Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Eylül '21

 
Kategori
Tarih
 

YAKUP CEMİL

      Yakın tarihimizin önemli isimlerinden biri, İttihat ve Terakkinin önden gelenlerinden, cemiyetin ve Teşkilatı Mahsusa’nın fedailerinden. Babı Ali Baskınında hükümet toplantısını basıp, Bakan Nazım Paşa’yı öldüren, cemiyet içinde rakip grupta yer aldığı ve beceriksiz gördüğü Talat Paşa’nın hükümette yer almaması için ve aynı zamanda Enver Paşa’nın Harbiye nazırı olması için üst düzey herkesi tehdit edecek kadar deli dolu, kontrolü zor, kabına sığmayan, görevlere tabiri caizse bodoslama atlayan, cepheden cepheye koşan bir vatansever. Cemiyet içindeki Talatçılar ve Enverciler mücadelesinde günah keçisi yapılıp, vatana ihanetle suçlanıp, idamla biten bir hayat.
 
      1874’de İstanbul Balat Yenibahçe’de dünyaya geldi. Babası Ahmet adında bir tütün tüccarı. Son dönem Duyunu Umumiye İdaresi kurallarından dolayı tütün kaçakçılığına yönelmiş, kaçakçı olduğu için Ayıngacı Ahmet olarak bilinen babası yine yabancıların kontrolünde olan bu idarenin Reji idaresine bağlı azınlık Jandarmaları tarafından 1904 yılında öldürülmüş. Annesi Nazik Hanım, Mehmet Hüsnü adında bir erkek, Edane adında bir kız kardeşi var.  Geniş omuzlu, atletik yapılı, kırmızı yüzlü, delici bakışlı, cesur, muhataplarına korku veren, tam bir görev adamı olarak tanımlanmış. Aklı ile değil duyguları ile hareket eden bu yüzden çok sıkıntı yaşayan bir kişiliğe sahip.
 
      Y. Cemil, Harp okulunu Mülazım rütbesi ile 1903 yılında bitirdi. İlk görev yeri olarak Manastır 6. Nizamiye Piyade Tümeni Makinalı Bölük Komutanlığına atandı. İlk komutanı geleceğin ünlü komutanlarından Enver Paşa’nın amcası da olan, Kutül Amare Kahramanı Kastamonulu Halil Bey’dir.
 
      İlk görevi de bölgeyi haraca bağlamış, Vardar Güneşi lakaplı Çetebaşı Apostol’ü ortadan kaldırmak olmuştur. Ardından da Kaptan Skalidis, Bulgar Petro, Rum Pirlepe, Arnavut Kamil gibi devlete ve millete baş belası olmuş çetecileri halletmişlerdir. Halil Bey (Halil Kut Paşa), Y. Cemil için, “tek başına bir bölüğü dize getirecek yiğit” diye söz ediyor.
 
      Çalışkanlığı, vatanseverliği ve gözüpekliği ile dikkat çeken Y. Cemil kısa zamanda İttihat ve Terakkinin ilgi alanına girecektir. İttihat ve Terakki Cemiyeti kuruluş amaçları ve kendine has yapısı ile herkesi kolayca içlerine almazlardı. Y. Cemil, Sapancalı Hakkı’nın kılavuzluğunda cemiyete girmiştir. Bundan sonra cemiyetin fedaisi olarak Trablusgarp, Balkan Savaşları, Babı Ali Baskını, I. Dünya Savaşı gibi olaylarda kendini ortaya koyacaktır.
 
      Y. Cemil’in de içinde yer aldığı İttihatçıların fedailerinin ilk önemli faaliyetlerinden biri II. Abdülhamit’in görevlendirdiği alaylı subayları ortadan kaldırmak olmuştu (Suikastların en ünlüsü  II. Abdülhamit’in en önemli Paşalarından Şemsi Paşa ile Padişahçı ve Jurnalci Manastır Alay Müftüsünün öldürülmeleridir ). Cemiyet, Makedonya isyanını da destekleyerek Padişaha baskı kurmuş, Meşrutiyeti ikinci kez ilan ettirmiştir.
 
      Meşrutiyet tekrar ilan edilince İttihat ve Terakki Cemiyeti heyeti Padişah ile görüşmek için İstanbul’a gelecektir. Heyetin korumalığını Halil Bey’in komutanlığında Y. Cemil, Teğmen Hilmi, Mustafa Necip, Arnavut Ali gibi fedailer yapacaktır. Cemiyet yavaş yavaş devlet içinde güçlenerek yerini almaktatır.
 
