Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Haziran '08

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Yağmur

Yağmur
 

Ordu’dayım. Bir süredir buradayım. Karadeniz’i seviyorum. O da beni seviyor sanırım. Yeşilini, türkuazını, tabiatını, nemini seviyorum. Çürütecek o nem beni, beni sevmiyor o nem, biliyorum, ama ben yine de seviyorum.

Yağmurunu bir de. Şu anda çılgınca savruluyor damlalar. Gökyüzü ağlıyor mu dersiniz, toprak suya doyuyor mu, ne dersiniz ne bileyim, yağıyor işte…

Deniz yan tarafımda, Karadeniz bu! Denizlerin ağası, öyle deniz denmeyi hak edenlerden. Renginden değil, kaderlere girişinden kara o. Derler ki, verdiğini alır ama aldığını vermez. Nice gelin, gözü yaşlı beklemiş, geri alamamış ve göğsü yaslı ayrılmıştır kıyısından. Sonra nice anne, nice baba, sevgili…

Diğer yanımda Ordu var. Boztepe’nin yamacında, son yıllarda ovaya yayılmış bir şehir Ordu. Eskiler tepenin sırtlarına yapmışlar evleri, hem havadar olmuş, hastalık girmemiş, hem de zemin sağlam ya, deprem yıkamamış. Şimdi bataklık üzerinde kurulu yeni Ordu. Verimli toprağı taş yığınına dönüşmüş. Rengarenk beton yığınları, zevksiz ve şimdi yağmurda gri. Çağdaş Türkiye’nin aydınlık insanları ovayı bitkiden, üründen arındırıp taşa boğmuşlar. İlerlemek bu olsa gerek onlara göre.

Öyle çılgın yağıyor ki yağmur ve tabiat öyle uyumlu tepkilerle sarılıyor ki ona, iki sevgilinin sarmaş dolaş dansı sanırsınız bu. Çıkıp ıslanmalıyım sırılsıklam aslında, onları seyretmekle kalmayıp aralarına karışmalıyım. Ama ne der görenler? Ah o görenler… Görülmesi gerekeni görmezler de, en yalın zevkleri ayıplarlar. Hazin mi denir buna, onlar uygun görmüyor diye geri kalıyorum.

Küresel ısınma senaryoları Karadeniz’de tepetaklak. Küresel düzenin düzenleri çırılçıplak. Zaten hiç giremediler Karadeniz’e. Ufak bir iki sıkıntı dışında yağmurla abdestli Karadenizli hep tetikte durdu. Şimdilerde İsrailliler rehbersiz tırmanıyor Kaçkar’a. Vaadedilmiş topraklar oralara kadar uzanıyormuş ya hani!

Dereler yükseldi bugün. Kamyonlara odun dolduruyor selden çekerek insanlar. Tabiat bir baştan öbür başa yıkanıyor bugün. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Gözlerimi kısarak bakıyorum manzaraya. Odama kadar geliyor ıslak toprağın ve yeşil çimlerin kokusu yağmurla. Sonra küçücük bir ara veriyor yağmaya, renkler bütün canlılığıyla, kirden tozdan arınmış cisimlerde kendilerini buluyor. Hafifçe tebessüm ediyorum.

Yalnızlığı seviyorum ben. Yalnızlığımı bölüşebildiğim insanlara dost diyorum. Diğerleri öyle bir sıkıyor ki.. Bilmiyorum, siz de öyle misiniz?

Yağmurla gitmek istiyorum. Fonda “Yesterday” çalıyor. Düne özlem mi var? Yarından ne haber?

Yağmur… Tabiatın tövbesi, temizlenmesi af diyerek… Şerefsiz şairler değerleri meze ediyor sarhoş sofralarında. Türküyle geçiyorlar ırzına kültürün. Adamlıktan dem vuruyor ahlâksız ihtiyarlar. Et pazarına el atından sürülüyor yeni mallar. Feministlerin en büyük destekçileri bu tacirler. Onlara erişemiyor henüz yağmur…

Yağmurda ıslanamayana ben adam mı derim? Demem!

Şimdi sesi kesildi yağmurun. İyice inceldi. Ama sadece bunlar değişti, hala ve çok yağıyor. Beni dinlemek için böyle yaptı belki de. Yağmur beni seviyor!

Saat 19:12. 11 Haziran 2008 Çarşamba. Ben de yağmuru seviyorum! Biz birbirimizi seviyoruz!

Yağmuru sevmeyene adam mı derim ben? Demem!

Ama ben adam değilim… Yağmurda ıslanamayana adam demem dedim bir kere… Ah şu başkaları… Millete yıllardır adamlık diye saçmalıkları öğrettiler. Yağmurdan habersiz millet de işte öyle kirlendikçe kokuştu…

Türk müsün? Evet.. Müslüman mı? Elhamdülillah… Hadi bana Türkçe bir şeyler söyle! Yok! Türkçesi yok! E İslâm’dan bahset! Kem küm!...

Yağmura aslanım…Haydi yağmura…

 
Toplam blog
: 84
: 1808
Kayıt tarihi
: 28.04.08
 
 

Elektrik mühendisi, "öğretimci", 2 çocuk babası, aslen Kuzey Kafkasyalı, Türk ve Türk'e dair olan..