Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Ekim '10

 
Kategori
Siyaset
 

Yağmurla Uyanmak

Yağmurla Uyanmak
 

Yağmurda ıslanmak güzeldir. Islananları izlemek de...


Yağmurun sesine bak / Aşka davet ediyor..

Bu sözlerle başlayan şarkıyı hatırladınız mı ? Sabahın ilk ışıklarında gözümü açtığımda kulağıma gelen yağmur sesi ve burnuma gelen temiz hava kokunu alınca hemen bu şarkı geldi aklıma.. Yağmur sesi en az kendisi kadar güzeldir. Hele ki, yağmurla birlikte uyanmak ve temiz havayı ciğerlerinize çekmek.. Hele hele bir de sevgilinizle ya da eşinizle aynı yatakta uyanmak. Ne müthiş bir keyif..

Oldum olası yağmuru sevdim ben. Yağmur ne dışarıda, ne arazide, ne kapalı mekanda düşman olmadı bana.. Yabancı da olmadı. Hep kendime yakın hissettim. Hatta birkaç kez de yazmıştım. Çocukluğumdan gençliğime geçen bir alışkanlıkla yağmurlarda hep şemsiyesiz gezdim ben.. Tam olarak bedenimde olmasa bile saçlarımda, yüzümde yağmurun ıslaklığını hissetmenin, uzun zaman yağmur altında dolaşmanın keyfini hep yaşadım ben. Hala da zaman zaman çıkar dolaşırım uzun süre. Islanırım da ! Hele, çok kuvvetli olmayan, hani o bardaktan boşalırcasına denilen sağanak yağmurların haricinde, hafif ama sürekli yağan yağmur altında dolaşmak, bana keyif verir, vermiştir her zaman.. Ama en keyiflisi de yukarıda da değindiğim gibi sabahın ilk ışıklarında yağmur sesi ile bir kadının yanında uyanmak.

İşte bugün de sabahın ilk saatlerinde, yattığım odanın penceresi sabaha kadar açık olduğundan yağmur sesi ve dışarıdan gelen temiz hava kokusu ile uyandım. Acayip, dinamik hissettim kendimi ve o şarkı geldi aklıma. Hani, sesine bak deyip, akla aşkı getiren ve her şeyi unutturup, yatağın içine hapsettiren. Munzırca değil mi ? Ama gün kısa, başka şeyler bizi bekler.. Aşka her zaman vakit ayrılabilir..

Yağmurun her şeyi güzeldir, hoştur. Hatta, berekettir. Bu yağmurlara çiftçiler altın bulmuş gibi sevinirler. Toprak bayram eder. Yağmura yalnızca gökten inen su diye bakmamak lazım, çünkü beraberinde birçok değerli minerali de beraberinde getirir. Bu sebepten dolayı besleyicidir. Yağmurların barajlara etkisi fazladır, fazlası felakettir, afettir, can alır falan filan ama ben en çok, yağmur altında sevgiliyle el ele dolaşmak, bir de doğayı besleyen tarafı ile ilgilenirim. Gerisi insanoğlunun alması gereken önlemlerle alakalıdır. İnsanoğlunun almadığı, almak istemediği önlem ve yapmadığı, yapmak istemediği afet önleyici faktörlerle meydana gelen su basmalarında harap lan evler, sellerle gerek toprak kaymalarında, gerek dere yataklarına yapılması sonrası yıkılan evler ve giden canlarla bir yere kadar ilgilenirim. Bir yerden sonra, her yıl tekrarlanan bu görüntüler ve insanoğlunun cehaleti ile devletin ve ilgili makamlarının uyguladığı yada uygulamadığı politikalar canımı sıkar. Geçici önlemler alınır, yaralar sarılmaya çalışılır ama bir sonraki yağmurlarda yine aynı görüntüler yaşanır. Görür, okurum canım sıkılır. O dünyadan sıyrılır, ben yine yağmur altında şemsiyesiz dolaşmayı, sevgili ile el gezmeyi hayal ederim. Ya da yataktan çıkmayıp, aşka davet eden şarkı ile birlikte…..

