Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Haziran '09

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Yalın ayak başıkabak

Yalın ayak başıkabak
 

Denizli'ye 60km. uzaklıkta. 145 metre uzunluğunda. İlginç bir öyküsü var. http://www.focafoca.com


Çırılçıplak dolaşmak; özgür olmak!

Ketenin buruşması, basmanın soluvermesi, yünün hatır hatır kaşındırması; pamuklunun yıkanınca çekivermesi ne kadar doğal…

Gerçi günümüzde: Kir tutmayan, ütü istemeyen kumaşa benzer ürünler de var! Annelerimizi ağlatan deneyler sayesinde…

İpek kumaş elde etmek için haşlanan, postu için derisi yüzülen canlılar… Biraz bekleye koysunlar; insanoğlu bir gün insafa gelecek.

İnsafa inanan: Taciz edilen dört ayaklı olsun!

İncir yaprağıyla örtünmeyi, sazdan dokunmuş etekleri savunmaya niyetli değilim.

Her ne kadar rahat ve doğal olsa da; iç çamaşırı giymeden dolanmaktan, söz etmeyi; başka bir sıcak güne erteleyelim.

Konumuza dönelim.

Üç yaşından itibaren anılarım çok daha belirgin, ayrıntılı bıçak gibi keskin. Öncesi oldukça karanlık…

“ Şuna bakın aman tanrım, bu kız yine yalın ayak başıkabak”

Muğla/ Yatağan’da; kocası PTT müdürü olan Nezahet halamda misafiriz. Üzerimde karpuz kollu bir entari var. Entari çiçek desenli, entari güzel ama bana yakışmıyor.

Yalın ayakla dolaşmak çok hoşuma gidiyor da… Keşke başıkabak demeseydi… Keyfim öylesine kaçtı ki… Bahçede dolaşan horozu kaptığım gibi kümesin üstüne çıktım.

Bahçe kapısı kilitli olduğundan; kimsenin haberi olmadan dışarı çıkmak imkânsız ama ben çok uzaklara gitmek istiyorum. Babamın kardeşi bana başıkabak dedi inanılmaz derecede mutsuzum; evi terk etmek için yaptığım planda; horozun bana yardım etmesi gerekiyordu.

Çitten: Kanat çırpan horozun yardımıyla, atlamayı kafama koymuştum. Çünkü o ve tavukları arada sırada kümesin çatısından atlayarak yandaki çayırlığa kaçıyorlardı.

Birkaç gün önce, egom yaralanmış; ruhuma berberin neşteri derin bir yara açmıştı

Yerlerde sürünen saçlarımdan gözümü alamıyordum; çatlak aynada, dazlak kafalı yüzümü gördüğümde, karnım ağrımaya başlamıştı.

“Neden ağlıyorsun bakalım; dua et bebek tüylerinden kurtuldun, bundan böyle daha güzel saçların çıkacak”

“Bundan böyleden bana ne; şu anda keloğlan olmuşum, geçerli olan şimdiki zaman” Diyemedim, çünkü Keloğlanı tanımıyordum bir; ikincisi “şimdiki zamanın” kıymetini bilmiyordum.

Onun değerini anlamak için, “yaş kemalle” buluşmam; geçmiş ve gelecek de çok uzun yıllar takılmam gerekti.

Artık; yalınayak, çayırda çimende istesem de yürüyemiyorum.

Horozdan daha güçlü demir kanatlılar var. Kaçmak için, neye yarar?

Çayır çimenlerde, kan emenler saltanat sürüyorlar.

Onları yok edecek kanatlı güçleri; püskürtüyor insanoğlu. Güçlü ordunun adı şanı var! Zirai ilaçlar! Rengârenk kimyasallar.

Âdemoğlu kendi mahpushanesini kendi elleriyle ördü.

Romanya diye bir ülke var AB üyesi; o ülkede adamımın kuzeni yaşıyor. Doğasever bir genç kız. Bize resimler göndermiş. Eşim bunları bana göstermiyor. Drakulanın torunları akıl almaz bir hızla çoğalıyor ve hayvanlara yaptıkları işkenceler gün geçtikçe sapıklaşıyormuş.

AB seyirci kalıyor, bizde “Ebruları tekmeleyerek katledenlere seyirci kalıyoruz”

“Uykularım kaçıyor içim kan ağlıyor” Edebiyatından gına geldi.

Çivi çiviyi söker diyorlar doğru ise ben bir çivi olmak istiyorum.

Çivi nasıl olunur bilmiyorum ama ben de bir parti kuruyorum.

Yeşilden daha yeşil olsun; maviden daha mavi amblemi!

Dostları var doğanın, dostlarım var biliyorum.

İsmi cismi yok henüz bu partinin; tüzüğü doğa sevgisi olacak.

Meclise girer mi? Oy alır mı? Ciddiye alınır mı?

Hiç umurumda değil; var olan partiler meclise nasıl girdilerse…

İster kapıdan ister bacadan…

Şaka yapıyorum sanıyorsunuz; gözlerinizden anlıyorum.

Bir zamanlar küçücük bir çocuktum, kafamı kazıdılar hayır diyemedim; kükreyemedim.

Şimdi yaşlı başlı bir bireyim; gürleyip gökten yağmur yağdıramasam da esebildiğim kadar eserim. Vicdanların galeyana gelmesi için tohumlar ekebilirim. İlk adımlar zor atılır lâkin bu işe aklı yatanlar bu partiye canı gönülden katılır.

Roma’da imparator olmak yerine; kendi köyünde…Çoban olmak!

Daha hayırlı değil midir?

Bilgi içeren desteklerinizi bekliyorum.

Doğal bir parti nasıl kurulur?

Büyük çadırlı partilerin isimleri büyük olabilir; güzel fikirlerinizi dinleyen olmaz ve size asla sıra gelmez.

Kendi aşımızı kendimiz kotaralım.

Rotamızı kendimiz belirleyelim; sevgili doğaseverler!

Doğalın şoförü, parti binasının çaycısı; telefonlara bakanı olurum

Yeter ki partimizi kuralım!

Yeni bir çığır açalım!

Alev Meisel

2.Haziran 2009 İzmir’im bugün bulutlusun; sıkıntılı bir havan var yoksa Taksimli talihsiz Ebru’nun yasını mı tutuyorsun?

 
Toplam blog
: 584
: 853
Kayıt tarihi
: 01.03.07
 
 

Dinleyenin olmadığı yerde anlatmanın önemi! Nasıl YAZAN oldum. 'Yalnız doğar, yalnız göçer' eskile..