Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ocak '14

 
Kategori
TV Programları
 

Yalan Dünya'yı dizi profesörü inceledi

Yalan Dünya'yı dizi profesörü inceledi
 

Yalan dünyanın kadrolu figuranları


Dizi Profesörü'nden Teşhis tedavi: YALAN DÜNYA

Bitti bitecek denilen diziye Gülse Birsel -bizim tabirimizle- neşter vurunca, dizi yeni sezonda kendine gelip yoluna devam etmeye başladı ama yine de iyi bir reyting grafiği yakalayamadı.

Dizideki doğru yönler:

Yukarıda yazdığım gibi, Gülse Birsel, geçen sezon sonunda diziye neşter vurarak “Açılay” karakterini diziden çıkarıp attı. Bu doğru bir karardı ve dizinin gidişatına çok fayda sağladı.

Diziye sonradan girip, “Bünyamin” tiplemesini başarıyla götüren Okan Cabalar doğru karar.

Diziye yine sonradan giren “Vasfiye Teyze” tiplemesi de doğru karar.

Yeni sezon, Deniz’in annesi (Hümeyra) ile babası (Rutkay Aziz)’in gelip yerleşmesi ve iki aile arasında hem kültür hem de “çocuklarının mürüvveti” bakımından çatıştırılmaları doğru karar.

Dizinin sıkıntılı yönlerine gelince:

Dizinin AB haricinde iyi reyting alamamasının başlıca nedeni, yapılan esprilerin genel izleyici kitlesi tarafından anlaşılamamasıdır. Gülse Birsel genellikle, iyi bildiği Cihangir bölgesi insanı ile “filmci tayfası”nın gülebileceği espriler yapıp,  AB grubu izleyicinin anlayabileceği konuları işliyor. Örneğin: Ekran başındakilerin çoğunun ilk defa duyduklarından emin olduğum “illuminati” üzerinden koca bir bölümü harcayabiliyor.

Yine bu sıkıntıyla ilintili olarak “fıratın yazgısı”ndan şimdilik vazgeçilmiş gözüküyor. “Fıratın yalısı”na dönüştükten sonra Gülse Birsel kendi de anlamış olmalı ki, bir dahaki bölümlerde o saçmalığa devam etmedi; gelecekte ederse de yanlış yapar.

“Cast”ta problem olmamasına rağmen, karakter yorumlamalarda sıkıntı var gibi görülüyor: Şöyle ki,

Nurhayat’ın daha yavaş konuşması gerekiyor. Zaten ağzını şekilden şekile getirerek birsürü tonlamayla konuşurken bir de hızlı konuşması ne dediğinin anlaşılamamasına sebep oluyor; dolayısıyla esprileri de güme gidiyor.

Orçun karakteri baştan beri çok abartılı bir şekilde gelmekteyken sonralarda biraz normalleşmeye başladı ama biraz daha normalleşmeli.

Zerrin için de aynı şeyi söylemek mümkün; onun da biraz normal hayatta rastlayabileceğimiz bir tipe indirgenmesi gerekiyor.

Hikayede, izleyiciyi rahatsız eden bazı konular var:

Bunlardan biri, evli bir erkeğin pavyonda çalışan bir kadını dost tutması. Bir dram dizisinde olabilir ama komedi dizisi için fazla marjinal kalıyor. Selahattin karakterinin “sağlam pabuç” olmadığını biliyoruz; bir dizide kötü bir tipleme olmasında sakınca değil yarar olduğunu da kabul ediyoruz ancak, başlarda Selahattin’in karısından gizli iş çevirmesine gülerken, zaman içinde metres durumdaki Tülay karakterini tanıyıp onun iyi bir insan olduğunu görmeye başlayınca işin rengi değişti.  Şimdi, evli bir adamın, hamile karısının da haberdar olduğu bir sevgilisini benimsemek zorunda kalıyoruz ki, sıkıntılı bir durum. Tülay gibi güzeller güzeli bir genç kadın, Selahattin gibi hem evli hem de itici bir adamı niye ister? Parası için değil de ona aşık olduğu için istediğine inanmamız mı lazım?

