Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Nisan '15

 
Kategori
Öykü
 

Yağmur

Yağmur
 

Yağmur durmaksızın zamanı ağırlaştırarak yağıyordu. Balıkçı kahvesinin camlarından elini uzatsan değecek yakınlıktaki Zeytinli Ada bile ıslak bir hayal gibi görülüyordu, belirsiz. Ağır bir grilikte bir birine karışmış deniz ve göğün karmaşasında sınırlar yitmiş gitmiş gibiydi. Görünmez olmuştu ileride körfezi sarmalayan tepeler. Biteviye damlaların denizde çıkardığı seslerden başka bir şey işitilmiyordu. Camların ardından şöyle bir görülen mendirek içinde tembel sallanan tekneler, arada bir geçen ıslak ağırlaşmış kanatlarıyla yorgun uçuşlu martılar her şey yağmurun zaman dışı ninnisinde uykuluydular. Kahvehanenin her zamanki kendine özgü renkli gürültüsü de susmuştu sanki. Tavla oynayanların kırık pulu muzaffer vurmasının, pişpirikte yumruğu masaya vurarak gürültüyle pişti yapanların, okeycilerin taş şakırtılarından yükselen her zamanki gürültü karmaşası bir sükuna dalmış, duvardaki saatin ağdalı grilikte belirginleşen tik taklarına terketmişlerdi yerlerini. Her zaman bağırarak konuşanların fısıltılı sesleri, dışarıda giderek hızlanan yağmurun sesinde zor duyulur olmuştu. Kasaba mevsim dışı yalnızlığını kuşanmış ıslanıyordu iki gündür durmaksızın yağan yağmurun altında.

 -Ne yağdı be mübarek.

-Bırak yağsın be ya, tam zamanı. İyi gelir şimdi zeytine, dolgunlaşır taneler. Hem kestimiydi yağmur, bak sen o zaman balıktaki bolluğa.

-Bıraktılar da denizde balık. Bolluktan geçtik, karın doyursun yeter.

-Karabatak, tazele be bizim çayları. Aç şu televizyonu da, şarkı türkü olan bir yer. İçimiz karadı be ya...

  Kahvehanenin her zamanki üç aşağı beş yukarı bildik konuşmalarını, sesleri duymaz gibiydi. Camın ötesine yağmura takılan bakışları, nereye baktığı belirsiz, baktığını görmediği bir dalgınlıkta aynı yere takılmış kalmışlardı. İri bir kefal yağmur altında denizden sıçrayarak ak bir parıltıyla çıkmış, arkasında muntazam aralıklı dalma çıkma yerlerinde suda giderek genişleyen halkalar bırakarak gözden kaybolmuştu. Okumak için aldığı gazete katlanmış, öylece duruyordu önünde. Bir yudum alıp unuttuğu kahve fincanında soğumaya durmuştu. İçinde nedenini bilemediği kahve telvesi gibi çöküp kalmış bir sıkıntı vardı.

 -Soğuttun kahveyi baba, tazeleyim istersen. Bir sıkıntın mı var?

  Her zaman konuşmaktan hoşlandığı Karabatak'ın sorusunu geçiştirdi.

-Yok bir şey, öylesine...

-Boş ver be ya, getiriyom şimdi kahveni. Soğutma bak bu sefer.

  Bir sıkıntın mı var? Ne zaman yoktu ki...Doğup büyüdüğü, askerlik yapma dışında hemen hiç ayrılmadığı bu kasabada sıkıntılı bir yaşam baba mirası gibi kalmıştı ona. Mutluluğu sıkıntının üstesinden gelmekte bulmuştu. Karnını doyuran küçük bir zeytinlik, iki göz içini ısıtan, babadan kalma yığma tuğla, hatıra yüküyle beli bükülmüş tek katlı bahçe içi bir ev, bahçesinde sardunyalar, çiçek açtığında baygın kokulu bir ıhlamur ve yıllardır hayatı sürdürmesine yardımcı olan ekmek teknesi oturtma motorlu şimdi yağmurun altında ıslanıp, gözlerinin önünde hafiften inip çıkan sandalı. Hepsi artık uzamış bir ömrün sessiz ve candan tanıkları gibi, anılarını tazeleyerek geçip gidiyorlardı gözlerinden. Karabatak'ın sesine döndü.