      Sonraki süreçte İran’da Şah’a karşı ayaklanan özgürlükçülerin yardım istemeleriyle, cemiyet Halil Bey, Y. Cemil ve Kuşçubaşı Eşref’in başını çektiği adamlarını İran’a gönderecektir. İran sınırını geçen cemiyetin gözüpek bu adamları Şah’ın ordusuyla savaşmışlardır. Tam bu sırada İstanbul’da 31 Mart isyanı patlak vermiş, Talat Bey İran’da görevli cemiyet üyelerine haber göndererek derhal geri çağırmıştır. Bu isyan Meşrutiyete karşı çıkmış dolayısıyla İttihatçılara karşı da yapılmış bir isyandır. İsyanın Anadolu’da etkisini göstermiş, Erzurum’da mektepli subaylar şehit edilince Halil Bey ve ekibi Erzurum’a gelmiştir. Halil Bey Erzurum Kale Komutanı Yusuf Paşa ile görüşmek için konağına girmiş, çıkmayınca, Y. Cemil adamlarıyla konağı basmıştır. Halil Bey içerde Paşa ile konuşurken içeri dalmış, Paşa’yı korkutmuş, Halil Bey ile dışarı çıkmışlardır. Buradan Trabzon üzerinden İstanbul’a varmışlardır. İstanbul’a vardıklarında hareket ordusu isyanı bastırmış, sükunetti sağlamıştır.
 
      Y. Cemil aynı yıl (1909) Adana’ya atanır. Şehirde Ermeniler sürekli sorun çıkartıyorlar, devletin başını ağrıtıyorlardı. Meşrutiyetin ilan edilmesiyle güya oluşan özgür ortamda iyice şımaran azınlıkların başını Ermeniler çekiyordu. Avrupa devletlerinin desteğinde, kurdukları Hınçak ve Taşnak çeteleri ile bağımsızlık için her türlü sıkıntıyı çıkartıyorlardı. Hınçak mensubu Papaz Museng Efendi’nin kışkırtmaları ile Adana ve civarındaki yerleşimlerde Ermeniler silahlandırılıp, isyana kalkıştılar. Bu olaylarda binlerce vatandaşımız öldü. Bölgeye en son Cemal Bey (Cemal Paşa) atandı. Bölgede kurulan Divanı Harpte Cemal Bey’i yanında Y. Cemil görevlendirildi.
 
      1911’de yine kendi gibi gözü kara, vatansever subaylar ile (Enver Bey, M. Kemal, Fethi Bey, Rauf Bey, Sapancalı Hakkı, İzmitli Mümtaz, Süleyman Askeri, Halil kut Bey, Afyonlu Ali Bey, Kuşçubaşı Eşref, Nuri Bey) Trablusgarp’ta İtalyanlara karşı savaştı. Y. Cemil, Derne’de Enver Bey’in komutasında İtalyanlara kök söktürdüler. Burada iken Y. Cemil’in kişiliğine münhasır bir olay yaşandı. Yine bölgeye gönüllü gelen zenci olan Üsteğmen Şükrü Bey’den casus diye şüphelenerek öldürmesi bölgede kendine karşı bir tepki oluşmasına sebep oldu, o da kimseye haber vermeden İstanbul’a geri döndü. Bu olay ile ilgili başka bir bilgi de; resmi savunmasında teğmeni ‘‘Nöbet tuttuğu sırada uyuduğunu gördüğü için kendisine hakim olamayarak vurduğunu’’ söylüyordu ama arkadaşlarına ‘‘Bir siyah adamın bana emir vermesini kabul edemezdim’’ diyecekti.
 
      Cemiyeti Adana Umumi Müfettişliğini üstlendi. Arada İstanbul’a gelip gidiyordu. Bu sırada İstanbul’da Kamil Paşa Hükümeti’nin Harbiye Nazırı Ali Rıza Paşa’nın kardeşi gazeteci Ahmet Samim öldürüldü. Ahmet Samim, İttihatçı karşıtı, Ahrar Partisi üyesi, Sadayı Millet Gazetesi başyazarıydı. İttihatçıları sürekli eleştiriyordu. Tam da Yakup Cemil’in ölüm listesine girecek bir adaydı. Cinayetin faili olarak da Y. Cemil’in ismi geçmiş fakat kanıtlanamamıştır.
 
