Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Mayıs '07

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Yalan ile başlayan büyük aşk

Yalan ile başlayan büyük aşk
 

Ne var yani, bir aylığına MEHMET BEY olmak istemişsem?

Ne var yani, bir günlüğüne, Mehmet bey olmak istemişsem?
Bu dünyanın sonu mu?

Yer Kadıköy'de nezih bir işhanında, zarif bir büro, Ayhan da Mehmet bey'in yardımcısıdır.
Hatta sağ kolu da denilebilirdi artık buna.
Kahramanımız Ayhan, ortaokul terk, ardından çok hereketli bir delikanlılık ve sonrasında, İsparta' da yaptığı askerlik sonrası, amcası tarafından yerleştirildiği bu büroda altı yıldır, son derece rahat bir yaşamın içinde bulmuştu kendisini.
İşe girdiği ilk günden beri, patronu ile işveren ile işçi ilişkilerinin çok üzerinde, bir himaye ve sevgi çemberinde bulunduğu bu ofis ortamında, Mehmet beyin olmadığı zamanlarda, gelen telefonlara bakar, iletilerini açarak çok önemli olanları, kendisine tel. yolu ile iletirdi.

Ayrıca salonda camın önünde dev yeşil yaprakları ile tavana kadar boy veren bitkinin bakımı da onun sorumluluğundaydı.
Kimi zaman sabahlara kadar patronu Mehmet Bey ile çalışırlar ona canyoldaşı olmak için kalırdı bu büroda.

Mehmet beyin bir hayli yoğun ve yolunda giden bir iş temposu vardı.
İş hayatına atılalı fazla olmamasına rağmen; çok girişimci ve yeniliklere açık olan atakları ile çok yol almışlardı bu inşaat piyasasında, ER-MET firması adı altında.
Diğer ortağı mimar ERTUĞRUL BEY ve Mehmet Bey, el ele vererek kurdukları bu mimarlık mühendislik proje çalışmaları aşamalarında çok yol almışlardı.
Ve bu adımlarda, Mehmet bey, Ayhan'ı bu başarılarının paydaşı olarak kabullenmiş, inşaatlarından birinde kooparatif payı vermiş ve taksitle konut sahibi yapacak inceliği göstermişti yardımcısına.

Bir perşembe sabahı, Mehmet Bey, aldığı bir faks sonrası sevinçle bağırdı büroda:
-Tamam dostum, uzun süredir peşinde olduğum ihaleyi galiba biz aldık,
Hani şu Beylikdüzü' nde alışveriş merkezi zinciri vardı ya;
onun ihalesi için, yarın Amerika'ya uçuyorum. Buraları sana emanet. Hadi göreyim seni. Beni utandırma.Herşey benim varlığımdaki gibi sürsün tamam mı Ayhan?

-Tamam patron, hiç meraklanmayın.

Cuma günü hava alanında valizlerini teslim ederken bir yandan da konuşmasını sürdürüyordu heyecanla:
-Bir hafta da Belçika'da kızımda kalırsam yaklaşık bir ay ben burada olmayacağım.
-Endişelenmeyin Mehmet bey, bana lütfen güvenin!
-Hadi beni mahcup etme göreyim seni dostum!
-Meraklanmayın efendim...

Uçak uzaklaşana kadar orada kaldı.Ve sonra büroya dönerek aldığı gazeteleri okumaya başladı.
Gelen faksları dosyaladı. Faturaları yatırdı.
İki hafta herşey, hiçbir fevkaladelik olmaksızın en doğal haliyle sürdü gitti.

Bir cumartesi öğlesi bilgisayarın başında gelen mailleri incelerken,
ilginç bir mail ile ekrana çakılmıştı Ayhan:

Sizinle tanışmak istiyorum. Siz beni tanımıyorsunuz. Ben kartınızı Yenikapı'da iskelede tesadüfen yerde buldum. Kartınızda ileti adresiniz vardı, telefon etmeye cesaret edemedim önce yazmak istedim.
Yüreğimin sesini engelleyemedim ve aramak istedim.
Telefonum, ....
Ben İzmirliyim, sigortacıyım, iktisat mezunuyum.
Şayet sizce de uygunsa ararsanız sevinirim.
Nesrin.
!
Uzunca bir sessizlik ve dalgın gözlerle bakışlarına,
bir de merak ve gizli bir heyecan eklenmişti, Ayhan'ın kalp atışlarına.

