Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Nisan '18

 
Kategori
Dünya
 

Yaklaşan 3. Dünya Savaşı ve Türkiye

Yaklaşan 3. Dünya Savaşı ve Türkiye
 

Türkiye paylaşılamayan ülke olacak.


ABD, SSCB’yi dağıttı ve dünyanın yegane gücü olduğunu ilan etti. Bizde ABD ile aynı ittifakta olduğumuz için sevindik. Bu büyük başarıdan kendimize bir pay çıkardık. NATO üyesiydik ve bu başarıda bizimde bir payımız vardı. Nede olsa SSCB’nin güneyini tek başımıza biz tutuyorduk. Kimse bilmezdi ama bir NATO – VARŞOVA Savaşı çıksaydı Türkiye toprakları bu iki kutbun hesaplaşacağı savaş alanı olacaktı. ABD ve Avrupa ülkeleri, savaşı kendi topraklarında yapılmasını arzu ediyordu. Çıkacak sıcak savaşı kendi topraklarında cereyan etmesine müsaade etmeyeceklerdi. Sahayı okursak çok açık bir şekilde bu gerçekliği görebiliriz. Lakin bunu kendi görevi olanlar bile okuyamamış olabilirler. Okusalar da sarılmış, sarmalanmış bir ülkenin ve devletinin ses çıkarmasını beklenemezdi. Birkaç cesur vatansever asker ve siyasi bunu dendi. Bu denemelerinin mükafatını itibarlarıyla, kendi veya yakınlarının hayatlarıyla ödediler.
 
Neden bizde NATO’daki devletlerin çoğundan fazla ordu asker, üs, radar ve zıhlı birlik bulunmaktadır?  Biz çıkabilecek bir NATO – VARŞOVA Savaşında ön saf birliği olacaktık. Türkiye her unsuruyla ele geçirildiği için bu kadar savaş araç gerecinin bizde bulunması gerekliydi. Nede olsa batının ve NATO’nun sadık bir uydusuyduk. Korkulacak bir durumları yoktu. Bu kadar silah ve sistemin bize verilmesi onlar açısından bir tehdit ve güvenlik sıkıntısı yaratmıyordu. Tamamen her köşesi zapt edilmiş bir ülke NATO’ya nasıl tehdit olabilirdi? Üstüne üstlük Türkiye’yi üyede yapmışlardı. Korkulacak ve çekinilecek herhangi bir şey yoktu. Çekinilecek herhangi bir şey olmadığı içinde çok rahat davranırlar ve çok hor kullandılar.
 
İstedikleri zaman NATO kafalı asker kılıklı devşirilmiş kendi çocuklarıyla, darbe yapıp Türkiye’ye yeni ayar veriyorlar veya kendilerine göre bozulan ayarları kendi istedikleri ayara göre düzeltiyorlardı. Mili askerlerin çevrelerine duvar örüp orada boğuyorlar veya ordudan atıyorlardı.  NATO usulü temizlik yapıyorlardı. Üstelik bu savunma sistemleri ve silahlarının kullandığı mühimmatlar ve yedek parçaları da ABD’lerinden tedarik ediyorduk. Yani, istedikleri zaman olmasa da bir müddet sonra ABD’nin lojistik desteğine ihtiyacımız olacaktı. Talepler karşılanmayacaktı. Lojistik destek kesilerek ordu olduğu yere çökertilecekti. Tıpkı Kıbrıs harekatında TSK’ne yaşattıkları gibi yine yapacaklardı. Lakin o zaman çok zor durumdaydık. Tüm olumsuzluklara ve sıkıntılara rağmen Kıbrıs’tan da başarıyla çıkmasını bildik. Başarıyla çıktık ama uzunca bir sürede bunun cezasını bize çektirdiler ve halen daha aldıkları bu dersleri unutmadılar.
 
Lakin bizde bir ders almıştık. ABD’nin ipiyle kuyuya inilmez. ASELSAN’ın ilk ürününü daha dün el telsizini daha dün gibi hatırlıyorum. Alüminyum gövdeli, haki renkli ve sekiz kanallı bir eltelsizi idi. O zaman PKK terör örgütünün elinde her kanala girebilen motorola eltesizleri vardı. Biz bunu görünce çok bozulduk ve biraz söylendik. Büyüklerimiz Bu ASELSAN’ın ilk ürünü, ilk telsizi. Merak etmeyin bundan sonra gelecek olanların bunun üzerinde bir teknolojik ürün olacağını söylediler. Otuz yıl sonra ASELSAN’ın geldiği nokta uluslararası savunma sanayi ürünlerini ithal eden bir marka düzeyidir. ASELSAN’la başlayan sürece yenileri de eklenerek dev gibi bir milli savunma sanayisi oluşturuldu. Emeği geçenlere çok teşekkür eden bu uğurda şehit olan kahramanlarımıza da Allahtan rahmet dileriz. Mekanları cennet olsun.
 