      1912 Ağustosunda yapılan Cemiyetin kongresinde Sapancalı Hakkı Bey ile Talat Bey’in taraftarları birbirine girmiş, tehditler havada uçuşmuştu. Hakkı Beyi desteleyen Y. Cemil deli fişek hareketleri ile kongrede fazlaca dikkat çekmiş, kendini Talat Beye düşman etmişti. Talat Bey en kısa zamanda Cemil’in defterini dürmek için her fırsatı deneyecektir.
 
       Bu sırada Balkan savaşı başlamış, ordu siyaseten bölündüğü için beceriksiz komutanlar yüzünden tüm Balkan toprakları kaybedilmişti. Edirne bile kaybedilmişti. Bölgeyi kurtarmak için Y. Cemil, yine Halil Beyin komutasında 4000 kişiden oluşan gönüllü birliği ile Çatalca’dan çıkarak Bulgarları geri püskürtmüşlerdir. Tam Edirne’yi kurtaracaklarken hükümet anlaşma yapmış, Edirne’yi Bulgarlara bırakmıştır.
 
     İttihat ve Terakki Cemiyeti bu antlaşmaya karşıydı. Sadrazam Kamil Paşa Hükümeti devrilmeliydi. İdareyi hemen devralmalıydılar. Tarihimizde Babı Ali Baskını diye bildiğimiz darbe olayı bu şekilde ortaya çıkmıştır. Enver Bey’in başını çektiği 60 kadar İttihatçı, gerekli planları yaparak toplantı halindeki Kamil Paşa Hükümetini Babı Ali’de basmıştır. Binaya giren İttihatçılar küçük çatışmalar arasında Sadrazam Kamil Paşa’ya istifasını imzalattılar. Baskının baş aktörlerinden Y. Cemil, hiç gereği yokken Harbiye Nazırı Nazım Paşa’yı öldürmüştür. Yakup Cemil, baskın sırasında hadisenin baş kahramanı olan Enver Bey'in hemen yanı başında idi. Binaya girmelerinden hemen sonra Harbiye Nazırı Nazım Paşa'yı durup dururken şakağından vuruverdi. ‘‘Ne halt ettin?’’ diye soran Enver'e cevabı, ‘‘Bu adamlara laf anlatılmaz, onları böyle susturmak lazımdır’’ dedi ve tabancasında kalan öteki kurşunları da yerde kanlar içinde can çekişen Nazım Paşa'nın yeniden boşalttı.
 
      Bu baskından sonra İttihatçıların dönemi resmen başlıyordu. Enver Bey, Yıldız Sarayında Sultan Reşat ile görüşüp, Mahmut Şevket Paşa Hükümetinin kurulmasını sağlamıştır. Bundan sonra İttihatçılar arasında iç çekişmeler de bir hayli artmıştır. Y. Cemil gibi fedailerden hoşlanmayan M. Şevket Paşa onları askerlikten uzaklaştırarak, orduyla ilişkilerini kesmiştir. Yüzbaşı Y. Cemil artık asker değildir.
 
      İttihat ve Terakkiye muhalif gruplarda boş durmamışlar, Sadrazam Mahmut Şevket Paşa’yı suikast ile öldürmüşlerdir. Paşa Osmanlı tarihinde Sokullu Mehmet Paşa’dan sonra suikast ile öldürülen ikinci Sadrazam olarak kayda geçecektir. Suikastçılardan Topal Tevfik olay yerinde yakalanınca suçunu itiraf etmiş, diğer tetikçilerin isimlerini vermiştir. Olayı planlayan Gümülcineli İsmail Hakkı ve Prens Sabahattin yurt dışına kaçtılar. Olayda sarayın damatlarından Damat Salih Paşa’nın da parmağı vardı (Abdülmecid oğlu Kemalettin Efendi’nin kızıyla evli).       
 
      Tetikçiler bir İngiliz’in evinde kıstırıldılar. Polis tetikçiler ile uzun süre çatışmış, olayı bitirmeye Cemiyetin azılı fedaileri Y. Cemil, Kuşçubaşı Eşref, Kuşçubaşı Sami gibi adamları gelmişti. Onlar gelince içerdekiler teslim olmak zorunda kaldılar. Cemiyet cadı avı başlatmış, olaya karışan herkes bertaraf edilmiş veya edilmeye çalışılmıştır.
 
