Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ağustos '13

 
Kategori
Öykü
 

Yalan bayrakları - I -

Yalan bayrakları - I -
 

“Hiç kimsenin haberi yok ama günde 9 kere yalan söyleme, abartma ya da geveleme hakkı vardır insanların. Her kim ki bu haklarını savurarak kullanırsa, gece olunca, sol omzunun üstünde küçük, kırmızı bir bayrak açılır. Birileri de bu kırmızı bayrağı, o kişinin Yalan Bayrakları sayfasına kaydeder. Ha peki, o gün 8’de kaldık, o zaman ne oluyor derseniz; o zaman da gece sağ omzunuzda küçük beyaz bir bayrak dalgalanmaya başlar, o da haneye kaydedilir. Ayrıca bu kayıt işlemleri sırasında kırmızı bayrak açılmışsa, sol omuzunuzda bir sıcaklık, beyaz bayrak açılmışsa da sağ omuzunuzda bir serinlik hissedersiniz” diyordu, karşımızda duran, kısa boylu, tombul adam. Yeşil bir tulum giymiş, beyaz bir şapka takmıştı başına. Kırmızı palyaço pabuçları ve sarı eldivenleri ile pek de ciddiye alınacak gibi değildi.

“Yok artık, daha neler!” diyerek arkadaşımın kolundan çekiştirerek oradan uzaklaştım. Yol boyunca da “ bu saçmalılarla vakit harcamayalım, zaten sadece yarım gün iznimiz var” diyordum.  

O gün, kasabamıza bir sirk gelmişti ve bunu kaçırmaya hiç niyetim yoktu. Çalıştığım marketten yarım gün izin aldım ve en yakın arkadaşım ile sirke gittim. Kurulan çadırlar arasında, şekerci dükkanına tepeden indirilmiş çocuklar gibi, koşuşturup duruyordum.

Küçük yeşil çadırın, beni neden içeriye çektiğini hiç anlayamadım, çünkü içerisi bomboştu. Tombul adam, tatildeymişçesine şezlonguna uzanmış uyukluyordu, bizi görünce aheste ayaklandı ve baştan ayağa süzdü. Sonrası malum…

Pek de uzun olmayan bir yaşam sürdüm. Gittiğim yerde herkes en az benim kadar şaşkındı. O gün, diğer tarafa geçen bir hayli insan vardı anlaşılan. Kalabalıktık. Bizi beyaz giysileri ile karşıladılar ve özel odalara götürdüler. Odalar da karşılayanlar gibi bembeyazdı. İçeride bir yatak dışında küçük bir sehpa ve üzerinde su olan bir sürahi ve bardaktan başka hiçbir şey yoktu. Bir de yatağın üstüne bırakılmış bej rengi bir entari.

Ne yapacağımı bilemez halde yatağın üstüne öylece oturdum. Şimdi ne olacaktı acaba? Resmen göçmüştüm dünyadan, bu belliydi de, bundan sonra ne olacaktı? Aklıma türlü türlü şeyler geliyordu? Hangisi doğruydu acaba? Elbette, cennet bölümünü tercih ederdim de… de işte…uzun uzun iç çektim. Yatıp uyusa mıydım acaba? Üstümdekileri çıkartıp, benim için yatağın üstüne konmuş entariyi giydim. Odanın içindeki kapıyı ancak o zaman fark ettim. Kapıyı açınca banyoyla karşılaştım. Hemen üstüme giydiğim entariyi tekrar çıkartıp, banyoya attım kendimi. Sonra da yatağa tabii ki. Uyumuşum.

Uyandığımda, güneş gözlerimin içindeydi. “Şimdi bunda ne var?” diyeceksiniz, haklısınız. Normal koşullarda bir şey yok. Yok da… bu odada pencere yok. Bu güneş, ya da bu ışık nereden geliyordu böyle?

Kalktım, gerindim ve duşa girdim. Çıktığımda, yatağın kenarındaki sehpada bir küçük not vardı. “KAHVALTI İÇİN KORİDORUN SONUNDAKİ YEMEKHANEYE GEL.” Notu okuyunca acıktığımı anladım ve hemen koridoru takip ederek, geniş salona vardım. Tahminimin aksine az kişi vardı. Açık büfe filan yoktu. Yanıma beyazlar içinde bir görevli geldi ve “günaydın” dedi “şuraya oturabiliriz.” En yakın masaya oturduk. Başka bir görevli elinde tepsi ile yanımıza çıkageldi ve önüme enfes lezzetler serdi. Hapur hupur yedim. Bir yandan da kendime şaşırıyordum. Yani… burada bile böyle yemek yemek biraz tuhaftı doğrusu. Karşımda oturan görevli, sabırla yemek yememi bekledi. Ben son lokmamı yiyince de “ şimdi biraz dinlen” diyerek gözlerime şefkatle baktı “ sonra YAŞAM TERAZİ’nle karşılaşma zamanında seni gelip odandan alacağım” diye ekleyerek masadan kalkıp, uzaklaştı.

Bütün yediğim o nefis lezzetler, bir anda midemin tam ortasına oturdu. Tonlarca ağırlıkla masada tek başıma kalmıştım. “Yaşam Terazisi” ne demekti? Başım dönmeye başladı, midemdekiler de kaynaşıyordu. Zar zor ayağa kalkıp, odama dönebildim. Koridorda, birkaç kez sendeleyip, duvarlara çarptım. Yatağa kendimi zor attım, ancak bu kendimi daha kötü hissetmeme neden oldu. İçim nedense korku ile dolmuştu. Birkaç saniye sonra, tuvaletin başında öğürerek, yediğim her şeye veda ediyordum.

Çimen Erengezgin 

 
Toplam blog
: 164
: 608
Kayıt tarihi
: 08.09.11
 
 

Yazar ve Yoga Eğitmeni ..