Türkiye yeni gerçeklerle gelişen yeni bir konektörü fark etti. SSCB’nin yıkılmasıyla, Cengizhan ve İskender’den bu yana tek dünya devleti kurulma ihtimali gündeme gelmişti. Bu tek kutuplu sistemin lideri ABD olacaktı. Hayalleri çok uzun sürmedi. Her şeyi metalaştıran ve dogmalaştıran ABD ve batı dünyanın tek canlı ucu kalan İslam Medeniyetini kendisine düşman olarak ilan etti. Kendisine göre haklı mıydı? Evet haklıydı. Bu seçim onların iddialarını sürdürmeleri için gereklinin ötesinde şarttı.  Önceleri, İslam Medeniyetinin düşman olarak seçilmesini bizde anlayamadık. Lakin bu batı medeniyetinin genlerinde olan bir durumdu. İlla ki karşısına bir antitez, bir düşman koyarak ilerleyebilirlerdi. Ana strateji yok et ve kazandı.
 
Müslüman coğrafyanın parçalanmasına Afganistan’dan başlandı. Sonra sıra Ortadoğu’ya geldi, Irak’a ikinci defa girildi ve en son Suriye’ye çöküldü. Ardından altın vuruş 15 Temmuz 2015 tarihinde yapılmaya çalışıldı. Buraya kadar işler çok iyi gitti ama burada çamura batıldı. Derin NATO’nun planları burada ters tepti. Nasıl açıklama yapacaklarını şaşırdılar, beklenmeyen cereyan etti. Türkiye, bu derin hainleri yirmi dört saat geçmeden derdest etti. Kaçanlarda layık oldukları ana yurtlarına gittiler. Onların hesap defterleri açık duruyor.
 
Soros, ne diyordu? “Türkiye’nin tek ihraç edebileceği ürün ordusudur.” Ben bu tehlikeyi bundan yıllar önce görmüştüm. Arkadaşlar arasında dillendiriyordum. 3. Dünya Savaşının gelmekte olduğunu ve Kahraman Türk Askerine batının ihtiyacı olduğunu anlatarak bir ışık yakmayı istiyordum. Nasıl görmüştüm? Batı bize sadece asker istediği zaman geliyordu. Diğer zamanlarda hep biz batıya gidiyorduk. Bir de adam bizim asker bir millet olduğumuzu ve dünyanın en iyi asker milleti olduğumuzu anlamış. Zaten bizde Allah var, bunu hiçbir kimseden gizlemediğimiz gibi bas bas da bağırıyorduk. Hakikaten üst düzey başkada bir ürünümüz de yoktu. Durum böyle olunca Soros’ta bunun PR’ını yapmak için start verdi. Türk askerini emperyalist amaçlarına yönelik kullanacaklardı. Bu kahraman orduya ihtiyaçları vardı.
 
Türk askeri hakikaten bir başka askerdir. Yemeden, içmeden, giymeden savaşır. Ölümüne savaşır, savaşırken kendinden geçer. Ne kendini, ne eşini ne çocuğunu ne de anasını ve babasını aklına getiriri. Söylediği sözde “Bizi beklemesinler” dir. O, üzerine bastığı toprağa başını koyacağını bile bile geriye bakmadan hep ilerler. Kanının döküldüğü yeri de vatanı sayar. Sonucu görmeden de durmaz.
 
