Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ocak '11

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yakınlık Cesareti

Yakınlık Cesareti
 

Kendi olmanın tatminini, derin keyfini çıkaran her insan, yakınlığın sıcak boyutunu deneyimlemeye başlar. Çünkü yakınlık, senin evini birine açmandır, senin savunmasız kalman ama bundan rahatsız olmamandır. Yakınlık senin kendini olduğun gibi kabul etmenden sonra doğabilecek bir şanstır, kendini tanımandan, keşfetmenden sonra bir başkasını tanımaya başlaman, buna da açık olmandır. 

Yakınlık insanın karşısındakilere kendini olduğu gibi yansıtabilmesi, olduğu kişi olarak kendine değer vermesi ile kendini varoluşa sunmasıdır. Sen kendini olduğun gibi kabul edersin, karşındakini olduğu gibi kabul edersin ve ne başkası gibi görünmeye, ne de karşındakini değiştirip kendin gibi kılmaya çalışmadan, paylaşımın kendiliğinden, varlığından tatmin olmaya, mutlu olmaya başlarsın. 

Eğer sen kendi yaşam sorumluluğunu sistemlere, otoritelere, devlete, dine, ideolojilere bırakmamışsan, kaderini kendi ellerinle yazma gücünün farkına varmışsan, güçlüsün, kendinlesin, başkalarından saklanmana gerek yok, maskeler edinmene gerek yok. Senin açıklığın, şeffalığın aynı zamanda senin gücündür. 

İnsanın içtenliği, masumiyeti, güzelliği, iyiliği, erdemi, güveni, sevgisi, tüm bunların paylaşımı... 

Sevginin gerçek anlamı senin tamamen çıplak kalmandır, tüm yalanlardan, sahtelikten, sana biçilen rollerden, senin kendine biçtiğin rollerden kurtulmandır. Sen basitçe, yalın şekilde, sadece kendinlesin. Kendinleyken neysen o insansın ve yine bir başkasının yanında neysen o insansın. 

Kendinsen, kendini tanımayı, bu serüveni seviyorsan, kendinle tatmin halindeysen, gülümsersin ve bir süre sonra bunun gerçek doğan olduğunu anlarsın, sevgi sana bunu hatırlatır. İstesen bile artık yalanlarla, sana dayatılan koşullanmışlıklarla, sahte olanla yaşayamazsın. Ne zaman sevsen, sevmek bir eyleme dönse, kendinden taşarsın ve sevgi asla sahte olanla iç içe, yan yana olamaz. 

Kendine kendini armağan etmekle işe başlayabilirsin. Çünkü bundan daha büyük bir hediye yok. 

Her insanın doğum amacı, hayatının amacı ile aynıdır: Kendini keşfetmek ve yaşamak. Hayat bir anlam yaratma fırsatıdır ve bunu şu andan başlayarak deneyimleyebilirsin. Bunu kimse senin yerine yapamaz, bu ilişkileri kimse senin yerine kuramaz, bu hayatı kimse senin yerine yaşayıp keyfini çıkartamaz. 

Ama kendinleyken, kendini severken, sahte ilişkiler kuramazsın. Tüm sahte ilişkiler bir gün biter, bitmesi de iyidir, çünkü gerçek ilişki önce senin benliğinle kurduğun ilişkidir. Tüm ilişkiler sonra gelir. 

Senin bugüne kadar rastgele kurduğun ilişkiler farkındalıktan yoksundur, birçoğu platoniktir, anlayış yoksunudur, karşındakini bir araç kılmaktır. Pek çok insan rastgele ilişkiler yaşar ve bunlardan birinin tutması için umut eder, umuttan önce de kendine yalan söylemeye, kendini ikna etmeye çalışır ve böylece karşı tarafı da kandırabileceğini umut eder. 

Egoyla birlikteyken sevemezsin, ego ile her zaman tehlike halindesin, paylaşamazsın, hesap içindesin. Aşktan en çok korkanlar, egolarına en çok esir olanlardır. Çünkü sevgi, egoyu yok eder, sevgi egonu korkutur. 

