Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Mayıs '09

 
Kategori
Anılar
 

Yakışıklı Amerikalı Joe ırza geçmekten hapis yattı!

Yakışıklı Amerikalı Joe ırza geçmekten hapis yattı!
 

Amerikalı JOE kızların rüyasına girecek kadar yakışıklıydı. Ama ırza geçmekten hapis yattı.


Çok yakışıklı bir erkeğin, ırza tecavüz suçundan 3 yıl hapis yatması inandırıcı değil ama...

İnsanoğlunun başına her şey geliyor. "Ne oldum!" dememeliyiz, "Ne olacağım?" diye düşünmeliyiz.

Gerçekten yarın ne olacağımız hiç belli olmuyor. Garantili bir yaşam değil bu bizim sürdüğümüz.
Hele Türkiye'mizde!.. Çoğumuz tesadüfen yaşıyoruz.


Amerikalı JOE'nun başına gelen haksızlığı anlatmadan önce bazı açıklamalarda bulunmak istiyorum.

* Kanunlara saygılı bir insanım. Gençliğimde de yaşlılığımda da hiçbir kanun adamına el kaldırmadım, taş ve molotof kokteyl atmadım. Her işimi kanun çerçevesinde halletmeyi denedim.

* Vurdulu kırdılı işlere girmedim. Bana saldırmayana hiç saldırmadım. Ama öldürmeye teşebbüsten 3 yıl hapishanede yattım Almanya'da. Aklımın ucundan geçmezdi bu!

* Türk videoculuğunu kurduğum yıllardaydı. 1980'li yılların başı... İstanbul'daki filmci ortağımla çok güzel ve sağlam anlaşmalar yapmıştım. Sekiz aydır Münih'ten tüm Avrupa'ya hatta Amerika'ya Türk filmi gönderiyordum. Ünlü yönetmen Abdullah Oğuz da Münih'teki büroma gelip benden ilk video filmlerini alanlardandır. O zamanlar New York'ta reklam ve film işleri yapıyormuş. Abdullah Oğuz Bey beni görse, teşekkür eder mi bilemem. Arkadaşlığımız olmadı. Sadece birkaç saatlik iş görüşmesi ile film sattım kendisine.

* Şu anda İstanbul'da çok zengin olan Film Prodüktörü, radyo sahibi, yasaklı döneminde Bülent Ersoy'la film çeviren S.D, benim filmlerin yasal olmayan kopyaları ile kayınpederinin Freiburg'daki elektro mağazasındaki video aletlerini kolayca satarak çok paralar kazananlardandır. Şimdi beni görse suratıma bakmaz.

* Neyse, iş o kadar büyüdü ki beni aştı. Ben ticaret ahlaksızlığını pek bilmeyen bir adamdım. İş yaptığım insanlara çok sırlarımı verdim: Bana 100.000.- DM para getirenin elinden parayı kapmadım. Paragöz değilim. "2 gün sonra gel İstanbul'daki ortağıma gidelim, ondaki tüm filmleri alır geliriz", dedim.

Adam aynı gün uçağa atlayıp benim ortağa gitmiş. "Böyle iken böyle. Bu salak Mumcu'yu devreden çıkaralım, alın şu 100 bin DM'ı beraber yapalım bu işi." demiş.

* Ortak şaşırmış 100 bin DM nakit parayı masa üzerinde görünce. Kendisi çok zengin ama iş adamı, kaçırır mı fırsatı? Hemen beni yok etmenin planlarını kurmuş. Zira güçlü anlaşmalarımız var. Türk adaletini etkileyebilecek bir mevkideydi abisi o zamanlar. Ama Alman Adaleti?

* Neticede Almanya'da mafya metotlarıyla üstüme adamlar saldırttılar, bıçak çektim, "Dağılın köpekler!" diye. Yoksa kırık şişelerler bıçaklarla beni öldürecekler. Bir tanesine 2 cm bıçak saplamışım o karambolda.

Rahmetli Cem Karaca ile birlikte gittik karakola. Bıçağı da götürdüm, kuzu kuzu me! Sen misin teslim olan! Nefs-i müdafaa ha! Al sana nefs-i müdafaa! Zaten planlamışlar! Beni hastaneye gönderip firmamı elimden alacaklarmış. Ama hapishaneye gönderdiler. "Yaralama" iddianamede "Adam öldürmeye teşebbüs" oldu.

Tabii bu arada eski ortağımın ismini ve bağlı olduğu dünyaya hükmeden teşkilat mı dernek mi neyse onun adını belirtmeye lüzum yok. Başım daha da ağrır.

3 yıla yakın bir zaman Münih'te Stadlheim ve Landsberg'de Landsberg Hapishanesi'nde yattım. Bunun 9 ayı açık hava cezaevinde geçti. Dışarı çıktığımda, içeri girmeden hiç yanımdan ayrılmayan dostlarımın hemen hepsi uzaktan el salladılar, yanıma gelmediler. Üzüldüm tabii. Üzüldüm ne demek yıkıldım. Ama yine de ayakta kaldım. Mahzun Kırmızıgül'le bu noktada birbirimize ters düşeriz.:)

Sırf, riyakâr eski dostlarımı görmemek için o güzelim Münih şehrini terk edip Wiesbaden'e yerleştim.

Bu güzelim sitede de bir karalama kampanyasına inanıp da benim göndermediğim mail bombardımanından bunalan dost bildiklerim bana sırt çevirdiler.