      Kontrolü ele alan cemiyet, Edirne’nin kurtarılması için önceden hazırlanan planları devreye sokmuştur. 30 Haziran 1913’de Bulgaristan’a savaş ilan edildi. 21 Ekimde Edirne kurtarıldı. Y. Cemil, Kuşçubaşı Eşref gibi fedailer emirlerindeki gönüllüler ile hemen Batı Trakya’ya geçtiler. Bölgedeki düzensiz vaziyette konuşlanmış Bulgar birliklerini kan kusturdular, bölgeyi Bulgarlardan temizlediler. Bölgenin tekrar Osmanlının eline geçmesinden rahatsız olan Avrupalı devletler şiddetli şekilde Osmanlıya baskı yapmaya başladılar. Osmanlı bölgedeki birlikler ile alakalı olmadıklarını, onların milis gücü olduğunu bildirdiyse de fayda etmedi.
 
       Bu durumun üstüne bölgeye giden fedailer, “ Batı Trakya Türk Devleti” ni ilan ettiler . Başkenti Gümülcine olan tarihimizin en kısa ömürlü devleti, baskılar sonucu kendini fes etmek zorunda kaldı. Bölge Yunanlılara bırakıldı.
 
       Ordunun içinde bulunan kötü durumdan kurtulması için cemiyetin bir kesimine göre (Enverciler) ordunun başına Enver Bey getirilmeliydi. Y. Cemil’de ölümüne Enver Bey’e inananlardandı. O da aynı fikirdeydi hem de şiddetli bir şekilde. Enver Bey’in Harbiye Nazırı olması için, İttihat ve Terakkinin en başındakilerden, cemiyet içindeki rakiplerinden ve bu sırada Dahiliye Nazırı olan Talat Paşa’yı tehdit etti. Y. Cemil ve ekibinden çekinen Talat Paşa, istemese de Enver Bey’i önce Paşalığa yükselttirip, onun Harbiye Nazırlığını kabul etmek zorunda kaldı.
 
                Y. Cemil, artık, İttihat ve Terakki'nin silahşoru olmuştu. Parti'nin ortadan kaldırılmasını ama sessizce yok edilmesini istediği kişilerin isimleri Y. Cemil'e veriliyor, adamlarıyla beraber işi hemen hallediyordu. Fakat gittikçe gemi azıya aldı; emir ve kural dinlemez oldu. O sırada devlet dünya savaşına girmişti.
 
       I. Dünya Savaşı başlayınca Y. Cemil’i, Enver Paşa’nın çok önem verdiği Kafkasya cephesinde görevlendirildiğini görüyoruz. Kendisine mahkumlardan oluşan 2000 kişilik bir milis gücü verildi. Mahkumları eğitip, donatıp cepheye götürme işini de kendisi bizzat yapmıştır. Azılı mahkumları kontrol altına almak için cepheye giderken hala suç işleyenlere karşı yolda sert önlemler almak zorunda kalmıştı. Yolda tecavüz olayına karışan bir suçlunun cinsel organını tüm mahkumların önünde kesti ölümünü izlettirdi. Hırsızlık yapan ve birini öldüren bir başka mahkumu, pirelerle işkence ederek suçunu itiraf ettirip bir direğe bağlayıp yaktırdı. Bu olaya şahit olan bölgede ki savcılardan biri bunu Y. Cemil’in yaptırdığını öğrenince bölgeden hemen uzaklaşmış, ona bulaşmak istememiştir.
 
        Enver Paşa’nın Sarıkamış Harekatı başarısız olunca, birlikleri ile geri çekilmek zorunda kalmış, çekilirken de kendisi de yaralanmıştır. Daha sonra bölgede Ruslar ile işbirliği yapıp, halka zulmeden, katliam yapan Ermeni çeteler ile mücadele etmiştir. Bölgede düşmanla işbirliği yapan, casusluk yapan, halka zulmedenleri kendi yöntemleri yok etmesi sıkıntıya sebep olmuştu. Önce Bitlis’e oradan da Bağdat’a sürüldü. Bağdat’ta yine Halil Kut Paşa’nın emrine   verildi. Burada emir almadan İngilizlere saldırması, disiplinsiz davranışlarından dolayı Halil Paşa, bir bölüğe bedel dediği bu kontrolsüz adamdan rahatsız olmuş, Enver Paşa’yı arayarak Y. Cemil’i oradan almasını istemiştir. Bunun üzerine Y. Cemil İstanbul’a çağrılmıştır.
 
      Onun İstanbul’a gelmesi, Talat Paşa’yı rahatsız eder. Sevmediği, ne yapacağı belli olmayan bu deli adam yine burnunun dibinde bitmiştir. Ondan kurtulmak için planlar yapmaktadır. Cemiyetten Ömer Seyfettin; Y. Cemil ve arkadaşlarını bundan dolayı uyarmıştır.   
 
