Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ekim '12

 
Kategori
Deneme
 

Yağmur yıkar...

Yağmur yıkar...
 

Yağmur yağar. Islanırsın ya da ıslatamaz...


Semih Taytak – Yazar – Yönetir

Yağışlı bir akşam üzeri. Üsküdar iskelesi önü. Yoğun bir insan trafiği; vapurlara, motorlara, otobüslere ulaşmaya çalışıyor. Sandviç büfelerinin arasında orta yaşlarında, avurtları çökmüş, kara kuru bir simit

çi. Önündeki simit sepetinin üzerini yağmurdan korumak için naylonla kaplamış, simitler görünmüyor nerdeyse. Birkaç metre karşısında bir başkası, o da (yüz hatları ve şivesiyle kardeşi kadar bir benzeri) çin malı naylon şemsiyeleri satmaya çalışıyor.
- Hadi yağmuraa, yağmuraaa!
Simitçi sırılsıklam olmuş, sesi nerdeyse hiç çıkmıyor. Her ikisinin arasından insanlar telaşla geçip gitmekteler. Zaman, zaman ikisi de göz göze geliyorlar. Simitçi umursamaz bir tavır ve kendine has şivesiyle şemsiyeciye doğru alçak bir sesle ve omuzlarını kaldırarak;
- yağmıyor ki, yağmıyor ki..diye sesleniyor
ve ses tonunu değiştirerek sıklıkla tekrarlıyor.
- .....
- yağmur yağmıyor, yağmıyor ki..
Şemsiyeci hem satış telaşında, hem de sinir olmuş bir ifadeyle takip ediyor onu ( demek ki bu böyle bir süredir devam ediyormuş).
Artık dayanamıyor simitçi. O da gökyüzünü gösterip tepki veriyor.
- yağıyor ya ?..
Diğeri sinir bozucu bir tonda tekrarlıyor.
- yağmıyor, yağmıyor ki...
Simitçi yağmurdan sırılsıklam, şemsiyecinin elinde 3 tane açılmış var, keyfi yerinde gibi ama sinirlerini bozan adam karşısında devam ediyor;
- yağmıyor ki, yağmur yağmıyor ki...
Şemsiyeci dayanamayıp küfür etmeye başlıyor ama ne fayda...
Uzaklaşırken, her ikisi de sattıklarını unutmuşlar, bir it dalaşındalar sanki. Diğer sesler ve resimler karıyor kadraja, hava daha kararıyor...

Kamera yükselirken yağmur daha da artarak yağıyor...

Semih Taytak
-------0---------
Yağmur yağıyor… Caddede uyuşuk kimse kalmamış, herkeste bir telaş. Ahmaklığın lüzumu yok, ıslanmamak gerek. Simitçinin, işportacıların, şemsiye satanların yanından hızla geçerken bağırış çağırışların arasından sıyrılır ezgiler…
Anteni kırık pilli radyonun dalgası ayarsız FM kanalından dinlenir, sadece yanlarından hızlı adımlarla geçip gidenlerin kulaklarına çalınır şarkılar, türküler…

bir şarkı gelir uzaktan
söyler aşktan yaşamaktan
bir ses ki ruhtan dudaktan
o sese yandım ah o sese

Üçüncü adımlarından sonra dillerine takılır bu nağmeler. Otobüste vapurda devam eder mırıldanmalar. Kesik kesik, kimi zaman azalan kimi zaman birden bire artan iç geçişleriyle söylenir, etraftakilerin garipser bakışlarına aldırmaksızın, dünyayı umursamazcasına. Eve girdiklerinde dudaklarda mırıltılılarla devam eder ezgiler. Hüzünlü bir haberin sesini bastırır ara nağmeler. Artık sorulmalıdır: -Nedir bu şarkı türkü söylemeler, nereden takıldı ağzına!
Cevap: Bilinmez, hatırlanmaz fakat “Yükselen bir sesle verilir”

Yağmur üstüme üstüme
Varsın yağsın küçük hanım
Ben yağmurdan yaştan değil
Aşkından sırılsıklamım…

Sımsıkı sarılmak zamanı, sırılsıklam aşkına…

Öncel İpekçi
 
Toplam blog
: 63
: 945
Kayıt tarihi
: 30.08.12
 
 

Reklam ve Metin Yazarıyım. 1962 Yılında başkentte doğmuşum.  O beni bitiremeden ben O'nu ..