Eğer kendini seviyorsan ve eğer gerçekten birini seviyorsan, egonun erip kaybolduğunu görürsün, yargıları, etiketleri, sınıflamaları, ikiyüzlülüğü, sahteliği, yalan söylemeyi bir yana bırakırsın. Çünkü artık sahte olan seni tatmin etmez, seni kendinle ve gerçekle yüzleştirir. 

Egonla birlikte sevemezsin, o bir sevgi değildir, bir tapınma, sevgiyi isteme, bir karşılık bekleme, ilgi görme talebidir, o bir dilenciliktir. Ve sen dilenciliğini sevgi sanırsın. 

Ne zaman birini sevmeye başlasan korkarsın çünkü ego böyle tepki verir, egonun ölümü senin ölümün değildir, aksine senin ilk defa kendin olmandır. Ama sen bunun sonun olacağını sanırsın, egonu unutmaya başlaman egon içni büyük tehlikedir. 

Egonun çamurundan sevginin ırmağında, sevginin yağmurunda, sevginin rahmetinde arınabilirsin. Böylece sürekli haklı olma isteğin, çatışmaların, acıların, mutsuzluğun doğal bir şekilde erir, senin tüm mutsuzluk inadın, hüzüne dair alışkanlığın sona erir. 

Tecrübelerini, fikirlerini, hesaplarını, hedeflerini bir yana bırakman gerek çünkü sevginin, ilişki kurmanın, yakınlığın bunlardan hiçbiriyle ilgisi yoktur. 

Egon eridiğinde her an sevgi için bir fırsattır, yargılamak ve etiketlemek yerine köklerini anlamaya başlarsın. Sen egon yüzünden acı çekiyordun, sevgide, yakınlıkta hapishanenden çıkmaya başlarsın. 

Çaresizlik, çatışma, kabul görme isteği, sevgi ve ilgi talebi senin egonu yaratır, senin egonu besler çünkü sen ancak o zaman değerli olduğunu hissedersin, ondan önce bu payeyi kendine vermezsin. Sen daha bebekken her ağladığında dünya etrafında dönüyordu çünkü çaresiz ve bağımlıydın, o zaman dünyanın merkezi sendin ve karşılıksız seviliyordun, sevilmek için varlığın yetiyordu. 

Bugünse toplum olmadan, kurallar, yalanlar olmadan, kendine acımadan, şikayet etmeden yaşayamıyorsun çünkü bir uçurtma uçururkenki mutluluğu çoktan unuttun, başkalarına bağımlı olduğunda, talep gördüğünü fark ettin. Sen şikayet ederek, yakınarak, acı çekerek dikkatleri üstüne çektiğinde, insanlarla kurduğun ilişki gerçek değildir, bir yakınlık içermez, o sadece çirkin bir taleptir, ticarettir. 

Çocukken tüm dünyan annenden babandan ibarettir. Bağımlılık ve çaresizliğin yarattığı egoyla ilk tanışmanı sürdürmek istersin, dünyanın merkezi olmaya devam etmek, önemsenmek arzusu belirir ve bunu bir daha asla çocukluğundaki gibi bulamazsın. Hiç kimse seni artık annen, baban gibi umursamaz, zamanla anne ve baban da kayıtsızlaşmaya başlar ve bu senin oluşan egonu incitir, seni derinden yaralar. 

Çektiğin her problemde egonu doyurmak için yeni eylemlerle girişmeye başlarsın, sınıfta birinci olmak, oyunu yönetmek, başkalarına gücünü göstermek, en iyi puanı almak, diğerlerini geçmek... istersin. Giderek daha üstün, daha zirvede, ve giderek daha çatışma halinde, daha çok kavgalı, sürekli bir mücadele halinde. 

Ve büyüdüğünde etrafın senin gibi hırslı, gözü zirvede, zengin olmak isteyen büyüklerle çevirili olur. Devreye yeni yalanlar girer, devlet, din, ideoloji, siyaset, gösteriş, hırs, rekabet, ikiyüzlülük, tahakküm etme, kontrol etme, sevgi talebi, saygınlık, kudret arzusu, yönetme isteği... Dünyanın merkezi olmak için sürekli aktivitelerde bulunman ve kendi bilincini unutman, farkındalığa erişmeden, uyurgezer biçimde yaşadığını sanmaya devam etmen gerekir. Korkuya rağmen yaşamaya çabalarsın. 