      İstanbul’a gelirken Halep’te Enver Paşa ile görüşmüş, ondan kendisine kaymakamlık veya komutanlık istemişti. Yüksek bir makamı hakkettiğini düşünüyordu. Enver  Paşa, ordudan uzaklaştırılmış, resmi bir bağlantısı olmayan Cemil’i, olmayacak bu isteğine karşı hemen hayır diyemedi, sonra görüşür hallederiz diyerek başından savdı. Y. Cemil, Enver Paşa’nın İstanbul’a dönünce hallederiz demesinden istediği görevi kesin vereceğini düşünüyordu. Daha sonraki süreçte bu durum Y. Cemil için kişisel bir sorun olacak, kendine görev verilmeyince adeta ortalığı ayağa kaldıracak, önemli kişileri tehdit edecek, idamına giden yolun önünü yavaş yavaş açacaktı.
 
      İstediğini elde edemeyen Y. Cemil, Almancı yaklaşımdan uzaklaşıp, İtilafçı olduğunu söyleyip derhal barış yapılması fikrini Cemiyet üyelerine baskı yoluyla kabul ettirme yoluna girmişti. Ona Dünya harbinde nerdeyse tüm cephelerde yenilgiler alındığını derhal Alman grubundan çıkılıp İngilizler ve Fransızlar ile antlaşma yoluna gidilmeliydi. Konuyu ilk en yakın arkadaşı olarak gördüğü Sapancalı Hakkı Bey’e açtı. O da aynı fikirde olduğunu söyleyince iyice cesaretlendi. Konuyu Enver ve Talat Paşalara açmayı gerekirse yine tehdit yoluyla bu isteklerine ulaşabileceğini düşünüyordu. Konuyu kardeşi Seyit Mehmet Bey’e de açtı. S. Mehmet abisinin deli dolu halinden çekiniyordu. Durumu hemen Genel Merkeze bildirdi. Abisinin tehlikeli fikirler içinde olduğunu çağrılıp öğüt verilmesini istedi.
 
       Onu sevmeyen karşı grupta yer alan Kara Kemal durumu hemen Talat Paşa’ya anlattı. Talat Paşa, Kara Kemal’i Y. Cemil ile bir yerde buluşmalarını, tüm ayrıntıları öğrenmesini, bu sayede Y. Cemil ve arkadaşlarını ortadan kaldıracak tüm bilgileri edinmelerini istedi. Kara Kemal’de onla buluşup sanki Y. Cemil’den yanaymış gibi yapıp onu konuşturmaya çalıştı. Y. Cemil, siyasi oyunlardan pek anlamıyor, kim dost kim düşman çıkartamıyor, kişilik olarak bununla bile uğraşmıyor, hiçbir uyarıyı dikkate almıyordu. Saf bir yapısı vardı. Aklından geçeni hemen söyler, önünü arkasını düşünmezdi. 
 
         Hızını alamayan Y. Cemil, Harbiye Nezareti Müsteşarı Mahmut Kamil Paşa ve Sadrazam Sait Halim Paşa ile de görüştü. Öyle veya böyle İtilaf Devletleri ile barış yapılmalı fikrini her zaman ki gibi biraz da tehditkar cümleler ile anlattı. Tehditleri içinde hükümet barış yapmaz ise darbe yapacağını bile rahatlıkla söylemesi onun kendine has kişiliğini açık göstergesi. Sadrazam da sanki aynı fikirdeymiş gibi onu dinlemiş, bu işin Talat Paşa’da bittiğini söyleyip ona yönlendirmişti. Kimse ona karşı gelip başına bela almak istemiyordu.
 
       En son Talat Paşa’yı da bir at gezisi sırasında yakalayarak düşüncelerini ona da anlatmıştı. O da onu kuşkulandırmadan dinledi. Talat Paşa, Y. Cemil’e bu işin Enver Paşa’da bittiğini koyu Alman yanlısı Enver Paşa’ya da anlatmasını istedi.  Y. Cemil, farkına varmadan kendisi ve fedai arkadaşlarına diş bileyen Talat Paşa ve hükümet üyelerine bulunmaz bir fırsat sunmuştu. Hükümet Y. Cemil’in yanında kimler var, onları da öğrenmek istiyor, hepsinin işini aynı anda bitirmek istiyorlardı.
 
