Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Nisan '20

 
Kategori
Psikoloji
 

Yabancı (Covid 19)

Yunan Mitoloji’nde “Eşek Kulaklı Midas” öyküsü bulunur. Midas, Gordion kentinde yaşamış efsanevi Frigya kralıdır. Krallığa adım atışı, yaşamı ve ölümü ile birlikte onun efsaneleri tarihe damgasını vurmuştur. Yunan Tanrısı Apollon ve Kır Tanrısı Pan arasında yapılacak olan bir müzik yarışması için Kral Midas hakem olarak tayin edilmiştir. Midas, oyunu Pan adına kullanmıştır, diğer hakem ise oyunu Apollon için kullanmıştır. Bu karar üzerine Apollon, Midas’a sinirlenip "güzel müzikten anlamayan bir insana ancak eşek kulakları yakışır" diyerek Midas’ın kulaklarını eşek kulağına dönüştürmüştür. Efsane budur ki Midas artık bu kulaklarla halkının arasına karışmak zorunda kalmıştır. Midas,alay konusu olacağından bu gerçeği gizlemeye çalışır susar ve kimselere bahsetmez ancak bir gün berbere gittiğinde berber, Midas’ın kulaklarını fark eder fakat bunu kimselere anlatmaz. Bildiği bu gerçeği saklamak berber için öyle bir yük halini alır ki bir süre sonra dayanamaz ve artık bunu içinde tutamayarak bir kuyuya gider ve haykırır: "eşek kulaklı Midas!"

 

Efsaneye göre bu gerçeği kuyu, sulara; sular, sazlara söyler, sazlar da gelen geçen herkese fısıldar: "eşek kulaklı Midas..." Bu sayede Midas’ın sırrı herkes tarafından duyulur. Bunun üzerine Halk, Midas ile dalga geçmeye başlar, hatta aralarında gölge oyunları ile onun taklidini yapanlar çıkar. Kral Midas, bunlara daha fazla dayanamamaktadır kulaklarını kestirmeyi düşünür ve bunu yapar da ancak bir süre sonra fark eder ki kulakları sarmaşık şeklinde eski halinden daha kötü bir görünüme kavuşur ve Tanrı'ya yalvarır, ondan yardım ister. Tanrı Midas’ı affeder fakat onu da sessizce öldürür ve mezara gömer.

 

Her mitolojik hikâyenin olduğu gibi Kral Midas’ın öyküsü de aslında bizlere bir takım sembolik mesajlar vermektedir. Ana fikir gün yüzüne çıkması gereken hiç bir gerçeğin uzun sure saklanamayacağıdır. İnsan olarak her birimizin karanlıkta kalmış, bilinçdışına itilmiş ancak gün yüzüne çıkmayı bekleyen gerçeklerimiz vardır; onlar, kimseyle paylaşmak istemediğimiz hatta kendimize bile itiraf edemediğimiz hakikatlerimizdir. Bunlar bazen korkularımız, kusurlarımız, zayıflıklarımız ya da toplumca hoş karşılanmayacak kimi huylarımız olabilir. Konfor ve haz peşinde olan egomuz, onları aydınlığa -bilince- taşımak istemez; zira bunu yaptığında çoğunlukla birtakım nahoş duygular hissetmemize neden olacağımız gibi toplum tarafından yargılanma riski de doğacaktır. Sorun şu ki, hakikatlerimiz bize inat açığa çıkmak, bilinmek ve görünmek ister. Biz ise onu bilinçdışında muhafaza etmeyi, deyim yerindeyse sandıklara saklamayı, üstüne yükler yüklemeyi tercih ederiz… Oysa yapmamız gereken -acı çekmek pahasına da olsa- kendi hakikatlerimizle yüzleşebilme cesareti göstermemizdir.

 

Konforumuzu bozmamak, güvenli alanda kalmak adında bizler, çoğunlukla durduk yere böyle bir yüzleşme girişiminde bulunmayız. Ancak vakti geldiğinde, biz gereken bu yüzleşmeyi gerçekleştirebilmek için yaşam, sürekli önümüze krizler çıkartır;  aslında tüm bu krizler, iç dünyamıza yapmamız gereken bir yolculuk çağrılarıdır; zira kabuk değiştirmenin, eski kalıplarımızı bırakmanın, büyüyüp olgunlaşmamızın zamanı gelmiştir artık. Tıpkı Kral Midas’ın kendi gerçeğini saklayıp sonunda ölümle cezalandırıldığı gibi böyle bir yolculuğu reddetmemizin de her zaman için ruhsal bir bedeli olacaktır. Ünlü Psikiyatrist Carl Gustav Jung “tüm akıl hastalıkların kökeninde meşru acıları reddetmek yatar” derken aslında bu gerçeğe vurgu yapmaktadır. Bu bağlamda, mutsuz, hayatı ıskalamış, pişmanlıklar dolu, çeşitli psikolojik rahatsızlıklardan muzdarip ve ruhunu dondurmuş bir şekilde yalnızca zamanın geçmesini bekleyen insanlar da aslında kendi hakikatlerinden kaçmalarının bir nevi bedelini ödemektedir.

 

Tolstoy, "bütün muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar: ya bir insan bir yolculuğa çıkar ya da şehre bir yabancı gelir.” demiştir. Farkındaysanız bu “yabancı” ne zamandır şehirlerimizde, adı da "Covid 19" ve bir anda çıkagelmesinin de bir anlamı bulunmakta. Tüm bu olan biten, aslında bizler için bir yolculuk çağrısı. Bu bağlamda insanlık olarak artık uzun zamandır yüzleşmekten kaçındığımız hakikatlerimizle yüzleşme vakti gelmiş olmalı. Benciliklerimiz, vurdumduymazlıklarımız, kibrimiz, aymazlıklarımız, kendimizi bütünden ayrı tutan yanımız yüzleşebilmemiz için bizi beklemekte… Belki bir miktar acı çekeceğiz ama insanlık olarak bu yüzleşmeyi başarıp, bu süreçten öğrenmemiz gerekenleri öğrenerek, değişmiş ve dönüşmüş bir şekilde yeni yaşamımıza “merhaba” diyebildiğimizde, şehrimize davetsiz bir şekilde gelen “yabancı” da, ona biçilen misyonu tamamlamış olarak bize veda edecek.

Ümit Akçakaya

Uzm. Psikolojik Danışman & Yazar

 

 
Toplam blog
: 89
: 3716
Kayıt tarihi
: 06.12.11
 
 

BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ,“Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık” bölümünden mezun oldum. Yüksek lisans..