-Kahveni tazeledim baba, bu sefer soğutma bak.

Gözü televizyonda son dakika gelişmelerini yazıyla geçen alt banttaki akışa takıldı. Edirne'de Meriç'in taşması sele neden oldu . Güneyde Söke Ovası, sular altında. Fethiye ve Marmaris'te aşırı yağış...Yağmurla kesişen ne çok unutulmaz anıları vardı. Düğün günü geldi aklına. O zamanlar Kapıdağ'da daha bu günkü gibi yollar yoktu. Gelin almak için üç motor İlhan Köy'e deniz yoluyla gitmiş, dönüşte gelinliğini giymiş eşini almış neşe içinde dönerken, aniden bastıran bir sağanak altında bütün gelin alayı iliklerine kadar ıslanmışlardı. Yine de kaçmamıştı keyifleri.

Paşalimanı Adası arkasında atmıştı oltasını, aniden bastırdı yağmur. Tam aceleyle oltayı çekip gitmeye niyetlenmişken, birden vurdu balık. Bırakmadı; yağmurun altında amansız bir mücadeleye girişti balıkla. Uzun uğraşlardan sonra sırılsıklam, saçlarından, üsütünden başından sular süzülürken sandala aldı balığı. Açık toprak rengi, mor ışıltılı mozaik desenli, gümüş beyazlığındaki karnıyla çok iri bir minakop sandalın dip tahtaları üzerinde kuyruk vurur, galsamalarını açıp kapatır, gözlerindeki tarifsiz renk geçişmeleri solmaya durmuşken kesti yağmur birden. Balığın gözlerinde sönerken yaşam, güneş açtı. Galsamalarına parmaklarını geçirmiş yürürken balığın kuyruğu değiyordu yere. Lokantalarda o günün parasıyla dünyanın parasını vermişler almak için, satmamıştı.

  Gençliğinde kasaba futbol takımının delişmen kalecisiydi. Yakın ve uzak çevrelerde adı duyulur olmuştu. Bu gidişle Beiktaş'a kadar yolu var derlerdi. Sicim gibi yağıyordu yağmur. Mahalli ligde son maç, şampiyonluk maçıydı komşu kasabanın takımıyla. 17 Eylül'e şampiyon gözüyle bakılıyordu. Son dakikaları oynanan maçta tek gol atmışlardı, yetiyordu onlara. Sağa sola atlamaktan çamur içinde, yağan yağmurun altında sırılsıklamdı. Gelen şuta plonjon yaptı, top önündeki tümsekten sekip gol oldu. Berabere biten maçta şampiyonluğu kaçırdılar.

  Çalan cep telefonunun sesiyle kendine geldi. Karısıydı arayan.

 - Koş çabuk Yağmur düşmüş.

  Masayı sandalyeyi devirerek fırladı, kapıyı çarparak attı kendini dışarıya. Arkasından şaşkın bakakaldı içerdekiler. Yağmurun altında deliler gibi koşarak evin yolunu tuttu.

-Okul çıkışı ıslanmamak için koşarak gelirken ayağı takılmış düşmüş. Başını çarpmış yere, getirdiler. Eşinin eli ayağına dolanmış anlattıklarını duymadı bile. Doktor başındaydı.

-Kafa travması, şuuru yarı kapalı, kusması var. Burada olmaz, götürmek gerekli. Haber verdim, ambulans gelmek üzere...

Siren sesi, tekerleklerin ıslak asfaltta çıkardığı sesi bastırmıştı. Küçük elleri iri avuçlarınında, içinde bir yıkık dünya, bildiği iki duadan birini okuyordu devamlı, dudakları kıpır kıpır. Devamlı yağıyordu yağmur, silecekler zor yetişiyordu.

Yağmur torunuydu, her şeyi idi...

 

 Akın Yazıcı

3 Nisan 2015/İzmit

  

 
Toplam blog
: 190
: 391
Kayıt tarihi
: 07.05.14
 
 

1965 Ankara Üniversitesi Tıp fakültesinden asker hekim olarak mezun oldum. Gülhane Askeri Tıp Aka..