      Y. Cemil, Hakkı Bey’i arayarak buluşmak istedi, buluştuklarında yaptığı tüm görüşmeleri ona anlattı, herkesin kendileri gibi düşündüğünden bahsetti. Hakkı Bey işin aslının öyle olmadığını bildiği için Y. Cemil’e çok kızdı. Bunun bir tuzak olduğunu anlatmaya çalışsa da dinletemedi. Y. Cemil tehlikenin farkında değildi.
 
     Y. Cemil, barış işini kolayca halletmek için darbe yapmaya karar vermişti. Bütün tanıdıklarını, bu işe gönül koyanları (o öyle zannediyor), Babı Ali Caddesindeki Meseret Otel de toplamaya karar verdi. Darbe tarihini bile belirlemişti, 23 Eylül 1916. Otelde toplanıldığını öğrenen Hakkı Bey, polis ve hafiyeler ile çevrili otele giderek Y. Cemil’i bunun bir tuzak olduğu konusunda ikna etti. Hükümetin her şeyden haberi vardı. Suçüstü yapmak için bekliyorlardı. Otelden tek tek ayrıldılar.
 
     Hakkı Bey işin kendisi için de tehlikeli gördüğünden Kara Kemal ve Enver Paşa ile görüştü. Her şeyi anlattı. Kara Kemal, Talat Paşa’nın sağ kolu gibiydi. Enver Paşa’dan Y. Cemil’in bir görevle İstanbul’dan uzaklaştırılmasını önerdi. Enver Paşa, Y. Cemil’in kendine bağlı olduğunu bildiğinden Talatçılar gibi düşünmüyordu. Y. Cemil’e bir görev verilse hemen ona koşacağını, ortalığı ayağa kaldırdığı fikrinden de vazgeçeceğini biliyordu. Nitekim İran’da kurulacak teşkilatın başına Y. Cemil’i getirdi. İran görevini duyan Y. Cemil büyük bir sevinçle görevi kabul etti. Hemen hazırlıklara başladı. Gönüllü ve mahkumlardan oluşacak birliği için işe koyuldu. Kendisi bu konuda tam yetkilendirildi. Teşkilatı için erzak ve malzeme verme işini savsaklayan Teşkilatı Mahsusa Dairesi Başkanı Kaymakam Hüsamettin Ertürk’ün kafasına silah dayayıp işini hemen hallettirmişti. Tam da Y. Cemil taktiği.
 
     Kuracağı teşkilatın merkezi için Afyon önerildi. Amaç onu İstanbul’dan uzaklaştırmaktı. Kendisi teşkilat için adamlarını İstanbul’dan, ona yardım eden Hüsrev Sami’de İzmir ve Afyon bölgesinden adam topluyordu.
 
      Y. Cemil’e yeni bir görev verilmesi, onu ortadan kaldırmaya hazırlanan Talat Paşa ve çevresini rahatsız etmişti. Mahkum- kaçak- gönüllü toplama işini kendileri için fırsata dönüştürmeye karar verdiler. Trabzon İttihat ve Terakki Müfettişliğinden ayrılırken çok ağır bir dil kullanan Hüsrev Sami Bey için hiçbir şeyden haberi olmayan İzmir Valisi Rahmi Bey’e telgraf çekerek; Hüsrev Sami ve arkadaşlarının yapacakları darbe için kendi bölgelerinde adam topladıkları ile ilgili bilgi vererek sonucu beklemeye başladılar.  
 
      Eski ittihatçı Rahmi Bey; Hüsrev Sami, Y. Cemil ve arkadaşlarının eleştirilerinin ve faaliyetlerinin dozunu birçok kez kaçırdıklarına şahit olmuştu. Yine de Talat Paşa ve çevresinin diğer gruba karşı husumetini bildiği için Hüsrev Sami’yi çağırıp, telgrafı göstermiş, neler oluyor diye sormuştu. Her şeyi anlayan Talat Paşa’ya inanmamıştır.
 
     Talat Paşa bu sefer Y. Cemil’i hedef aldı. Enver ile aralarını iyice açıp onu ve arkadaşlarını harcamayı planlıyordu. Bu sefer Y. Cemil’in İstanbul’da başıboş adamları toplamasını fırsata çevirmeye karar verdiler. Kara Kemal, Talat Paşa’nın emriyle Enver Paşa’ya çıkacak, Y. Cemil’in bir suikast hazırlığında olduğunu bildirecekti. Suikasti, Y. Cemil, İzmitli Mümtaz (Enver Paşa’nın en yakın adamı), Sapancalı Hakkı ve Hüsrev Sami’nin planladığından falan bahsetti. Uzun uzun uydurdukları hikayeler ile Enver Paşa’yı ikna etmiş gibiydiler. Verilen İran görevinin bile bu planın bir parçası haline nasıl getirildiğini anlattılar. Yakup Cemil’in hatası toplanma merkezi olan Bekir Ağa Bölüğünde yer kalmadığı için topladığı adamların bir kısmını Babı Ali Caddesi üzerindeki bir otelde konaklatması idi. Kara Kemal bu durumu Enver Paşa’ya sizin geçeceğiniz güzergah üzerinde adamlarını yerleştirdiler şeklinde anlatması, Enver Paşa’nı durumu kontrol ettirince doğru olduğunu görüp ondan sonra suikast işine inandığını görüyoruz. 
 
