Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Ağustos '06

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Yalıkavak'da mutlaka Paprika'da yiyin

Yalıkavak'da mutlaka Paprika'da yiyin
 

Yalıkavak'ın olağanüstü güzellikteki köyü Geriş'te vakit geçirdim önce. Köylülerle sohbet ettim, kahvede oturdum. Herşey olağanüstü. İnsanlar aydınlık, begonviller pembe, evler beyaz kireç... Acıktım, "yukarıda bir lokanta var" dediler. Adı Panorama Lokantası. Çıktık. Manzarası güzel, basit bir lokanta. Tam seveceğim gibi.

İki kişi, hafif, oldukça hafif bir yemek yedik. İki porsiyon börek, bir söğüş domates, 20 zeytinden oluşan zeytin tabağı, iki ince parça beyaz peynir ve iki kola. Hesap geldi, 30 YTL. Benim böyle şeylere kafam bozulur. Üstelik biraz pintiyimdir, parayı zor kazandığım için kuruşun ziyan olmasına dayanamam; cebimdeki patron parası olsa bile. Tozlu yollarla ulaşılan uyduruk bir lokantada bir tek doğranan domatese 4 YTL, 20 tek zeytine 3.5 YTL veremem ben. İçim gider.

Sahibiyle konuştum biraz. Saygılı bir adam, ama ona da söyledim, "işi bilmiyorsun" dedim. "Manzara" dedi. "Sonuçta The Marmara'nın tepesinden iki kıtayı kucaklamıyorum" dedim. Anlamadı...

Garsonlar kötü, adam iyi bir servis elemanı değil, hesap kabarık. Bu işler biraz "konsomatris ruhu" gerektirir. Kıvrak zeka, güngörmüşlük, içki masası kültürünü adam gibi almışlık... Aileden gelen bir yol yordam bilgisi, kendini hemen gösterir. Böyle köylü kurnazlığı, yol yordam bilmeden hançer gibi giren kazık benim midemi bulandırır işte. Köylü, köylü lokantası açar, onu da çok severim; o ayrı mesele.

Akşam Yalıkavak'ta yürüyorum. Aradan dört saat falan geçmiş, ama hala sinir tepemde. Tamamen şans, karşıma küçük bir lokanta çıkıyor: Paprika. "Hadi oturup bir su içeyim, bir salata söyleyeyim" diye bir masaya ilişiyorum.
Önümde menü, hesaplara bakıyorum, herşey makul. Salata 3 YTL, sosis-patates 5, çorba 4 YTL. Hatta menüye iliştirdikleri gazete kupüründen gördüğüm Ali Rıza Kardüz'ün yazdığı fener balığı kavurma 15 YTL.

Sahibi karı koca son derece sevecen ve sıcaklardı. Gülseren ve Ahmet Güran. Birkaç saat önce Geriş köyündeki tatsız tecrübemi anlattım. "Aa, orayı biz işletiyorduk, sonra mal sahibi kendisi işletmek istediği için aldı; biz de çarşı içindeki bu küçük lokantayı açtık" dediler. Büyük bir olgunlukla ağızlarından hiçbir kötü söz, bir serzeniş, bir ihsas duymadım. Benim de şansıma bakın, bula bula kimleri bulmuşum...

"Bir su içerim" diye oturduğum yerde, üç saat kaldım. Fener kavurma gerçekten de çok lezizdi. Karışık salatalarına doyum olmuyor. İrmik helvasını mutlaka deneyin. Bir de tabii servislerini de kimseye bırakmayan Ahmet Bey ve Gülseren Hanım'la sohbet edin.

Çarşı manzaralı bu küçük lokantada geçirdiğim mutlu saatler sonrası otele gittim. Latince bir söz bilirdim, "küçük ev-büyük huzur" anlamına gelen. Aklıma takıldı. Küçük görünen hayatların ne kadar büyük olabileceğini, büyüyemeyen ama büyük görünen hayatları, gelişmeyi ve genişlemeyi, görgüyü ve fener balığını düşündüm. Sonra da mışıl mışıl uyudum...

 
Toplam blog
: 18
: 5166
Kayıt tarihi
: 11.05.06
 
 

Benim işim, hikayenizi anlatmak...Mesleğimi soranlara ne diyorum? Gazeteci? Muhabir? Yazar? Televi..