Uyanış iki. Derin NATO’nun niyeti ortaya çıktı. Şapka düştü. Türkiye kendi başına geleceklerin neler olabileceğini kavradı ve hiç vakit geçirmeden yurt içerisindeki temizliğini ve ardından yurtdışındaki mıntıka temizliğine başladı. Herkes TSK’nın Suriye’de boğulmasını beklerken TSK girdi ve de çıktı hem de iki kere. Daha da girecek ve de o bölgeler huzura ve güvenliğe kavuşana kadar çıkmayacak nokta.
ABD tek kutup olma özelliğini çok sevmiş ve benimsemişti. Bu prestijin tadını çıkarıyordu. Lakin bu yeni konjonktürü şımarıklığı ve pervasızlığı ile üzerine oturtamadı. Yeni ve tek kutuplu Dünya’nın gerçekleşmeyeceği bunun yerine çok kutuplu bir Dünya’nın yeni yüzyılda işlev kazanacağı belli oldu. 
Son zamanlarda, soğuk savaş geri mi geliyor diye bir yorum gündeme getiriliyor. Kimi zaman gelgitler olabilir ve çok kutuplu dünya sisteminin birtakım unsurları soğuk savaş unsurlarına benzeyebilir ama soğuk savaşa herhangi bir geri dönüş söz konusu değil. Soğuk savaş şartları da mevcut değil.
Türkiye, bu günkü çok kutuplu dünya şartları gereği yeni konjonktürle konumunu hemen aldı ve daha da almaya doğru hızla eviriliyor. Bu ivmenin hızı Türkiye-Rusya ilişkilerinin gelişmesiyle artmıştır. Kim derdinki, Türkiye uzun yıllar boyunca kontrol altında tutmaya çalıştığı, SSCB’nin bakiyesi Rusya ile ortak olacağını, dostluklar geliştirileceğini, gelinler alınacağını? Nereden nereye.
 
Batı denilen tek dişi kalmış canavar neden Türkiye’ye saldırmaktadır? Türkiye mekik dokur gibi tüm dünya ile bir iletişim ve diplomasi atağı içerisindedir. Üstelik bu boş bir durumda değil. Özelikle Türkiye eski Osmanlı coğrafyasında hatırı sayılır bir yer edinmiştir. Korku o ki; Türkiye eski coğrafyasına döner ve Emperyalist sömürü son bulur. Dünyanın merkezi bu bizim eski coğrafyamızdır. Buraların sahibi dünyayı etkileme gücüne sahip olur. Bizim buraların yeni sahibi olmak gibi bir arzumuz yok. Eğer Türkiye bölgede etkin olursa gerek bölgeye gerekse diğer coğrafyalara yeni ve adil bir düzen getirebilir. İşte batınında istemediği şeyde tamda budur. Sömürü düzenleri bozulacak ve yıkım başlayacak. Bunu bu dönemde geri çevirebildiler bildiler, geri çeviremediler mi oyun biter. Bunun anlamı batı emperyalizminin sonu geldi demektir. Onun için her yönden akın akın geliyorlar. Her yönden akın akın saldırıyorlar. Oluk oluk görünen ve görünmeyen unsurlarıyla yuvalarından çıkıp saldırıya geçiyorlar. Bunu görelim. Görülmeyen unsurlarıyla yapılan operasyonları da görmeye çalışalım. Her Türk vatandaşının ve hatta her Müslümanın  bir tek Türkiye’si vardır. Onun için birlik ve beraberlikle bize saldıran bu taifelere karşı birlikte dur diyelim veya birlikte saldıralım. Bunun aksi durumunda tarihe karşı bir hesap vermek mecburiyeti hasıl olur. Bu gün hep birlikte dik durduk durduk, duramadık yarın çok geç olur. Son pişmanlık ise hiçbir zaman fayda edemez.
 
ABD Türkiye’yi kullanarak bölgedeki amaçlarına ulaşmak istiyordu ama Türkiye ’uyandı. ABD,  hem Türkler hem de tüm dünya ülkeleri arasında itibarını kaybetmiş bir devlettir. Saygınlığını kaybetmiş devletin yaşamını sürdürmesi kolay değildir. ABD, gerek kendi çıkarları gerekse İsrail’in güvenliği adına kendisini bitirmiştir. Eldeki stokla bir müddet idare eder. Eğer doğru istikamete kendisini oturtamazsa işin sonu kötü biter. Türkiye için konjonktürel  bir fırsat geldi. Fırsat ayağa kadar gelmez, Türkiye’de adım attı. Türkiye, gerekli adımları fazlasıyla attı ve etkin bir oyuncu olma kabiliyetini kazandı. Önceleri oyun kuramadı ama oyunları bozdu. Sonra sonra oyun da kurmaya başladı. Batı Fırat Kalkanı Operasyonundan Türkiye’nin böylesine büyük bir başarıyla çıkabileceğini tahmin etmiyordu. İşin açıkçası biz bir başarı bekliyorduk ama  bu üst düzey performansı beklemiyorduk. Test edildi ve gerçek kapasite ve gücü görüldü. 15 Temmuz ile TSK’nin üzerindeki küller de atılmış ve Türk ordusu eski genlerine bir anda geri dönmüş oldu. Onların beklentisi ordunun orada saplanıp kalması ve tükenmesiydi olmadı. Bu sefer Zeytin Dalı Harekatına bel bağladılar oradan daha hızlı bir harekatla amaçlara ulaşıldı. Oysa Afrin’de bu sefer bataklığa boğulacağımızı sanıyorlardı, olmadı. Tüm bu güç harekatlarından yüksek bir zaferle çıkılması ve Türkiye’nin sahada ki başarısı oyun kurucu rolünü de elde etmesine vesile oldu. Rusya bile Türkiye’nin Afrin’de ezileceğine inanıyordu. Böylelikle Türkiye’nin NATO’dan ayrılabileceğini ve kendi safında durabileceğine inanıyordu. Olmadı. Bu harekatların başarı düzeyi Rusya’yı da sevindirdi. 
 
