (İlk kez tanıştığımız birine -siz- diye hitap etmeliyiz.) Sana siz dememi mi bekliyorsun, büyük yanılgılar içindesin, unutma ki senden önce ben vardım. Sen kendini benim büyüğüm, olgunum, abim filan sanıyor olabilirsin; oysa ben senin atanım. Sağda solda hakkımda bahsettiğini duyuyorum: “dilinin kemiği yoktu, birden parlayıverdi oldum sandı, renkli ve ışıltılı cümleleri sevdi, popüler kültüre yenik düştü vs.” laflar ettiğini işitiyorum. (Ben aslında hiç de dedikoducu biri değilimdir.) Aklınca beni gümüş çiğliğinde ve yavanlığında buluyorsun; kendini de bakır matlığında ve doygunluğunda. Sana göre ben kız birasıyım, sense içimi dolgun % 100 maltsın. Yanlışsın.

Gördüğüm kadarıyla bazı şeyler değişmemiş. Ben olsam: “editörlerden ne çektin be Suret!” derdim. (Çünkü güncel şakalara sığınma alışkanlığın vardı senin.) Editörlerle didişmeyi sürdürmüşsün. Benim bulduğum bir takım arkadaşları muhafaza etmişsin. Kimi yenilerini de eklemişsin. Bazılarını ekarte etmişsin. Bazıları da seni ekarte etmiş. Senin adına sevindim, bu işten para kazanamadığımıza göre yegâne kazanımımızın samimi dostluklar olduğu bilincinden sapmamışsın. (Sen para için kalemini de satardın ya hadi neyse.)

Sen satmadın da ne oldu? Çabaladın durdun da ne oldu? Eline ne geçti? Birkaç bireysel mesaj verdin. Toplumsal hiçbir konuya değinmedin. Bireyi ve bireyin düşünselliğini ele aldın. Anlattığın hiçbir hikâyede herhangi bir olay bile yok. Yalnızlık buhranları, yozlaşmışlık sancıları, bireysel ironiler. Bunlar antin kuntin mevzular. Antika tespitler. Antika, eşya söz konusu olduğunda değerlidir, estetiktir, az bulunan bir görselliktir. Oysa “antika insan” dendiğinde, modası geçmiş, arabesk ve köylü tipleri tasvir ederiz. Antika şakalardan ve tespitlerden arınmadığın sürece sınırlı bir grubun dışına hitap edemezsin. (Hitap etmek isteyen kim? Ayrıca imla kurallarını hiçe sayıyorsun.)

İmlâ kurallarının a.... sana bişi olmasın. Önemli olan ne dediğimi anlayabiliyor musun? Sen ona bak: Gerisi şekilcilik, gerisi fasa fiso, gerisi edebiyata, felsefeye yüklediğin deneysel mana. Aşk hayatından ne haber? Sen ondan haber ver. Benim zamanımda hiç düşemese ayda 1-2 tane manita olurdu. Bir de sana bak: olgunlukla, erdemle, saygıyla, sadakatle kamufle etmeye çalıştığın şey, yaşlılığın olmasın. Hap at oğlum hap at! Ayıp değil, bi arkadaşa alıyorum, dersin. (Lüzumunda atarım da tabii ama aşkla cinselliğin ayırdındayım artık.)

Ayırdı ne lan? Yeni laf icat etme, milletin kafasını karıştırma hacı. Benden sana tavsiye uzun cümleler de kurma, zamane okuru fast-word seviyor. Birkaç kelimeyle özü alıp, dizi izlemek istiyor. Hadi ben kaçar, 100 civarımdaki eserle mahkum olduğum mail adresinde barınıyorum. Şifresini hatırlayınca bir ara uğra da oku bak, vaktiyle neler döktürmüş ustan. Yalarım. Silver.

Eroir

Bir adam

Tuhaf, hastalıklı, zavallı

Yok aslında öyle biri, ben yazınca oldu.

Hiç hak etmediğiniz bir adam

Beceriksiz, tedirgin, ürkek

Var aslında böyle biri

Ben itiraf edince oldu.

Ama hiç hak etmediğiniz bir adam

Tutkunun, ihtirasın, hayalin tanrısı

Oluyor kimi zaman böylesi de

Ben içince oldu.

Ben buldum.

Özlü Laf: “Bizde, ellerinde ahlak meşalesi taşıdığı varsayılan kişiler, kendilerini normal zevklerden mahrum eden ve bunun acısını başkalarının zevklerine karışarak çıkaran kişilerdir.” Bernard Russell bulmuş. (Nedim abinin katkılarıyla.)

Blog, % 100 malt var, içicen mi? Bir Mektup-Livaneli ezgisiyle, illaki.

  

 
Toplam blog
: 41
: 815
Kayıt tarihi
: 27.01.10
 
 

En güzel hikayesini henüz yazmamış olan, Smyrna'da yaşayan, henüz yolun yarısında bulunan, kamu g..