Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Mart '10

 
Kategori
Felsefe
 

Yalnız değil miyiz.

Yalnız değil miyiz.
 

... desene yine yanlız kaldık çok kişili masada bile...


Yalnız Değil miyiz?

Çok da içli yükseliyor, sözlerin feryatlaşan söylenişi...
“Yalnızam yalnız… yalnızam yalnız..
Gel beni mihnete salan vefasız…”
Herkesin demek istediğinden amacı kendine ama,
Düşünmeden de edemiyor insan demeden “nedir, bu yalnızlıktan" çektiğimiz diye..

Başladım kendime sormaya, acaba kimler yanlızdır,
Ya da yalnız olduklarınını farkında mıdır diye..

Blog yazanlar, bloglarının dışında yalnız değil midir?.
Blogda yazdıklarını evinde, işinde, eşiyle, kardeşiyle, çocuğuyla
Acaba paylaşabilir mi blogdaşlarıyla paylaşdığı gibi...
Paylaşılamıyorsa blogda yazılanlar gönül rahatlığıyla,
Yalnız değil midir yazan evinde, işinde, eşinde, kardeşinde, çocuğunda.
Öyleyse bloglaşan yanlızlıklarımız değil mi? döktüğümüz satırlara.

Okuyanı olmaz, yorumlayanı bulunmazsa yazdıklarının,
Neden olmaz mı bu, blogda bile yalnızlaşmasına insanın..
Blogun sanal arkadaşlık aleminde yazdıklarını,
Rahatça konuşmak ister mi acaba bu saydıklarımla..
İşde ahkam kesilir, blogda bekâr tasarrufu kullanılır, evde tanrılığa soyunulur da,
Korkulur, kafada dolaşan kırk tilkinin kuyruklarının dolaşmasından?
Dolaşır da blogcunun özeli olan blogu, yalnızlığına neden olur korkusuyla...

Yalnızlığın sebebi değil midir,
Yaşanmak istenenlerle, saklanmak istenenlerin aynı olması…
Ya farklı değerlendirilir de, ya sanal dünyama da karışılırsa..
Çizilen karizmayla el ele veren gurur
Kapatmaz mı duygularını, kendi yalnızlığının derin çukuruna..
Öfke, sorumlu tutmaz mı aklı ile gönlünü, düştüğü bu durumdan…

Bir de “lezzet almış geçmiyor sevdadan gönül
Geçti aylar geçti yıllar, geçmedi yardan gönül”
der de,
Bir hayale endekslediği yalnızlığını, zevke dönüştürmez mi gönül?

Çok zaman olur suçüstü yakalarım kendi yalnızlığımı, tam ele geçirmişken beniğimi...
Kâr mı eder sanırsın, ona, yakışmıyor yaşadığın bu yalnızlık sana, demem.
Demez mi bana, ben bilirim senin “acrepolis adieu”yü dinlerken halini,
Melankolinin tetiklediği hüznün, yalnızlık girdabında kıstırmışken seni diye...

Haydi durma söyle, "enginlere düşen sevdalı hüzünleri".
Şiirde, müzikte, bestede, güftede paylaşanların yaptığı
Yalnızlığın özlemi, yalnızlığın feryadı, yalnızın ahı değil mi...
Şarkılara, şiirlere döküp de en yakınlarına söyleyemediği..

“Bir ben vardır, benden içeri” diyenin yaptığı,
İfşa etmek değil midir o “ben”in yalnızlığını.

"Dinle neyden hikayet etmede
Ayrılıklardan şikayet etmede"
deyişin de Mevlana
Ağlattığı neyden, yalnızlığını sorumlu tutmaz mı?

Ya “gizli derdim kalbimdedir…
onu, ancak çeken bilir
” diyenin söylediği,
Derdiyle başbaşa yaşadığı yanlızlığı değil midir?.

Bilmezliğin masuniyetine sığınanın yaşadığı sessizlik,
Umursamaz gibi bakan gözlerinin maskelediği sükut.
Yalnızlık korkusu çekmesinden değil midir?

"Şimdi tepelerde bir yanlızlık türküsüdür söylediği rüzgarın
Meydan okumadır yaptığı, sessizliğinde sonbaharın"
dediğimde söylediğim
Ayrılık ikliminin her yer de hüküm sürdüğü değil midir.

“Kanatları boşlukta simsiyah açılan büyük kapıdan
geçince başlayacak olan sükûnlu gece”

Özlediği yalnızlık değil midir rindlerin...

“Her gece öten bülbülün feryadı”,
Paylaşmak için değil mi, “her seher açan gül”le yalnızlığını.
Rindlerin bir kaçı birden mi yatar sanırsın
Hafızın bahçesinde “serin serviler altında ki kabirlerinde”.

“Ne doğan güne hükmüm geçer
Ne halden anlayan bulunur”
diyen
Şikayetçi değil midir, çaresizlikle lezzetlendirdiği yalnızlığından..

Ya “enginde yavaş yavaş günün minesini” soldurup da, derdim bana arkadaş diyenin,
Derdini kendine arkadaş seçmesi, yalnızlığının şahidi değil midir,

“Tren yolları uzayıp gidiyor da
Yarin kolları açılıp sarmıyorsa”
Sabâ'nın ruha işleyen ezgisi,
Yalnızlığının anıtlaşmış söylenişi değil mi?

Gülden bile umudunu kesip “ona sorma, o bilmez aşkı sevdayı” diyenin kırgınlığı,
Aynası değil midir, yalnızlığını yansıttığı…

“Sahilde sabâ rüzgârı ağlarken uyan sen” diyen,
Yalnız değil mi... sahilde dinlerken ağladığını rüzgârın.

“İçime hüzün doluyor…

yine sensiz akşam oluyor” diyenin şikayeti,
İçindeki boşluğu, sadece hüznün doldurmasından kaynaklanan yalnızlığı değil mi?

“Boş kalbimi bir hatıranın gölgesi bekler
Sevmekle dolan bir çiledir bu, herkesi bekler”
Derken yalnızlığını ve herkesin yalnızlığını anlatmıyor mu söyleyen?

Yanında olup da orda durmayanın,
Aklında olup da gözünün önünde bulunmayanın yaptığı,
Körüklemek değil midir yalnızlık ateşini…

Gidenler, yalnız bırakmazlar mı kalanları…
Onlar demezler mi gidenlerin ardından
“…bahçamızda kızıl güller, nergizler
Tezden açar, bahtsız solar neyleyim“
diye…

Hangi yaş tomurcuklanmaz ki, kalp gözü olanda
“… yaz akşamı seni, bil ki bu Nigar,
hazin hazin, yada salır neyleyim
” diyenin, mahkum olduğu yanlızlığın çığlığından....

Haydi söyleyin bakalım.. Yalnız değil misiniz?
Yoksa duygu dolu yalnızlığı, tercih etmez misiniz?
Yoksa siz gerçekten de "gök yüzünde yanlız gezen yıldızlar kadar yanlız değil misiniz".

Dinleyin öyleyse "sessiz ve karanlık gecede bile susmayacak olan, kalbi viranımdaki kuşun" çırpınan yüreğiyle,
Çaresizliğin yaşattığı yalnızlığın feryadını,

http://fizy.com/s/12mo0j

İçime hüzün doluyor... yine Hayyamsız bir blog daha soluyor..

 
Toplam blog
: 193
: 1045
Kayıt tarihi
: 01.08.07
 
 

Bilecik doğumluyum. Emekli Eğitimciyim. Ankara'da ve yazları Kuşadası'nda yaşıyorum Günlük uğraşl..