Aradan iki gün geçmiş Ayhan aramak ile aramamak arasında sancılarla boğuşmuştu her anında.
Bir süreliğine şu kimsesiz ve tekdüze yaşamına bir değişiklik ve ahenk gelse, ne olur sanki!

Ne çıkar bir aylığına Mehmet bey olsam , ne çıkar , diye kendince hafifletici sebepler yaratmaya çalışmaktaydı bekar odasında.
Şu üç günlük dünyada, hareket yok, sevgi yok, renk yok, en ufak bir ahenk yok!

Evde kendisinden önce uykuya dalan yaşlı anneciğinden başka, bir de sobanın yanında taht kuran tekir kedisi ve on yıl önce kaybettikleri babasının duvardaki resimleri ile albümdeki hüzün dolu anıları dışında hiçbir canlılık yoktu yaşamında.
Yıllar önce askerden yeni döndüğünde arkasında bıraktığı sevdiği kızın, başkası ile evlendiği haberini aldığı günden bu yana, kadınlara karşı gizliden bir öfke ve hınç barınmaktaydı içinde ve karşı cinsi yakınına yaklaştırmamak için hep özel bir gayret göstermişti Ayhan.

AMA ŞİMDİ NEDEN?
diye iç geçirdi içinden, bu efsunlu kadına bu önlenilemez merak ve ilgi neden?

Pazartesi sabahı iletide yazılı telefonu titreyen elleri ile çevirdi.
-Alo,
-Evet ben Nesrin ya siz, kimsiniz?
Telofondaki ışıl, ışıl hayat dolu bir sesti. Hani utanmasa bu sese aşık olduğunu bile söyleyecek kadar çarpılmıştı Ayhan bu samimi ses tonuna.
-Ben Mehmet, hani şu mail attığınız mühendis...

Aradan geçen uzun sessizliği Nesrin bozmuştu ilk olarak.
- Ben de telefonunuzdan ümidinizi kesmiştim artık. Nasılsınız?
-İyiyim ya siz?
-Ben de iyiyim.Sizin uzmanlık alanınız?
İnşaat mühendisydiniz galiba,
ben sigortacıyım. Aslında sosyal bir insanımdır ama bu dönem çok güç günler geçirmekteyim.On gün önce yedi yaşında olan kızımı ve eşimi bir trafik kazasında kaybettim.
O ışıl, ışıl ses gitmiş yerini gözyaşları ve hıçkırık kaplamıştı.
-Yok hayır ağlamayın.Ben dilerseniz yarın İzmir'e gelebilirim.
-Hayır henüz ben buna hazır değilim sadece konuşabileceğim yabancı bir ses olsun istedim benden çok uzaklarda beni hiç tanımayan ve hiç tanımadığım bir ses...
Bunu neden istedim bunu da bilmiyorum.Sadece tesadüf bu.
Yarın onbir gibi msn. de konuşalım.Buna ihtiyacım var sadece.
-Peki Nesrin Hanım siz nasıl isterseniz.

Ertesi gün, saat tam onbirde açtıkları bilgisayarda uzun uzun yazıştılar.
Saat ikindiye yakın olmuştu ve geçen zamanın akışı onları esir almıştı.
Kah ağlayan, kah gülen, sevgiye dönüşen konuşmalar vurgun yemiş gibi yapmıştı delikalıyı ve genç kadını...
İşte aşk bu olsa gerek , dedi bilgisayarı kapatırken AYHAN.
Elleri titriyor, yüreği yerinden çıkarcasına atıyor, eve gidecek gücü bile kaybolmuş bir halde,
saatlerce öylece saatlerce yığılıp kalakalmıştı koltukta.
Ayhan'ın unuttuğu heyecanlardı bunlar.

Hatta öylesine unutmuştu ki aşkı ve sevgiyi, kendisi ile kadınlar arasında örmüş olduğu tel örgü bir anda kalkıverince kendisini çok aciz ve de çaresiz bile hissetmişti genç adam.
Bu şiddetli duygu fırtınaları NESRİN ile olan telefon konuşmalarında sürüyor, telefon kapandığı an sanki şehrin tüm ışıkları sönerek zindan gibi kalıveriyordu bu ufacık dünyasında...
Kalbinde keskin hançer gibi bir bıçak, ara sıra saplanır gibi oluyor ve ardından aşk acısı, aldığı alkolün tesiriyle hafifleyerek uykuya dalıyordu odasında.
Hele duygulu bir aşk şarkısı varsa o anda, içinde biryerlerde sanki açık bir yara var da kan kaybediyor gibi can çekişiyordu...
Ölmek bu olsa gerek diye iç geçirdi.