* Bugün bir karı, koca geldi ofise. Son toplantımıza katılanlardan. Pek tanışmıyoruz doğrusu ama yüzlerinden tanıdım. Toplantıda çekilen resimlerin CD'sini aldılar ve hemen gittiler. Neredeyse cüzzamlıymışım gibi davrandılar bana. Bir iki lüzumsuz soru haricinde hiç konuşmadılar. Demek ki, karalama da karalamaymış ha! Etkisi çok oldu.

* Nasıl Münih'i terk edip Wiesbaden'e yerleştiysem, bu güzel siteyi de terk edip başka diyarlara gidip gitmeme konusunda kararsızım. Derneğimiz kurulacak. Burada olmazsa orada. Ama bir müddet daha burada sabretmeyi deneyeceğim.

* Belki aklıselim sahipleri de sahiplenirler beni. Sadece telefonla ve maille olunca, görünürde sindirilmiş oluyorum . Kahramanımız kısa sürede yeni bir kurban bulacak bu gidişle. Zira boş meydanlar at koşturmaya müsaittirler.

AMERİKALI JOE, BİR KADININ KURBANI OLMUŞ!

- Sen bu kadar yakışıklısın ya Joe! Nasıl oldu da ırza geçmekten hapis yatarsın? diye sordum Landsberg hapishanesi iş atölyesinde.

Yüzüme baktı öyle. Sanki anlatmaya başlasa ağlayacakmış gibiydi.

- Ben de şaşırdım ilk anda, dedi, yutkundu. Bir diskotekteydim, güzel bir kadınla tanıştık bütün gece eğlendik beraber. Gece evine götürdüm arabamla. Bir kahve içmeye davet etti yukarı. Ben de çıktım tabii. Ama kahve filan ikram etmeden yatak odasına götürdü beni. Akabinde kendimi kadının ikiz yatağında buldum.

- Kadın evli miymiş?

- Evet ama eşi o gece başka şehirdeymiş, yarın gelecekmiş. Bizimkisi bir gecelik macera.

- Eee...

- Sevişmenin en güzel ve heyecanlı yerinde kadın "İmdaaaat, ırzıma geçiyorlaaaaar!" diye bağırarak yataktan fırladı. Şaşırdım kaldım. ne güzel sevişiyorduk. Kim ırza geçiyor? Kendisi beni yukarı davet etti, diye düşünmeye kalmadan, kocası olduğunu öğrendiğim adam geldi içeri, bağırmaya başladı.

- Eeee...

Bundan sonrasını anlatamadı JOE, ağlıyordu. Diğer mahkumlar da bize bakıyorlar, benim JOE'ya bir şey yaptığımı zannediyorlardı.

JOE ağlıyordu. Joe bana çok benziyor, haksızlık aklına geldikçe ağlıyordu.

Suçsuz yere geçen 2 yılına mı, yediği damgaya mı, daha yatması gereken 1 yıla mı ne, JOE ağlıyordu.

Ben de başladım onunla birlikte ağlamaya. Benim gibi tavuk bile kesemeyen bir adamı "Adam öldürmeye teşebbüs"ten demir parmaklıkların arkasına atmışlardı, ben ağlamayayım da kim ağlasındı. Öz kardeşime teslim ettiğim güzelim firmam ve bir milyon marklık servetim onun eline geçmiş ve ileride beni tanımayacak, malıma mülküme konacaktı. Belki bunu da hissedip ağlıyordum.

Gardiyan ikimizi de severdi, aldı odasına birer fincan kahve ikram etti, teselli etti bizleri.

Haa! JOE kadının kocasına durumu izah edememiş mi?

Edememiş. Zira adam kapıyı kendi anahtarıyla açıp içeri adımını atar atmaz karısının çığlıklarını duymuş. Bunu da mahkemede söylemiş.

"Ben içeri girdiğimde karım 'İmdaaat, ırzıma geçiyorlar!' diye bağırıyordu" şeklinde ifade vermiş. Kadın kocasının her an eve gelebileceğini de düşündüğü için, bir taraftan yakışıklı Amerikalı JOE ile sevişiyor bir taraftan da kapıyı dinliyormuş.

Korktuğu başına gelince basmış çığlığı. Bu durumda kadının çığlıkları anahtar sesinin duyulmasından sonra mı önce mi hakimleri pek ilgilendirmemiş. Önemli olan kocanın eve girdiğinde çığlık seslerini duyması.

İşte böyle. Elini sallasa elli kızı peşinden koşturacak kadar yakışıklı JOE'nun, kader arkadaşımın macerası da bu.

Önemli olan haklı olmak değil, haklı olduğunu kanıtlayabilmektir. Bu da her zaman mümkün değildir. Zaman her şeye gebedir. Her şey gün ışığına çıkabilir zamanla. Ya da gece devam eder!

Erkekler, çapkınlık yapacağım diye iyice tanımadığınız kadının evine gitmezsiniz inşallah.

Kadınlar olmasa hayat olmaz. Onlar analarımız, bacılarımız, eşlerimizdir. Evlerimizin direğidirler.

Ama bazı kadınlar da çok acımasız olabilirler. Kendi yuvalarını korumak, kendilerini namuslu, ahlaklı göstermek için akla gelmeyecek planlar uygulayabilirler.

Dikkatli olmalıyız tabii

Saygılarımla. Dosta düşmana selamlar!

Mustafa Mumcu, 03 Mayıs 2009 / 10:20

 
Toplam blog
: 324
: 2811
Kayıt tarihi
: 10.04.07
 
 

06. 06. 1945 İzmir doğumluyum ve İzmirli olmaktan da gurur duyuyorum. 1968 yılında birkaç yıllığın..