Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Nisan '12

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Yağmurlu bir günde Ballıkayalar ve yine bir MB buluşması...

Yağmurlu bir günde Ballıkayalar ve yine bir MB buluşması...
 

Milliyet Bloğun Beyoğlu’ndaki buluşma toplantısında karar verilmişti Ballıkayalar gezisi. Bahara merhaba demek için Ballıkayalar’da bir buluşma daha organize etmek sevgili Sema Şener’e düşmüştü yine her zamanki gibi.  O da yine bu konudaki becerilerini ortaya serip kusursuz bir organizasyon gerçekleştirdi.    

Ballıkayalar İstanbul’a yaklaşık 1,5 saat mesafede, Gebze Tavşanlı Köyü ’ne bağlı çok popüler bir yer. Daha çok dağcıların, doğa yürüyüşçülerinin rağbet ettiği hatta çadır kurduğu, trekking parkurları olan bir bölge. İstanbul’un yanı başındaki bu doğa harikasında dostlarla bir arada olmak, açık havada vakit geçirmek, doğada yürüyüşler yapmak, sonrasında güzel bir yemekte neşeli vakitler geçirmek, dostlukların pekişmesini sağlamak öncelikli amacımızdı.

Ama bu kadar güzel niyetler içinde hava muhalefetini unutmuşuz. Sabah hevesle uyanıp camdan dışarı baktığımda yağmurun yağmış olduğunu fark ettim ama ilerleyen saatlerde güneşi de görünce gün için umutlarım azalmadı. Hoş yağmur değil, kar da yağsa biz yine de belirlenen yere gidecektik.

Sevgili Sema bir araba ayarlamıştı bizler için. Minibüs beni almaya geldiğinde içeride Sema Şener, ablası Nigar hanım, arkadaşı Filiz hanım, Kerim Korkut, Hızır Kabil ve eşi Kamile hanım, Hadiye Kaptan ve eşi, Hatice hanım (Beenmaya Özlem’in annesi) vardı. Daha sonra Arife Durtlu da binince minibüs ahalisi tamamlandı.  

Hep birlikte Gebze’den geçip Ballıkayalar mevkiine geldik. Yolda da ufak ufak yağmur serpmeye başlamıştı ama buna rağmen keyifler de tamdı. Arabadan inip toprağa bastığımda karşımda muhteşem bir manzara gördüm.  Yağmur yağmış, yağmur sonrası bir aydınlık içindeydi ortalık ve mis gibi toprak kokuyordu. Sanki bir film karesinin içine girmiştik hep birlikte.

Yemyeşil rengiyle bir göl ve içinde yüzen ördekler, kazlar, kuğular. Göl kenarında sıralanan tahta masalar, mesire yeri ve restoran olarak kullanılan ahşap yapı. Göle ulaşan suları taştan taşa sekerek küçük şelaleler yaratan bir dere, dere boyunca yukarı doğru sanki bir bilinmeze  giden bir vadi vardı bu karenin içinde. İnsanı çağıran bir parkurdu bu kanyon. Hüzünlü bir güzelliği vardı sanki karşımdaki manzaranın. Biraz yalnız kalmış gibi, biraz melankolik bir hava.

Ballıkayalar’a bir yaz günü gelmiştim daha önce. Göl kenarındaki tahta masalarda kısa bir süre oturupbir şeyler içmiştik arkadaşlarla. Bir dahaki sefere geldiğimde mutlaka dere kenarında yukarı doğru şelaleye kadar yürümeyi, kayalara tırmanmayı aklıma koymuştum. Bu sefer bana başka bir mevsim yaşattı burası.  

Yağmur da bu arada inceden inceye tekrar başlamıştı ve bir yandan yağmurdan korunurken bir yandan da açık havada sıcak çaylarımızı yudumlamak pek bir hoş oldu doğrusu. Yine de yürümeyi denemek istedik vadide gidebildiğimiz yere kadar, taşlar kaygan da olsa denemeden olmazdı. Küçük tahta köprülerden tek sıra halinde geçip, kaygan kayalardan atlayıp, kayıp düşmemeye çalışarak, taştan taşa sekerek bir süre yürüdük.  Bol bol da fotoğraf çekip her kareyi belgelemeye çalıştık.   

Yazın bile geçmek kolay değilken biz birazdan şiddeti artacağı her halinden belli yağmurun altında vadide yürümeye çalışıyorduk.  Bir süre sonra pes ettik ve döndük, yine arzumuzu bir sonraki sefere bırakarak. Bu arada arkadaşım Macide Hanım da bize katıldı ve grup eksiklere rağmen bu seferlik tamamlanmış oldu.  

Nihayet yemek vakti geldi ve restorana geçip yerlerimize oturduk. Açık havada acıkan midelerimiz artık bir şeyler istiyordu. Ortada bir kuzine soba vardı, yanmasa bile görüntüsü bile ısıtıyordu ortamı. Belki hissettiğimiz ısı dostlarla birlikte olmanın sıcaklığıdır ki mutlaka öyleydi. Sohbetin güzelliği, muhabbetin koyuluğu bize bu hissi yarattı.  

Yediğimiz enfes yemeklerin ve içkilerimizin dışında bizi alıp götüren ve neşelendiren esas canlı müzikti. Neşenin dibine vurup şarkılara katıldık, hep beraber kah hüzünlendik kah neşelendik, bazen de bir avaz şarkılar söyledik. Doğrusunu söylemek gerekirse hepsini ayrı ayrı sevdiğim kadın arkadaşlarımınyanında, yanımda oturan Sn. Hızır Kabil ve sevgili eşinin ve Sn. Kerim Korkut’un sohbetlerine doyum olmadı. Ayrı ayrı feyiz aldım kendilerinden.

Dostlukların pekişmesi amacı ve birlikte çok güzel bir gün geçirme dileği yerine gelmişti ve çok değişik ve şahane geçen bir günün de sonuna gelmiştik. Dışarı çıktığımızda bir de ne görelim. Göl, bu arada yağan yağmurun yükselttiği dere sularıyla taşmış kenardaki masalara kadar gelmişti. Bu arada çıkan mehtap da suya vurmuş, yerler su içinde, biz bu görüntünün içinde, garip bir duygu sağanağı vardı ortamda.

Birbirimize vedalar edip bir başka toplantıda görüşmek üzere ayrıldık ama bu güzel günün tadı damağımızda kalmıştı. Taşan göl suları içinde ayakta son kahvelerimizi de içip mehtaba son bir defa baktık ve o film karesinden çıkıp gerçek hayata döndük…

 

Şükran Demirtaş

 
Toplam blog
: 249
: 3042
Kayıt tarihi
: 19.03.11
 
 

Doğup büyüdüğüm şehirde, İstanbul'da yaşıyorum. Emekliyim. Gezmeyi, görmeyi, keşfetmeyi sevdiğim ..