Oysa ki onbeş gün öncesine kadar, hayatla olan tek bağım bu büro, annem ve aldığım dairenin taksitlerini aksatmadan bankaya yatırmak için bankaya koşuşturmaktan ibaretti.
Şimdi bunları ikinci plana atabildim, tek gayem o ve
onun sesini duyabilmek...
Can damarı olmuştu bu kadın onun kanayan yarasında, ne durdurabiliyordu bu kanı ne de canının acısını geçirecek bir çaresi vardı.

Günlerse yıldırım hızı ile geçmekteydi.Gazetesini okuduğu bir öğlen vakti telefonu çaldı, uzun, uzun.
Patronunun sevinçli sesi bir bomba gibi düşüvermişti, ofisin en ortasına,
-Müjde Ayhan'cığım, Planladığımdan da kolay gelişti herşey, ihaleyi biz kaptık.
Pazartesi İstanbul'dayım.
İŞ BİZİMDİR DOSTUM!

İyi de bu Ayhan'ın planlarında yoktu ki!
Tam üç gün var diye söylendi. O gün sabahtan akşama kadar kaç sigara yakıp söndürdüğünü kendisi de unutmuştu. O akşam gece ikiye kadar msn, de konuştular, söylemek istedi defalarca,
Ben yalancının biriyim affet beni,
aslında ismim Mehmet değil, ben sadece burada onun yardımcısıyım, beni bu halimle de sevebilir misin hadi söye, sevebilir misin?
demek için çok çaba sarfetti ama başaramadı.

Sevdiği kızın gözlerinin içine bakarak bu yalanını itiraf edecek ve evlenmek istediğini haykıracaktı.
-Ben, ben, yarın İzmir'deyim hayatım , sana söyleyeceklerim var.
-Tamam dedi Nesrin sesi titreyerek,
-Sabırsızlıkla bekleyeceğim canım, gelişini.

Gece iki otuz olmuştu ve kendisini eve gidemeyecek kadar bitkin hissettiği için, dolaptan hırkasını çıkararak girişteki siyah deri koltuğa atmıştı kendini, zaten uzanması ile uyuması birkaç saniye içinde gerçekleşivermişti.

Sabah uyandığında hemen eve koştu.Traş oldu, duşunu aldı en şık takımını giydi.
Üzerine de geçen yıl patronunun doğum gününde kendisine hediye ettiği, diagonel desenli kravatı şık kutusundan çıkararak, özenle bağladı bej rengi gömleğinin üzerine.
Ve kendi kendine söylendi.
-Oğlum Ayhan,
eğer bu gün bunu söyleyemezsen,
hem işini, hem aşkını kaybedeceksin,
hadi acele et!

Kendisini sokağa attı, alel acele, arabasına binerek İzmir istikametine doğru yola çıktı.
Köşede bir benzin istasyonundan benzin doldururken, yan taraftaki kafeden bir kahve söyledi.
Yan masada oturan yetmiş yaşlarında kibar bir beyefendi ile selamlaştı, yanına yaklaşan istasyon sahibi ile havadan sudan sohbet etti.

Tam masaya oturmuş kahvesinden bir yudum almıştı ki, telefonu çaldı.
Sevinçle çıkardı ceketinin cebinden telefonunu Bir de baktı patronu Mehmet Bey arıyor:
-Alo, Ayhan ben Mehmet, Belçika işi yattı, Bengü İstanbul'a geliyormuş, onu da aldım birlikte döndük.
Hava alanındayım gel karşıla beni, hadi dostum.

- !
-Tamam efendim, bir saat kadar sonra oradayım.

Ayhan içi yana yana ters yöne çevirdi direksiyonu ve geri dönerek İstanbul Zeytinburnu'na çevirdi istikametini.
Arabanın radyosunda tam o anda Funda ARAR söylüyordu.
Erkin Koray'ın eski bir hit parçası olan arapsaçı adlı şarkıydı.
Tam zamanı dedi ızdırapla gülümseyerek,
ısmarlasam şu anda denk düşmezdi!
Aşk, aşk, aşk yüzünden
arapsaçına döndüm,
çöz beni arapsaçı,
çöz beni arapsaçı,
budur bunun ilacı...