Günümüzde taraflar müttefiklerinin sayısını artırmaya çalışarak güç devşirmek istiyorlar. Silah ve askerleriyle güç gösterileri yaparak birbirlerine hasımlıklarını ve güç durumlarını gösteriyorlar. Yeni birliktelikler vücuda getiriliyor güçler toplanarak büyük bir dünya savaşına hazırlanılıyor. Herkes sefere hazır olun dostlar.
 
Herkes sahada ama biri  hariç, İngilizlerin ne sesi nede ayak izi pek ortada gözükmüyor. Bu derinin derini devlet ne hainlikler peşinde bilmek zor? Bir devlette böyle olmalıdır. Neyi var neyi yok ve neler yapıyor hiçbiri dışarı sızmamalıdır. Ruh gibi olmalıdır var mı yok mu anlaşılmamalıdır. Güç göstermemeli gücü uygulamalı, diplomasi yapmalı ve kazanmalıdır. Diplomasinin içerisinde boğulmamalıdır. İngiliz derin aklı ne planlarlar peşinde ve ne icra ediyor? Büyük bir muamma, ancak başına geldiği zaman belki anlarsın. Anladın anladın anlamadın onlarca yıl bu zokayla gezersin, haberin bile olmaz. Anladın bir onlarca yılda bundan kurtulmakla uğraşırsın. Yüzyılına geçmiş olsun. Nereden mi biliyoruz? Eee kendi başımıza geldi de oradan biliyoruz. Muhtemelen bu yüzyılın büyük savaşının batı paktı büyük oyuncusu gene bu Britanya kraliçesi olacaktır ve gene sahnede gözükmeyecektir. Bir poz verdiler o da eski çift taraflı çalışan Rus ajan Skripal ve kızının zehirlenmesi vakasıdır. Demek ki, bıçak kemiğe dayanmış ki sahaya ve sahneye ayakları bastı. Bir tek taşla tüm batıyı bir araya getirdi. Rusya böyle bir ortamda Skripal ve kızının zehirlenmesi vakası gibi hata yapmaz. Hele Putin gibi bir karakter hiçbir zaman böyle bir hata yapmaz. Böyle bir senaryo amatör kısa metraj filmlerde bile olmaz. Mazeret mi? Mazeret. Ne garip değil mi? Buna kim inandı? Pek inanan olmadı ama adı üzerinde bir mazerettir bu. Kim inanmış kim inanmamış pekte önemi yok. Adam saldırmaya azmetmiş gerisi boş. Var mı bir engel koyacak oyuncu? Yok. Batı bu rotaya oturmuş veya oturtulmuş. İngiltere mazereti buluyor, senaryoyu yazıyor rolleri veriyor film başlıyor. Film hangi film mi? Bundan önceki savaş filmlerinin devamı olan 3. Dünya Savaşı filmi. Serinin üçlemesi. Bu iş buradan giderse, esas Baltık bir bataklığa dönüşür. Sanırım batının istediği de budur. Rusya’yı yok et, Türkiye’yi eski konumuna yeniden geri getir ve İran’ı parçala bitir. Ortadoğu’nun bu üç etkin devletini paketlemek istiyorlar. Bunu başarırlarsa batının yeni bir çağı esasen o gün başlayacaktır. Yeni gelen çağı kim kucaklayacak? Gücü olan değil. Prestiji yükselen ve Dünya’ya bir umut veren yeniçağı kucaklayacaktır. Bu kimdir? Bunun kim olduğu bellidir. Sizce kim? İzleyip göreceğiz.
 
 
Toplam blog
: 72
: 918
Kayıt tarihi
: 29.06.08
 
 

1971 İzmir doğumluyum. Strateji, Taktik Felsefe, İşletme, Liderlik, Kalite Güvence Sistemleri, El..