Bunları neden yazım.. Yalnızca yağmur ile aramda oluşturduğum empatiden değil. Aslında biraz da, normal bir yazı yazmak istedim ama sabah sabah haberlere göz attığımda, yağmur haberlerini okuyunca canım az sıkılmadı. Bir karede, su basmış evler, bir karede caddelerde kalmış kaza yapmış arabalar, başka bir karede İstanbul’un aşırı yağmurdan yıkılmış yada yıkılmaya başlamış tarihi surları ve başka bir karede evini su basan yatalak vatandaşın vahşice ve de utanılası ölümü, kurtarılamayan canı.. Gelin de canınız sıkılmasın. Nasıl sıkılmaz. Burası Türkiye deyip geçiştirmek çok kolay. Burası Türkiye lafı hep küçümsenecek, kötü ve önemsenmeyen olaylara vurulan bir damgadır. Çünkü bunlar ilk defa yaşanmamaktadır. Bu gidişatla son olarak da yaşanmayacak. Neden biliyor musunuz ? Biz yaşadıklarımızdan ders almıyoruz, öğrenmiyoruz, hayatın kolaylıklarına kaçıyoruz. Önce kendimizle, sonra çevremizle empati kurmuyoruz. İnsan canını, güvenliğini önemsemiyoruz. Haftalardır ‘türban’ gibi suni bir konu için sert ve kıyasıya tartışmaların yaşandığı bu ülkede, türban denen naneyi bile anayasaya sokmaya çalışan zihniyet, bir Allahın günü de meclisi olağanüstünü bıraktım, olağan toplayıp da, bu ülkenin her tarafında meydana gelen bu doğal afetlerde ne gibi çareler üretilebilir, belediyelere nasıl yetkiler verilebilir ya da yetkileri gerektiğinde nasıl ellerinden alınabilir. Dere yataklarına, yumuşak dolgulu ve yapılı yerlere imar izni veren, su baskınlarında etkin önlem almayan Belediyelere nasıl yaptırım uygulayabilir, sel ve su baskınlarında insan kaybının nasıl verilmeyeceğini tartışsınlar. Ama nerde bizde o meclis, nerde o sosyal ahlak ve iş bitirici, sorumluluk sahibi vekiller.

Burası Türkiye !. Hoşlanmasam da, istemesem de maalesef burası Türkiye. Böyle bir Türkiye de yaşamak inanın artık bana zul gelmeye başladı. Bu bir sistem sorunu ve bu sistemi değiştirmek için Ankara gerekeni yapmıyor. Birileri türbanla uğraşırken, birileri de sırtlarını sıvayan bölücü örgüte karşı neden tezkere çıkartıldığının hesabını soruyor. Sanki bu ülkede kardeş kanını döken unsur TC devleti unsuruymuş gibi.. Evet bu ülkede kardeş canı gidiyor. Nerede, önlem alınmayan sel ve su baskınlarında. Bunda da suçu ve sorumluğu vardır. Ama devlet her vatandaşını tek tek kontrol altında tutamaz ki ! Dedik ya bu bir sistem. Ama bu sistemin sağlamlığı, sağlam bir anayasa ile ve onu her seferinde delmeye çalışmayan siyasetçi ve vatandaşların yasalara ve sisteme sahip çıkması, kurallara uyması ve bu ülkeyi sevmesi ile mümkün olur. Yoksa gerisi yalnızca hikayeden ibarettir..

Yağmur sesi güzel geliyor dışarıdan. Umarım, siyasiler de bu uyarıları yağmur sesini dinler gibi dinlemezler…

../..

 
Toplam blog
: 671
: 2572
Kayıt tarihi
: 26.06.06
 
 

Anadan doğma bir İzmirliyim ve bu şehirli olmaktan gurur duyuyorum.. Hem bu şehirde doğmuş, hem b..