Başka bir rahatsız eden konu da, küçük bir dairede 6 kişi kalınıyor olması. Bunlardan ikisi anne-baba, ikisi de onların yetişkin çocukları; aile mahremiyetinde aynı küçük daireyi paylaşabilirler diyelim. Peki ailenin oğlunun arkadaşı Emir ile onun sevgilisi Nurhayat’ın o evde işi ne? Al sana bir marjinallik daha.

Başka bir sıkıntılı durum da, dizi bölümlerinin hikayeleri kurgulanırken yapılan zorlamalar.

Örneğin; “..meğerse başkasının tuvaletine hiç giremezmiş”  veya “..meğerse köre yakın miyopmuş”  ..gibi  o bölüme kadar hiç bilmediğimiz bir saçmalık gelip karakterlerden birine “musallat“ oluyor; sonra başka bir bölüme geçtiğinde de nedense birden bire o illetten kurtulmuş oluyor.

Bir başka örnek de: Selahattin gibi paragöz bir adamın, bir tomar parayı (hırsızın çalmasına imkan verecek sahne olsun diye) cebinden çıkarıp ortalık bir yere atması.

Teknik diyebileceğim sıkıntılar da şunlar:

“Vasfiye” karakterinin doğru olduğunu yukarda yazdım ancak o karakteri oynaması için niye Eylem karakterini canlandıran oyuncu (Gonca Vuslateri) seçilmiş? Yeni oyuncu parasından tasarruf etmek için deseniz o da değil; çünkü Gonca Vuslateri’ne “vasfiye” rolünü de oynamaya başladıktan sonra bölüm başına 10.000 değil 20.000 verilmeye başlandı.  E peki o zaman, makyajlarla falan zorlayarak, yaşlı bir teyzeyi genç bir oyuncuya oynatmaya çalışmanın mantığı ne? Olgun Şimşek, iki kardeşi canlandırıyor; onu anlıyoruz; ama ya bu?  Tiplemeyi Gonca Vuslateri buldu diye mi? Öyleyse, üşenmeden uzun uzun makyaj yapılıp “vasfiye” olunacak, sonra dönüp “eylem” olarak oynanacak; seyirci farketmez diye makyajın biri az biri çok kaçmayacak (bkz: vasfiye resimleri)

Sahne kurgularında da zaman uyuşmamasına çokça rastlanıyor: örneğin, pavyonda dans eden bir kadın, peşpeşe gelen başka bir sahnede evinde rahat kıyafetlerle ve bambaşka bir saçla oturuyor olabiliyor. Bu gibi hatalarda izleyici “ne zaman oraya geldi de..” demekten kendini alamıyor.

Bir de arka plandaki figüranların hep aynı kişiler olması dikkat çekiyor; her ne kadar Cihangir’in veya o mekanın “müdavimleri” desek de olmuyor; hoş durmuyor. (bkz: kadrolu figuran resimleri)

Toparlarsak:

Yukarıda yazdıklarım gözardı edilmeden, hikaye iki aile arasındaki çekişmeye yoğunlaşmalı; bu arada Alsancak ailesi oturdukları evi de Kocabaş’lardan satın almalı ki ezik kalmasınlar.

Gülse Birsel, “fıratın yazgısı”nı ... falan unutup, “filmci tayfası”nın rollerini tamamen kaldırıp olayı bu iki, hatta bir de Nurhayat’ın annesi’ni “ana cast”a dahil edip üç ailenin çekişmesine yoğunlaşırsa  “Yalan Dünya”yı yalan olmaktan kurtarır; yoksa böyle “kalktı mı kalkıyor mu” diyerek gider.

Benden söylemesi

Serdar Saraçoğlu

diziprofesoru@gmail.com

 
Toplam blog
: 8
: 2071
Kayıt tarihi
: 15.01.14
 
 

Televizyon dizilerini, tutup/ tutmayacaklarını bilecek kadar iyi etüt eder yorumlarım. Bu konuda ..