Hem ağladı, hem de eşlik etti yol boyunca bu parçaya.

Elveda aşkım elveda, asla eskisi gibi olamayacak,
herşeyi kendi ellerimle berbat ettim diye acı ile kıvranarak,
ellerini sert vuruşlarla arabanın döşemesine hızla indirdi bir iki kere.

Hava alanında, yorgun ama mutlu patronuna, durumunu belli etmemeye çalışarak,
hoşgeldiniz efendim! diyebildi usulca.
Birlikte ofise gittiler.
Mehmet Bey coşku ve sevinçle ellerini çırparak,
-Bu iş buraya kadar, işte bu günden sonra İstanbul'a güneş , bu bürodan doğacak artık diye bağırdı.
-Dostum yan büroyu da alıyoruz ve ara duvarı açarak yazıhanemizi genişletiyoruz.
Sen mobilyacı Arif Bey'i ara da gelsin ölçü alsın, aynı siyah deri kadife karışımı tasarımdan, bir takım daha ısmarla ek salona.
Bundan sonra göreceksin bak AYHAN, kimse bizi tanıyamayacak öylesine büyüyeceğiz ve kalkınacağız ki...

-!
-Ne oldu sana?
Neden sevinmiyorsun, yoksa validene mi birşey oldu,
neyin var anlatsana, havaalanından beri ağzını bıçak açmıyor.
-Yok patron , gece ofiste uyuyakalmışım hertarafım tutulmuş, onun gerginliği...
-Geçer geçer hepsini atlatacağız.
Hem bak sevineceğin bir haberim daha var sana, artık dekont ve havalelere koşuşturacak bir eleman alacağız, güvenilir birini bul, sen araştır yardımcını, çok fazla yorulmamalısın.
Bak evinin taksitlerin de bitiyor. Eh artık yavaş yavaş toparlan da sana bir düğün yapalım bu yaz.

- !

Bu son cümle BİR BALYOZ GİBİ, patlamıştı Ayhan'ın beyinde.
Sanki biliyor gibi!diye iç geçirdi.

Tam o sırada büronun telefonu uzun, uzun çaldı.Lavobada ellerini yıkamaktaydı ve masada oturan patronu açmıştı ahizeyi.
Bu mutlaka Nesrin'dir dedi.Sessizce kapının arkasına geçerek, konuşmaları dinlemeye başladı.
-Alo kimsiniz?
-Ben Nesrin.Mehmet bey orada mı?
Buyrun efendim Mehmet benim ya siz?
-Ben Nesrin de , iyi ama oranın telefonu, ..... değil miydi?
-Evet hanımefendi numara doğru, isim soy ad da aynıdır . Ben, benim ama o ben ben değilmişim gibi konuşuyorsunuz.
İyice karmakarışık oldum şimdi affediniz, bu sabah uçaktan indim. Yol yorgunluğu da var üzerimde.
-Peki bir de hotmail adresinizden teyit etmek istiyorum.Mail atar mısınız bana şu adresten,
-Tamam bekleyiniz!
Allah allah ya şaka mı bu yani sabah sabah, diye söylene, söylene mail yazarak postaladı Mehmet Bey, bir çırpıda.
-Evet dedi telefonun ucundaki kadın, hotmail de tıpa tıp aynı.
Bakın beyefendi ben bu telefon ve de posta adresinden bir ay boyunca en gizli kişisel sırlarımı paylaştım, kendisini Mehmet bey diye takdim eden birisi ile.
Ben ne aptalım inandım bütün bunlara, çıldıracağım öfkemden şu an.
-Ya, belki büroya benim yokluğumda giren çalışanlardan biridir, sorgulayacağım bu olayı inanın bana.
Lütfen gözyaşlarınızı siliniz. Sizin için yapabileceğim birşey var mı?
-Hayır teşekürler dedi Nesrin.

Ve bu sözleri söyledikten sonra kapattı telefonu Mehmet bey.

Aydııııııııııııııııııııııın!
Bu ne rezalettir, lütfen bir açıklama bekliyorum; derhal!
-Efendim, ilk başta karşı taraftan gelen bir mailden sonra, oyun gibi başlamıştı herşey ama inanınız ki sonradan bir anda aşka dönüştü.
Ben sizin telefonunuzdan yarım saat önce İzmir'e gidiyordum.Ona herşeyi anlatabilmek için.
Ama olmadı işte olmadı,
patron ne olur inanın ben bu kadına aşık oldum.
-Ama Ayhan, pekala biliyordun ki ben sana, bu büronun anahtarı ile birlikte, onurumu, şerefimi ve haysiyetimi teslim ediyordum.
Sen şimdi herşeyimi ayaklar altına almış oldun.