      Enver Paşa’nın emriyle Y. Cemil ve Sapancalı Hakkı ilk tutuklananlardı. Enver Paşa yine de Mümtaz Beyin böyle bir şey yapacağına inanmıyordu. Diğerleri için şüpheliydi. Tutuklular bir bir Bekir Ağa Bölüğündeki hapishanelere getiriliyordu. Tutuklanacağı bildirildiğinde Y. Cemil hiç itiraz etmemiş, kimse de ona yaklaşmamış, silahlarını bile almamıştı. Başı dik bir şekilde askerlerin arasında yürüyerek hapis kalacağı koğuşa girmişti.
 
      Talat Paşa ve çevresi teşkilattaki rakiplerinden bir bir kurtuluyorlardı. Tutuklular Divanı Harp’te yargılanacaklardı. Y. Cemil’in sorgulanması için silahlarının alınması gerekiyordu. Ama bu işten herkes çekiniyordu. Deli adam anında birini kafasına sıkabilirdi. Silahları onun namusu gibiydi. Savcı Vehbi Bey, silahların alınması için Divanı Harp Reisi Nafiz Bey’e bunu ancak siz yaparsınız diye ikna etmişti. Nafiz Bey, Y. Cemil’in koğuşuna girmiş, bir çok şey konuşulmuş fakat çok korkan Nafiz Bey konuyu bir türlü silahlara getirememişti . Hatta bir ara sürekli terleyen Nafiz Bey, buğulanan gözlük camlarını silmek için elini cebine atınca, Y. Cemil silahlarından birini çoktan Nafiz Bey’in başına dayamış, elini yavaşça çıkarmasını istemiştir. Nafiz Bey bu işi yapamayacaktı.
 
       Silahları alma işi Bekir Ağa Bölüğünden İhsan ve Vasfi Beylere verildi. Onlarda iri kıyım 3 asker ayarlayıp, Y. Cemil’i lavabo çıkışında üstüne atlayıp, yere yatırarak silahlarını zorla alabilmişlerdi. Üzerinden 3 tane tabanca çıkmıştı.
 
      Mahkeme de sorgular başladı. Darbe girişiminden suikast olayına kadar her şey soruldu, her şey cevaplandı. Y. Cemil her zaman olduğu gibi dobra dobra her şeyi anlatıyordu. Mahkeme ilerledikçe Enver Paşa, Talat Paşa ve Kara Kemal’in kendisini tuzağa düşürdüğünü anlamıştı. Onlardan gelen her bilgiye şüphe ile bakmaya başladı. Mahkeme de işler istediği gibi gitmeyen Talat Paşa önce mahkemeye müdahale etmek istemiş, Y. Cemil’in vatan hainliğinden idam edilmesini salık vermiş, mahkeme başkanı Y. Cemil için vatan haini denemeyeceğini söyleyerek Talat Paşa’yı şaşırtmıştı. Sonra da bu adamları mahkeme de birbirine düşürmeye karar verdiler. Bunun için içlerindeki en saf adam kullanılacaktı, Y. Cemil. Bunun için yasak olmasına rağmen Kara Kemal, Talat Paşa’nın ayarlamalarıyla gece gizlice Y. Cemil’i ziyaret ederek Hüsrev Sami ve İzmitli Mümtaz üzerinden yalanlar ile onu kışkırtacaklar birbirlerini suçlamaları sağlanacaktı. Y. Cemil, Kara Kemal’e güvenmiyordu o kadar da saf değildi ama onu dinledi. Kara Kemal emeline ulaşamamıştı. Fakat Kara Kemal’in bu gizli görüşmesine yan koğuşta yatan Hakkı Bey şahit olmuş, durumu Mümtaz Bey’e o da Enver Paşa’ya bildirmişti. Enver Paşa, Talat Paşa ve adamlarının oyunlarını iyice anlamıştı.
 
