Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ağustos '07

 
Kategori
Güncel
 

Yağmur yağıyor, seller akıyor…

Yağmur yağıyor, seller akıyor…
 

Bu gün öğle saatlerinde hanım:

- Bey… Biraz hareketlensen de dışarı çıksan, şu işleri halletsen de gelsen!...

- Ne demek, emrin olur hanım. Ne işi?

Hani bloglarımın birinde yazmıştım. Kalp damarlarıma takılan stenlerin ücretinin mini bir bölümü ödeniyormuş ama aradan geçen 5 aya rağmen, halen banka hesabımıza geçmemiş. Onu sorup gelecekmişim.

- Eh… Olur, gideyim.

Kalktık gittik. İşlem, bir tarafta “Hesaba yatırıldığı” şeklinde görünüyorsa da, muhasebede “Geri geldi” görünüyor.

Üşenmedim sordum:

- Niye geri gelmiş?

- Eğer, havalemizi 45 gün içinde bankadan almazsanız geri gelir.

- ?!

- Niye bakıyorsun suratıma arkadaş, anlatamadık mı?

- Yahu kardeşim. Hesap benim hesabım, ister çekerim, ister bekletirim, size ne? İlla ki niye çekeyim ki?

- Hayır, kural böyledir.

Görevliye anlatmaya çalışıyorum ama anlamama konusunda bayağı dirençli. Bankadan adıma havale yaparsınız, gidip çekmem, açıkta bekliyorsa, 45 gün sonra iade olur. Tamam, ama havale benim size imza karşılığı talimat verdiğim “Kişisel” hesaba geçecek ki, ondan sonrası benim bileceğim iş. Size ne?

Görevli yüzüme öyle bir bakıyor ki “Amma kalın kafalı adam, niye anlamıyor” diyor içinden besbelli. Ama işi kendinin bilemediğinin farkında bile değil. İnadı da inat maşallah…

Sonra evrakları açıp bakıyoruz ki benim “Talimat” olarak şu hesaba gönderin diye imzaladığım belgeye rağmen, verdiğim hesap numarası eşimin banka hesap numarası olduğu için “Kendi adına değil” gerekçesi ile havale geri alınmış ve bekliyor. Yani paranızı almak için ya “adınıza havale” edilecek ya da “Kendi adınıza” olacak. Aksi halde mümkün değil. Yazılı ve imzalı “talimat” da verseniz nafile işlem oluyor. Ayrıca “Niye baştan söylemiyorsunuz” sorusuna cevap da “Bana mı sordunuz” oluyor… Eğer siz, bir şekilde banka hesabınızı incelemeseniz ve tonlarla para içinde olan birisi olsanız, gözden kaçırsanız birisi de çıkıp “Gel paranı al” demeyecek. Hoş, o kadar parası olanın üç kuruş paranın peşine düşecek hali de yok, o da işin başka yönü ya…

Sonuçta, yıllarca yaptığımız ve “Uzman” da sayıldığımız “Muhasebe” bilgimize rağmen, SSK muhasebe servisinde “Aptal muamelesi” görme pahasına da olsa, o üç kuruş paramızı (alacağımızı) vezneye de “Para var mı” sorusuna “Var” yanıtı aldıktan sonra vezneden tahsil ettim. Beş aylık faizini da artık “Devlete ayıp olur” diye isteyemedim. Bir de oradan “Aptalın da şeddelisiymiş” damgası yememek için.

Bu olaylar, gün içinde hemen her resmi dairede yaşanan “Komedi”den başka bir şey değil elbette. Ama anlatacağınız bir makam, başka olaylarda da olduğu gibi, ne yazık ki olmadığı için bu “Komedi” durumlarını yaşamak zorundayız. Bu, bizim millet olarak “Kaderimiz” sadece…

Neyse, parayı aldıktan sonra “Sevinç” içinde eve dönerken baktım yağmur başladı. Hem de nasıl? Ortalık laf yerindeyse sel seli götürüyor.

Oh be… Ankara’ya yağmur yağıyor…

Eve giderken simitçinin önünde durayım. Hem kendimi uzun zamandan beri hasret kaldığım “Yağmurda ıslanma” zevkine teslim edeyim hem de simit alayım. Ödül olarak.

Ne yazık ki simitçinin önünde durduğumda “Islatacak kadar” yağmur kalmadı. Baktım adamın biri “saçak altında” duruyor.

- Kardeş… Orada bekleyeceğine çıksanıza dışarı… Bir güzel ıslan. Belki bir daha böyle yağmur bulamazsın…

- Doğru söylüyorsunuz. Hem “Yağmur yağsın” duaya çıkıyoruz, yağınca da saklanıyoruz.

Dedi ve saçak altından çıkıp yürümeye başladı. Ama artık yağmurun etkisi geçmiş, ıslatacak da hali kalmamıştı.

Aklıma geldi…

Ankara’ya yağmur yağmamasını birileri “Sezer kuraklığı” olarak göstermiş “Giderse yağmur yağar” demişti. Sayın SEZER bu gün gidiyor.

Gerçekten “SEZER Gittiği için” mi kuraklık sona eriyor da yağıyor, yoksa “SEZER GİTTİĞİ İÇİN” yer ve gökyüzü de ağlıyor mu?

Herkes istediğine yoracak…

Ama “AĞLAMA” bana daha yakın…

28 AĞUSTOS 2007

Fotoğraf: Arşivimden Kayseri'de yağmurlu bir günde "ebemkuşağı" görüntüsü...

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..