Ve bir insan hayatı ile oynamanın bedeli bu kadar ucuz olmamalı.
Sen beni suistimal ettin.Ben sana demiştim oysa.

-Biliyorum efendim özür dilerim.
-Hayır hiçbirşey bilmiyorsun.Ben bu çizgiye prensiplerim ve dürüstlüğüm ile yükseldim. Güvenmediğim adamları yanıma yaklaştırmam.
Lütfen masandaki özel eşyalarını topla ve kendine başka bir iş ara.
Sana birkaç referans mektubu yazacağım, bir iki de adres veririm hepsi bu.
Evinin de taksitlerini düzenli ödediğin sürece anahtarını teslim alacaksın korkma.
Ama asla yoluma çıkma ve de ayağıma takılma.

Bunları haykırdıktan sonra, karşısında ayakta durmaya çalışan ve tir, tir titreyen Ayhan'ı yok sayarak bilgisayarına döndü Mehmet Bey,
Telefon ile eşini arayarak konuşmasını sürdürdü.
-Alo hayatım. Ben bürodayım.Akşama hazırlan yemeğe çıkacağız sen ben ve kızımız Bengü de gelecek, hani o çok sevdiğin Beyti 'ye götüreceğim sizi.
Akşam yedi gibi hazır ol tamam mı hayatım?

Başını kaldırdığında ağlamaktan gözleri kızarmış ve koltuğa yığılmış olan Ayhan'a acıyarak baktı.
Çok özel anları paylaşmıştı bu genç adamla, onu bir kalemde silip atmaya gönlü razı olamazdı.
Sırtını sıvazlayarak omuzlarından tutarak sarstı.
-Kendine gel, bu kadar yıkılmak sana hiç yakışmıyor.
Seni bir şartla affedebilirim.
Koş hadi affettir kendini o kıza,
onu getir buraya tanışalım .
Haa yüzükleri de unutma, şöyle havalı bir düğün patlatırız şanımıza yakışan,
hadi yakala anahtarları ben taksiyle dönerim,
hadi fırlaaaaaaaaaaaa!

AYHAN üst üste yaşadığı bu şoklardan darmadağınık olmuştu.
-İyi de patron o beni affeder mi?
-Eder, eder, ben sen yoldayken onunla konuşmayı deneyeceğim, hadi sen hâla burada mısın,
koş hadi, köşedeki çiçekçiden şık bir buket yaptır, kuyumcudan da tek taşlı bir yüzük al,
hadi
hadiiiiiiiiiiiiiiiii!

Ayhan koşarak ikişer ikişer indi merdivenleri.
O dört katı nasıl bir anda inmiş, ne zaman otobana gelmişti direksiyonun başında, sanki ruhu bedeninden koparak ayrılmıştı.
Sevdiği kadının evinin önünde park ettiğinde gece onbir gibiydi.
Işıklar yanıyor, ön balkonda arkasına şal örtmüş bir kadın, el sallayarak bağırıyordu:
-Buradayım!
-Kapının otomatiği basar basmaz ikinci kata uçarcasına çıktı elindeki buketi uzatarak,
-Beni affedebilecek misin? Ben AYHAN.
-Evet herşeyi Mehmet bey ile telefonda konuştuk. Seviyorum seni, elebette kırgınım.
Ve seni tek bir şartla affedebilirim.
Bir daha, bir daha asla yalan yok,
asla, asla asla!
Söz mü?
Ayhan diz çökerek elindeki alyansı sevdiği kadının heyecandan titreyen parmağına taktı.
-Söz veriyorum sevgilim, bu sana ilk ve son yalanım olacak.
Affet beni...

Büyük bir yalandan sonra, başlayan mutlu aşklarının hiçbir nedenle bozulmayacağına yemin ederek birbirlerine sarıldılar, ağlayarak...

...SON....

Umarım beğenilmiştir.
SEVGİLER...

NİLGÜN ÇAKICI/BURSA

 
Toplam blog
: 238
: 1468
Kayıt tarihi
: 26.03.07
 
 

Bursa'dan bir milliyet okuru olarak, burada sizlerle olmak çok güzel. Bir ev hanımıyım, iki çocuk..