Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Hakan Karaduman (Akdenizli)

http://blog.milliyet.com.tr/akdenizli

05 Ekim '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yağan

Yağan
 

Bir fırça darbesiyle var olduk. Yoktan. Yoktan yere dünyaya geldiysek de, vardan yok etmeyi öğrendik. Tanrı'nın yaşamı sonsuzdur. Zamanı sonsuzdur. Evrenler kurulur, yaşar, doğar, gelişir ve biterek söner. Sönerek bitmez, biterek söner. Uygarlıklar da öyledir: Doğar büyür gelişir, yanar ve biterek söner. Sönerken bittiğini anlarsınız.

Saflığını tartışamayacağınız; doğruların en doğrusu, gerçeğin en gerçeği, tüm öğretiler ve inançların "tamam" dediği, herkesin "yüzde yüz doğru" dediği, yani; saflık derecesinin en üstünde oturan bir doğruyla günün birinde karşılaştınız(sıradan herhangi ama saf bir doğru tanımı anlamında). Yaşam kesiştirdi daha doğru anlatımla sizi. Tercihiniz; saf doğru ve diğer olasılıklar. Saf doğruya karar verdiğiniz. O anda tüm mantığınız sizi iknaya çalışsa; örneğin, bu doğruyu yaparsan geleceği de olmayan, hiçbir kazanımı olmayacakken birçok masuma zarar verebilirsin dese, sizin tercihiniz ne olurdu?

Büyük çoğunluk doğrudan yana olup masumlara zarar verilmesini onayladı mı? Şaşırtıcı olmazdı.

Doğruyu saflaştırsanız bile; insanlık tarihinin ürettiği en geçerli doğru tanımları bile kusurlu kalırken, kötüye dair olan kelimeler nedense çok daha sağlam ve başarılı, hatta mükemmel görünüyorlar.

İslam felsefesinin en güzel yaklaşımlarından biridir; kötüye karşı savaşın kazanılması adına; eğer sonuç yararlıya dönüşecekse, doğru olmayan şık denenebilir.

Bu ince çizginin kirlenmişliği ise diğer ağırlıklara hiç benzemiyor olmalı. Dip aşağı doğru sınır çizecekken, insan zekası dibi daha da aşağılara dipler.

Saf korunaksızdır. Kötüye dair olan ne varsa üzerine çamur sıçratır.

Saflık, içindeki kötü oranına göre paradoks çoğalır azalır.

Saf kalabilmek cesaret yardımıyla olur.

Cesaret mantık ödünleri taşır.

***

İnanmak geleceğinizden bir parçanızı koparıp vermektir. Eğer daha çok inanırsanız, daha çok. Tam bir inanç tüm gelecektir.

Toplumsal idealleriniz vardır, tüm benliğinizle inanırsınız ve yaşamınızı verirsiniz: Deniz Gezmiş.
Bir aşk uğruna bir ömürü verirsiniz: yunus.
Yaşamı paylaşırsınız, diğer yarınıza verirsiniz: Sevgi.

Bir dostunuzun yıllar sonra sizi görüp, umursamaz kısa bir merhabası ve alalacele gidişi sonrasını bir düşünün. Aynı kafede, soğuyan kahveniz ve onunla geçen dilimlenmiş geçmişiniz. Verilen zamanlar, inanılan dostluklar, sözler… Bir inanma biçimi, paylaşıma verdiğiniz önem. Az sonra kaybolunca ve tabi unutulduğunuzu; bu kelimeden daha acılısı; "umursanmamayı", bir gelecek diliminizi ne çok gereksiz yere kesip ayırmışsınız dersiniz. "Ne çok zaman harcamışım o değmeyecek insana" dersiniz.

Zaman, gelecektir oysa.

Geleceğinizden vermişsiniz.

***

Süreli yayınlar gibi kopyalanmış yaşamlarımızın çemberi kafanıza çarptığında anlarsınız; yığın hareket etti ve dışında kalmak üzeresiniz. Koca çember, koca yığınla hareket ederken, senkronize olmayı, düşünmeden onaylamayı, şuursuz kabul etmeyi size söylemişlerken; belki bir dalgınlık, belki bir “neden?” sorusuyla siz, yürüyen çember ve duran siz; çemberin bir kenarı kafanıza çarptığında gruba katılırsınız; çoğu zaman.

Bir fırça darbesinin renkleriyiz. Aynı payda da duruyor zaman.

Ayırca:

Bir sonraya iterek geçiririz zamanı. Zaman da bizi.
Zaman bir ileride bir geride, bir iter bir çeker bizi. an; zaman yanımızdan geçerken yaşanır.

 
Toplam blog
: 470
: 551
Kayıt tarihi
: 28.08.06
 
 

Ateşten denizleri mumdan gemilerle geçmeye" benzer hayatımız. Mutlaka mavi gökyüzü görünecektir. Gid..