Korku halindeyken kimseye açılamazsın, sen kapalı bir odasın ve kapın yok. Köprüler kurmak yerine duvarlar ördüğün için, gerçek bir iletişim kuramazsın. Tamamen yüzeysel sohbetler, birkaç tebrik, bolca çatışma ve kıskançlık, ve sen buna dostluk dersin. Başkaları da senin gibi yetiştirilmiştir, bu yüzden insanlar arasındaki çatışma, şiddet eğilimi her an ortaya çıkar. Başkaları senin düşmanın olduğu için değil, öyle yetiştirildikleri, dayatılanları kabul ettikleri, fark etmedikleri için. 

Eğer sevgisiz, ilgisiz büyürsen bu da sorunu çözmeyecektir, çünkü o zaman merkezin olmadan kalacaksın, sevginin eksikliği seni daha şiddet dolu, kızgın kılacaktır. Daha kaygılı, daha stresli, daha ıstırap içinde kalmaman için sevginin senin eylemin olmasına ihtiyaç vardır. 

Sevgi senin sahte olamamandır, paylaşmandır, hesapsız ve kitapsız şekilde paylaşmandır. Sevgilinleyken, ilişki kurarken kendin olamazsan nasıl kendini gerçekleştirebilirsin, mutlu olmayı nasıl bekleyebilirsin? Gerçek olmak o denli güzel, o denli keyiflidir ki, önce işe kendinden başlayarak gerçek, doyurucu, yaratıcılıkla dolu ve mutlu kılan bir sevgiyle baş başa kalmandır. 

Yalanlarından, sahteliğinden, mutsuzluğundan başka kaybedeceğin bir şey yok ki bu senin gerçek kazanımındır. Kendini kazanmak için senin olmayanalrı terk et. Başkalarına muhtaç olmak yerine içinden taşan şefkatle, doğal ilginle, serüveninle baş başa kalabilirsin. Bunu ilişki kurarak, daha derinden kurarak anlayabilirsin, hayatın her anından keyif almaya başlayabilirsin. 

Artık bir çocuk değilsin, kabul edilmek yerine sen kabul etmeye başlayabilirsin, sevilmeyi beklemek yerine sevebilirsin, buyur edilmeyi beklemek yerine sen davet edebilirsin. 

Korunman, barınman, korkman, sana belli bir güvence, aslında hapishane veriyor ve sen bunu gerçek evin, mutluluğun sandığın sürece içten ilişkiler kuramayacak, daima savunma halinde, korkuna boyun eğmiş şekilde yaşayacaksın. 

Oysa biriyle yakınlaştığında gelecek tasarımı yok, geçmiş kaygısı yok, sadece şu an var. Yakınlıkta kendini açarak, ifade ederek, derin bir sevgiyle, kabulle, mutluluk ile anlam bulabilirsin. Kısa bir ömrün var bunu yalanlarla harcamak yerine, korkuyla harcamak yerine kutlamak için, hakikatini keşfetmek, onu yaratmak için kullan. 

Yakınlık, önce kendini tanımandır, kendinle ilişki kurmandır. Yakınlık, önce senin kendi masumiyetini keşfetmendir. 

Görünensin, görüldüğün gibisin çünkü kendini olduğun gibi kabul etmişsindir. Ancak bu haldeyken kendini açabilirsin çünkü bastırılmışlık, korku, kaygı, güven arayışı, sevgi talebi senin açıklığında, severken, kendini kabul etmişken seninle birlikte barınamaz. 

Sen varoluşa kollarını açtığın zaman, varoluşun ne zamandır seni kucakladığını fark edeceksin, aslında kollarının ne kadar uzun zamandır dolu olduğunu. 

 
Toplam blog
: 48
: 2763
Kayıt tarihi
: 15.09.10
 
 

Sanskritçe: Kendini bilen ve kendinin ustası olan. Doğdu, büyüdü, ölecek. Sonsuza kalmak için değ..