      Enver Paşa daha sonra Talat Paşa ile görüşerek bu konuda tartışacaklar, Enver Paşa’nın sert çıkışlarından dolayı Talat Paşa’nın ne yapacağını bilemediği, Enver Paşa’nın da kızdığında ne yapacağı belli olmadığından alttan aldığı bunun için ağlamaklı bir halde gözlerinin dolduğu belirtiliyor.
 
       Sonuçta Enver Paşa, Mahkemeye hiç müdahale etmemiş, Y. Cemil idama diğerleri sürgün cezasına çarptırılmıştır. Bir tek Mümtaz Bey, Enver Paşa’nın bir numaralı adamı olarak kurtulmuş, ona dokunulmamış, mahkeme aşamasında hapis bile yatmamış, sanki bir şahit olarak dinlenmiştir.
 
       Y. Cemil, idama hiç karşı çıkmamış, rahat karşılamıştır. Hatta asılmak yerine kurşuna dizileceğini öğrenince tam bana göre bir ölüm demiş. İdam edileceği yere giderken yolda canı çektiği için karpuz istemiş, karpuz yemiş, idam mangasının önünde gözlerinin kapanmasına itiraz etmiş ama yine de gözleri kapanmıştır. 14 askerden oluşan manga karşısında kurşuna dizilmiş, 14 kurşuna rağmen yarım saat ölmemiştir. İnfazdan önce yalnızca sigara içmesine izin verilmiş, hiç sigara içmediği bilinen Y. Cemil infaz edilmeden önce üst üste üç sigara içmiştir.11 Eylül 1916 günü idam edilmiştir.
 
      Mahkeme, Y. Cemil'i Vatana İhanet Kanunu'nun 14. maddesinin 6. fıkrası gereğince idama mahkum etti. Enver Paşa, Y. Cemil'in idam edilmesinden yana değildi,Paşa kararı gene de imzalama niyetinde değildi ama birkaç gün sonra Berlin'e gitmek zorunda kaldı, yurt dışından gelene kadar beklenmesini istemişti.Fakat ona vekalet eden Talat Paşa kararı hemen tasdik etti, Enver Paşa'nın yurt dışında bulunmasını fırsat bilen Talat Paşa, Yakup Cemil'in idamını derhal uygulattı.
 
Yakub Cemil Hakkında Efsaneler
 
Beyazıt'tan Kağıthane'ye idama yaya götürülürken, Yolda bir karpuz arabasını çevirmiş, "asker evlatlarım susamışlardır" diyerek idam mangasına karpuz ısmarlamıştır.
 
İdamında vücuduna 14 mermi saplanmasına rağmen yarım saat boyunca can vermediği söylenir.
 
Vücudundan sızan kanların toprağa önce vatan yazdığı efsanesi türemiştir.
 
İddiaya göre idam mangası, kendilerine verilen ateş emrini, komutanları Y. Cemil'e olan büyük saygılarından dolayı yerine getirememiş, Yakup Cemil de askerin baş kaldıracağını sezerek kendi idamı için nişan ve ateş emrini kendi vermiştir.
 
Atatürk, Trablusgarp'ta yaşanan olaydan dolayı çok sevdiği Y. Cemil'e çok kızmıştır, onun hakkında şu sözü sarf ettiği söylenir: "Eğer bir gün bir ihtilal yaparsam yanıma alacağım ilk adam Yakup Cemil'dir, ihtilalden sonra da ilk asacağım kişi de yine Yakup Cemil'dir."
 
Y. Cemil'in idamının ardından Atatürk, Ali Fuad (Cebesoy)'a şunları söylemiştir: "Yakup Cemil asılmış. Sebebi de ben başkomutan vekili ve harbiye nazırı olmadıkça kurtuluş yoktur demiş. Dediğini yapmış bile olsaydı ben İstanbul'a gittiğimde ilk iş olarak Yakup Cemil'i cezalandırırdım. Eğer ben, o ve onun gibiler tarafından iktidara getirilecek bir adamsam, adam değilim!"
 
KAYNAKÇA:
 
* İLYAS KARA-         YAKUP CEMİL
 
 * KEMAL TURAN-    FEDAİ YAKUP CEMİL
 
* MURAT BARDAKÇI-Yakup Cemil tetikçi olsa ailesi sefalet mi çekerdi?- 7 NİSAN 2002 Hürriyet
 
Toplam blog
: 152
: 10713
Kayıt tarihi
: 16.08.07
 
 

TARİH ÖĞRETMENİ MEB DENİZLİ  AĞRI AFYON  ..