Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Nisan '11

 
Kategori
Deneme
 

Yağmur ve ben

Yağmur ve ben
 

İstanbul'a yağmur yağıyordu. Gökyüzü kapkara bulutlarla kaplıydı ve lodos sonrası yürek yangınlarını soğutan çisil çisil bir yağmur vardı. Ama içimin soğuması bir yana daha da yangınlara sevk ediyordu beni. Topraklar çiçek çiçek kokuyordu. Percere kenarlarında unutulmuş yine de yaşamaya çalışan sardunyalar mevsimiydi. İçinde ışıkların yanmadığı bir pencere dibinde, o sardunyaların ilk kuruyanlarının yanıbaşında duruyordum ben. Gözlerimde kara bulutlar ve duruşumdaysa bir başınalık vardı. Yağmuru seyrediyordum ve içinde kayboluyordum. Yağmur damlaları dökülüyordu saçlarıma ve yüreğimeyse kimsesizlik ülkesinden küller serpiliyordu. Yüzüme değen her damla gözlerimden akanlarla birlikte bir olup derelere karıştıkça içimdeki ürperti daha da çoğalıyordu. İçime serpilen her umut yeşil bir fidan olup büyümüyordu. Ne kadar umutlarımın boy atmasını istiyorsam o kadar cılızlaşıyorlardı. Akşam ağır ağır çökerken kirpiklerime soğuk çoktan iliklerime işlemişti. Yağmurun damlalarca bolluk bereket mevsimiydi ancak benim içimdeki kuraklığı yeşertemiyordu. Damlaların kaldırıma vuran sesleri bir hüzünlü melodi gibi kulaklarıma yerleşmeşti. Gri bulutların içini döktüğü yağmurun altında ellerimi kalbime siper etmiş ıslanıyordum ben birde içimden cümleler kuruyordum kendi damlalarımla. 

Işıkla karanlığın tam ortasında duruyordum. Vakitsiz inen akşam kızıllığında yüreğimin seslerine benzer yağmur tıkırtılarının ahenginde tenhada susuyordum. Dudaklarımda açmayan tomurcuklar gibiydi kelimeler. Öylece bekleyen ve neyi beklediğini de bilmeyen bir kaya ölgünlüğünde susuyordum ve bekliyordum. Oysa ki susmak hiç bir şeyin anlatımı olamazdı ve hiç bir şeye yaramazdı biliyordum. Bu beklentileri biriktirme töreniydi ve iç kırıklığının ve kaybolmuşluğun az öncesiydi. Biriken ne varsa yağmura karışıp ayaklarımın altındaki küçük dereciklerle akıp gitsin istiyordum. Ben bedenimle savaşıyordum ve yüreğimi kemiren şeyler acımasızca tüketirlerken, ben sadece susarak özlüyordum. Oysa her bakışım ayrı bir güzellikti bulutlara, belki her gülüşüm bir bardak su olurdu yüreği susuz olanlara. 

Tanıdık yalnızlıklarımda kendi çizgilerimi sevmeyi öğrenmiştim ben. Yaşamımı kendi içselliğimde durdurmayı başarmıştım. Sevebilme ihtimalleri üzerine yürek çırpınışlarıma kulak bile asmıyordum. Parçalara ayrılmış yüreğime sevgi sözcükleri üretmeyi yasaklamıştım ben. Yaşanan hiç bir acı yüreğimi taşlaştırmadı, gidenlerin arkasından bana kocaman bir yürek kaldı. Hiç bir acı beni sevmekten alıkoyamadı. 

Kara bulutların arasından ansızın delip geçiveren bir ışık huzmesi gibi aydınlığa bakakaldım. Ben o aydınlığa kapıldım. Avucuma düşen bir yağmur tanesinde kendimi gördüm ve eriyip gitmesini istemedim. Bıraktım kendimi başıboş akan dereciklere öylece akıp gittim peşlerinden. Yağmur olmuştum ben. 

 
Toplam blog
: 249
: 3042
Kayıt tarihi
: 19.03.11
 
 

Doğup büyüdüğüm şehirde, İstanbul'da yaşıyorum. Emekliyim. Gezmeyi, görmeyi, keşfetmeyi sevdiğim ..